zal gelir mi, gelmez mi ?
özaı gıelirmi,
‘ ‘ Ç HAFTA önceki Hürriyefte
Yavuz Gökmen arkadaşımızın
bir haberi vardı: “Turgut Ozal
büyük ihtimalle ANAP olağanüstü
kongresine gelecek…”
Sıkı bir fjturgutwatcher”, aynı
zamanda “Ozal Sendromu” kitabı- _d
nın yazarıdır kendisi…
ANAP genel
merkezinin orta
yerine hiç hesapta olmayan bu _
bomba düşünce
telaş başladı,
gözlere soru işa- ‘
retleri doluştu.
“Acaba sahi
_Ilk panik geçtikten sonra, daha serinkanlı, ‘daha pazarlıkçı s0rular başladı.
“Gelirse kongre dengeleri nasıl
değişir?” A
En kuvvetli ihtimal, delege çoğunluğunun üçte ikiye yakınını
kontrol eder görünen Yılmazcı kanattan ilticaların olması, Ozal’ın
göstereceği adayın__kazanması, Yılmazcı’lara da mevcut (veya kurulacak) partilerden birine doğru yol görünmesiydi.
lkinç_i ihtimal, zayıf olmakla beraber, Ozal’ın ağırlığına rağmen Yılmaz’ın kazanmasıydı. Onda da s0nuç aynıydı. Kaybeden giderdi.
Yarınki ANAP, kongresinde
‘Kurihan F SEK
gelmez mi?
Özal’ın “joker” olduğu, jokerden
öteye “ltatalizöı” olduğu açık…
Kpngreye gelirse, 12 Eylül’ün son
partisi de gitti gider.
i’ _at ‘k
Toplantılar, kulisler hemen başla
Yine şorular
vardı. “Ozal’ın
kongreye gelmemesı ıçın ne yapabiliriz?”
gazeteciler
de Ozal’ın peşini
arada… “Kongreye gelecek misiniz?”
Gazetecilere
bir şey demedi,
ama, yakın çevresine fqrmülü
çıtlattı Ozal…
“Parti kongrelerine cumhurbaşkanlarının dâvet edilmesi usûldendir.
Dâvet ederlerse gelirim…”
Çıtlatmanın haberi tez ulaştı Yıl
maz’a… Hesapta bu da yoktu, sinirlendi, emir verdi. “Gelmek için bahane bulamasın, dâvetiye göndermeyin…” Sonra ekledi: “Dâvet edilmeden elirse kellesi gider. Anayasayı ihla ettikleri için üç kişinin kellesi gittiydi 1960’da…”
Gelir mi, gelmez mi? üstü kapalı
tehdide pabuç bırakır mı, bırakmaz
mı? Yavuz Gökmen’in dediğine gö
re “sürprizlerin adamı”dır Özal…
Yani, yarın ola, hayrola!
$İMDl AıuLAıaız. ,
KELLECi v GELDi…
yeme…
kiMiM KELLG SWDİGIMİ.
bırakmıyordu bu `
::imamın
DIIMANI
İRYAKİ haklarını savunan bir
Tyazı yazdım, gökkubbe başıma
indi. Eski bir dosttan “yeni
düşman” edinmemiş olduğumu
umuyor, kısa bir okuyucu tepkisini
aynen aktarıyorum.
“kendinizin çok içtiğinizi,
RP’Ii|erin verdiği, bu konuda
kısıtlamalar getiren yasa tasarısının
onaylanmaması gerektiğini
belirtiyor, “çoğunluğun sözü
geçmeli’ diyorsunuz… Evet,
gelişmekte olan ülkemizde beğeni
. düzeyi ancak bu iğrenç dumandan
hoşlanma aşamasında kalmış
insanların oranı çok yülsek… Ancak,
hiç bir sigara içenin, kapalı bir
yerde, beni ve öteki içmeyenleri leş
dumanlarıyla rahatsız etme hakkı
yok… Elbette insanların kendilerini
zehirleme hakları var. Ama,
gitsinler, beni zehirlern klerî bir
yerde yarsınlar… Başka iç bir düşünce erine katılmadığım ‘
RP’Ii|erin bu önergeleri son derece .
yerinde ve hatta geç kalmış bir
adımdır…”
Sevgili Ercü, vereceğim cevaba
kızma, haklı olabilirsin, ama, “başka
hiç bir düşüncelerine katılmadığın”
kişilerle nasıl olup buluştuğunu da 4
düşün… Uyuşmaz görünen,
uzlaşmaz görünen beraberlikler bile
garip yatakdaşlıklar yaratır. Bu
lâfımın ne anlama geldiğini hazır
düşünedururken, yine kızma, yak bir
cigara!
“Savaşarak ölmek
kahramanların, intihar etmek korkakların
imtiyazıdır…”
(Napoleon Bonaparte, 1817)
zeıılğrın ııanaıı
genelevin kadını
RKAL Zenger’in oğlu Zeki’nin
E”Genç Kanal” diye bir televiz
yon istasyonu açtığını yazmıştık
geçenlerde… Yaptıkları anonslardan
biri şöyleydi: “Sev ili Altında lı’lar!
Beldenizle ilgili dil
zi bize iletin… Tel: 231 67 67, GENÇ
KANAL..”
Cevaplar tez geldi. Hemen ertesi
gün, baba Zenger’in iş kapısı çalındı.
Son derece alımlı, şık giyimli iki hanım dertlerini anlatmaya gelmişlerdi.
“Nerede oturuyorsunuz?” diye
sordu Zenger…
_ “Ankara Kalesi’nin dibinde…” ce
vabını aldı. Gelenler genelev kadınıymış meğerse…
şaşkınlığını çabuk atlattı Zenger…
Zaman zaman depreşen muzırlığı yine tuttu, işi siyasete kaydırdı: “Refah
Partisi’nin gözde milletvekillerinden
biri, Melih Gökçek, en çok oyu sarhoşlarla hayat kadınlarından aldıkla
– rını söyledi. Son seçinıde siz kime oy
v
kullandınız? Oy verdi iniz partiden
isimlerini bildiğiniz kim er var?”
Verilen parti adıyla “tanıdık sima”
isimleri bende mahfuz… ANAP olağanüstü kongresi bitsin, belki açıklarım, belki açıklamam…
ve şikâyet erini- ` l
İLO SÖZLEŞMESİ
Uluslararası Çalışma Örgütü’nün
sözleşmesini nihayet imzalamışız,
bir yıl sonra yürürlüğe girecekmiş…
Aman ne mutlu, ne büyük iş! Işçilerin iş güvencesi sağlanmış, ancak
“usûlüne uygun” olarak işten çıkarılabileceklermiş a_rtık… Usûlüne
uydur, kov gitsin… ILO’nun sözleşmesini neredeyse bütün medenî
dünya milletleri imzaladı, ama, iş
kazalarında güme giden işçi sayısı
belli… Dünyada 110 milyon işçi “iş
kazası kurbanı”, üç dakikada bir,
garibanın biri ölüyor. Duman ve
gaz zehirlenmesi, maden ocaklarındaki tozlu hava, radyasyon, aşırı s0ğuk-sıcak çalışma ortamı, gürültü,
titreşim, cilde boya işlemesi, böcekyılan ısırması, düşme, kayma, elektrik çarpması vesaire vesaire vesaire… Dünya imzaladı, biz imzaladık, ne değişecek sanki.?