zel güzeldir, devlet nedir?

Özel güzeldir,

dı. Çarıklı tarafından, “Sakallı”

sıfatıyla anılan Celal bey… Türkiye’yi devamlı doğu istikametinde
seyreden bir gemiye benzetir, güvertede batı istikametinde koştukları için
geminin batıya gittiğini zannedenlere
de “safürik” derdi.

Pek öyle değil…

“Alaturka” ifratla- » A
rımız olabilir, ama, 4
sapına kadar “alaf- ,r ‘
ranga” sayılırız… _

En azından daha
yaratıcıyız…

***k

Pazar günü müzik
dinledim. “Özel ve
güzel” oldukları için
kapatılan radyolarımızdan değil, açık
bulunan devlet radyolarıyla yarı resm* Polis Rady0su’ndan…

Çok eskilere gitti aklım…

“Anneannemim haminnemin
radyolarını dinlemek istemiyoruz!”
diyen (ve haklı olan) gençlerimizin
duymadıkları, dinlemedikleri radyolara…

12 Mart’ta neyse, pazar günü de
oydu bütün “devlet kanallan”… 12
Eylül’de neyse, “Polis Radyosu” pazar günü de aynıydı.

“Protest müziği” dedikleri şeyi
yapıyorlardı.

RAHMETLİ bir tîlozofumuz var

ılevlet nedir?

Yani, aykırı geleni…
***k

Müziğimizin garplılaştırılması kararını verdiğimiz zaman, önce Dede
Efendi’yle Hacı Arif Bey’i dışladık.
Yani, batıya en yakın olanlarımızı…
Tek sesli müziğimizin başına “çok
v sesli koordinatör”

olan orkestra şefini
koyduk, sopa sallattık.
O da orkestra yönettiğini zannetti. Kesmedi, Verdi-Ferdi serıtezini ararken bağlamanın, kavalın yanına
elektrogitarı, orgu
koyduk, çağ atladık.
En sonunda, “Türk
pop müziği” tâbir edi

leni bulduk.
***k

Pazar günü devletin resnî ve yarı
resm” radyolarını dinledim.

Yani, 12 Mart’ta, 12 Eylül’de televizyondan kovulup radyoya gidenlerin “protest müziği”ni

Herkes istediğini dinlesin, ama,
devletin televizyonları “icraatin içinden” buyururken, o dönemde “icraatin içine” eden (ve etmeye devam
eden) devlet radyolarını da dinleyin
bir zahmet…

Yüreğinize gülsuları serpilir.

Kimse radyo dinlemiyor ki…

Kurfhan FISEK i

B cizivor

HEPıMiz ßıızimîzıs,
ßıızwıız HEPrMîzsv.

“Sastum.
kız sandım!”

LEKTRİK tesisatçılığından elektE ronik cazgırlığa terfi eden Erkal
Zenger’in hatıralarını okuyordum. “Siyaset Cambazhanesinin
Cazgın”… Özal’a bindirmiş… “Birini öperse ihtiyacı vardır!” Mesut
Yılmaz’a sataşmış… “Lenin’in beton
heykeli seni öpse ne hissedersin?
Hiiççç!” Demirel’in seksapelini övmüş… “Akbulut bir kişiyi öpene kadar, Demirel sekiz kişiyi öper, artan
zamanında iki de pantolon diker…”
“Öpüşme teknikleri” konusunda
tam heyecanlanmıştım, Hürriyet
Haber Ajansı’mızın bültenleri geldi.
Edirne’de tek başına yaşayan ve
bakire olan 75 yaşındaki R.O., bacağı kadar (23 yaşındaki Ç.T.) çocuğun tecavüzüne uğramış… Öpüşmeyle başlamış iş… İleriye gitmiş,
ipin ucu kaçmış… Sarhoşmuş delikanlı… “Çok saılıoştum, yaşını fark
etmedim, genç kız zannettim!” demış…
İki haber arasında ne alâka var
şimdi?

“OHÂL VALİSİ” ÜNAL ERKAN
YAPTIĞIN, yapmaya çalıştığın
işi azımsamıyorum… Galata batakhanelerini, Beyoğlu yan sokaklarını temizlemenin, “ohâl”
Valiliğine benzemediğini de biliyorum.

Ama, Diyarbakır-hha büromuzdan şöyle bir haber gelirse
ne dersiniz?

“Yankesicilik ve hırsızlık yapan kişileri paylaşamayan iki
grup, Kalaşnikof silahlarla çatıştılar. Bunlardan dört kişi, bir kalaşnikof tüfek ve üç tabancayla
yakalandı…”

Olağanüstü hâl haziranda
kalkacakmış… Gül, gitsin!

”T annya inancımız tamdır!”
(Amerikan anayasası girişi)

“İyi, güzel, ama, borcunuzu
nakit ödeseniz daha iyi olur…”

(Amerikan halkdeyişi)