Yüksekova nire, Sarıyer nire?

pazar günleri “spor” günüdür.

Pazarın geleceği birkaç gün
ewelinden belli olduğu için, heyecan erken başlar, ,geç biter. Cumadan salıya uzanıp gider.

Pazar -gazetelerini okuyordum,
güzide illerimizden Hakkari’nin
Yüksekova ilçesine ait “Yüksekova
Belediyespor”.
topcularının, Türkiye kupasında,
bütün.rakipIerini ş
eleyerek beşinci ı
tura çıktığını, Sarıyer’le eşleştiğini
öğrendim.

Mutlu oldum,
Edirne’den Ardahan’a kadar sporumuzun, özellikle de futbolumuzun demokratikleştiğini zannettim,
dım…

Aslında, kolay kıvanmam (nasıl
Türkçe ama?),”netekim başarIIİ

Nasıl becerdiklerini sorup soruşturunca aslını öğrendim. Modern
emniyet ve güvenlik kuwetleri ağzryla “can güvenliği”, halk jargonuyla “kıç korkusu” tabiredilen şey
yüzünden, Yüksekova Belediyespor’un beşinci tura yükselmeden evvelki dört rakibi maça çıkmamış…
Oraya gitmek için uçak rezervasyonu bile yaptırmamış…
Nasıl yaptırsınlar?

Terör var, kar-fırtına var. Kazâra

G AZETELERİN, televizyonların

kıvan- r *

vuksarovıcı/A pm
” ‘ VAR.

açık olabilen Van havaalanına inseler, “lıayatî tehlikeli” iki geçinen karayoluyla geçeceklerm* Sonra otel

bulacaklar, buldukları sobası yan- ‘
maz çeyrek yıldızlı otel odasında
ısınmak için sokağa çıkıp odun-kömür arayacaklar… ` l
Sonra da _sahaya çıkacaklar, top
oynayacaklar… `
“Saha” dediğin yer, telörgüy

le çevrili bir
mezraa… Şeref
tribünü, kapı

komşusunun teneke çatılı balko*nu… Kar 1-2
metre dizboyu,
fennî ısıtma: tüpgazı…
Gitmeye zahmet etmeyenlerin hepsi “hükmen mağlup” oldu, Hakkari’nin
Yüksekova Belediyespor’u “hükmen
Iip” sayılıp top Oynamadan IstanuI’un Sarıyer’iyIe beşinci turda eşleşti.

Sarıyer kulübünün (ve belediyesinin) başkanı İhsan Yalçın’a sormuşlar… “Gidecek misiniz, maça çıkacak mısınız?”

“Gider-iz, görürüz, yeneriz!” demış…

Meğer Yüksekova’da altı yıl kaymakamlık yapmış Mülkiyeli ağabeyimiz… Hayırlı olsun, ama, YÜlGEk0va’yla Yalova’nın tek ortak özelliği, ovalarındaki son üç harf`ın kafiyeli olması…

Kurthon F SEK v

Yüksekova nire, Sarıyer nire?

. ,K1

t.

. w/
TABANUĞLII
DIYE BIBI
SON ANAP kongresi olmasaydı,

Ersin T u ismini belki
duyar, belki uyrnazdınız…
T.C. siyasetinde “yükselen değer”
sayılır kendisi… Hem “ANAP genel
başkan yardımcısı”, hem “teşkilât
sorumlusu” olarak, 38 il örgütüyle
mücavir ilçelerden 160’ını feshetti.
Tabii, “olağanüstü” kurultaya
gidilirken heyecanlıydı, sıkı
askerliğini yaptığı Yılmaz kazandı,
derin bir nefes aldı, kolları yine
sıvadı. Tam o an, gazeteciler keyfine
turp sıktı.
“Çankaya’yı aşacağız demiştiniz,
aştınız mı?” sonısunu sorarak… .
Ağada cevap çok… “Ezdik,
dümdüz ettik!” dedi. Sonra da,
yazan muhabire, “Ben sana şaka
yapı ordum, her dediğimi yazmaya
mec ur musun?” diye del lendi.
Kesmedi. Haberi yazan
muhabirin patronunu aradı,
“Uyduruyor senin bu muhabir! Ben
böyle bir şey demedim!” diye
gammazlık yaptı, kibarca “Kovun
herifi!” demeye getirdi.
Ben bu filmi ANAP iktidarı
zamanında çok seyretmiştim…
Ama, dangalak siyasilerin

‘ bilmedikleri bir şey var. Patronlar

hancı, garip çalışanlar han
personeli;
O muhteremler de yolcu…

4/

fikirler üreten.?

dan, yani çok

Meşrûtî bile olmayan Osmanlı 0
makla suçlağınn

fen, okuma

KURTHAN FİŞEK

Milleti oturttuğumuz yere zaman zaman biz de otururuz elbette. Rahim
Er’in mektubu aynen aşağıdadır.

“Hangi milletin yazarı, akademisyeni kendi tarihine,
` Iarına, pey ambe
ğerlerine akaret eder? Yarınlarımız
için yeni, kalıcı ve hayata uygulanabilir
inize, köşenizde uykuda sayıklayan bir üslû la ve dil altınolaylı olarak, yani cesa
Şerife, Hırka-i Şerife saygısızlık östermeniz son derece üzüntü vericidîr.

(ş neminin liderlerini anti demokratik olgörüşlere kanacak cahil okuyucu bugün kalmamıştır. Lüt, araştımıadan çalakalem yazmayın… Oyleyse Bilge Kağan
da anti demokratikti. Böyle bir iddia ileri sürülebilir mi?”

Sevgili dostum! Her şeyi söylerim,
yet’in, hürriyetlerin köşesi… Senin köşen, benim köşem…

gşıçullar olmasa!

:ja: `

“KULLAR olmasa Türkiye’nin
maarif işlerini ziyadesiyle iyi yürütecek olan eski bakanlar bir

araya geldiler mi, aahtı, vaahtı, biıbir
lerine devamlı dert yanarlar. Memleketin zaten batık olan maarifinin faturasını, “yok sen yaptın, yok sen bu

.hâle getırdin!” diye, birbirlerine çı- _

kamıaya kalkı ırlar… 4

Araya da, en, hepsini kurtaracak “harika çocuklar” girmez değil…
Girdiler mi, maarifın eski nazırları derin nefes alır.

Köksal T0ptan’la Avni Akyol tam
gırtlak gırtlağa gelmi , kanlı-bıçaklı
olmuşlardı, Adnan Kalıveci girdi aralarına… “Süper lise” projesini icat etti. Okullar cumartesi günü açık olacak, tam gün “fayrap” yapılacaktı.

Yabancı dil dersleri 14 saate çıkacak, .

çocukların hepsine gâvurca kasetli
walkman’ler verilecekti.

Herkesi şeytani zekâsı ve buluşlarıyla aydınlattıktan sonra gitti Kahveci… Toptan seleti ne döndü: “Kendine
bakanlık koltuğu ANAYOL koalisyonu olursa ben nasıl olsa kendime yer bulurum, ama, millî eğitimde
Adnan’ın senin koltuğunda gözü
var…”

“Müstakbel” denilen koalisyonu
bozmak için nasıl gaz ama?

“Hataları telafi etmenin
en kolay yolu, onları unutmaktır…”

(Emanuel Swendenburg, 1763)

‘geçmiş devlet başkanerine, müstakbel de-‘

retle söylemekten çe inerek, Sakal-ı

yazarım bu köşede… Burası Hürri