ylesine bir “pazar yazısı”

levizyon açmak istemiyorum.
Her yerde kan var, bamt kokusu
var, korku var, yılgınlık var. Bir tek şey
yok… kararlılık…
Efendim, “kararlılık” denilen şeyden_ söz edeyim biraz._..
Iki türlüsü vardır. ikisi de Osmanlı
alışkanlığıdır.

“Sus, otur yerine! Padişah sen

misin, ben miyim? Ben tım,
oldu!” kararlılığı en ilkelidir, abanın
altından veya üstünden sopa göstereni, olmadı mı sopayı vuranıdır.

9 “Yahu, üstüme elme, oldu bir
kere, idare et!” rarlılığı biraz
daha kurnaz olanıdır. Ağlaşmaya,

acındımıaya dayanır, ama, aynı kapıya çıkar, kararı değiştim1ez…

*i*

Peki, “karar” nasıl alınır?

Efendim, onu da anlatayım… Avrupa’da, Amerika’da, Asya’da bu işler
rıasıl olur bilmem, ama, bizim büyüklerimiz akşam yatar, sabah kalktıklarında karar alınmıştır.

Rüyalarında görrnüşlerdir zahir…

Osmanlı padişahları sefere böyle
çıkar, haremdeki seçimlerini böyle yaparlardı. Kimseye danışmadan, kendi
akıllarınca… i

Kaç zamandır gazete okumak, te
Övlesine Iıir “nar yazısı”

. Kurthcın FISEK

Devir fazla değişmedi. Başbakan’anamız da böyle alıyor kararlarını…
KDV’den KlT’e, özelleştirmeden güzelleştinneye… – _

t**

Çarşamba gecesi korkarak açtım
televizyonu… Bakanların Ieblebi-çekirdek pazarlar gibi ateşli silah dağıttıkları bir memlekette, GalatasarayManchester maçında olabileceklerden
korkuyordum.

Korktuğum için kendimden utandım.

Muhteşem bir coşku vardı tribünlerde…

Ondan çok daha önemlisi, sahada
zafer, tribünde hoşgörü ve banş vardı.

Son zamanlarda moda haline gelen
maymun iştahlı model arayışlarına belki de en gerçekçi alternatifi getirdi seyirci… Ingiliz pasaportlu serkeşleri bir
kaşık suda boğamazlar mıydı? BoğarIardı. Daha beterini, sahanın içindeki
15-20 Ingiliz’e yapamazlar mıydı? Dikâlâsını yaparlardı, asıp keserierdi.

Hiç birini yapmadılar. “Kararlı”
davrandılar.

Çağdaş kararlılık, konuşma, uzlaşma, anlaşma, barış ve hoşgörüye dayanır. Bunu gösterdi o seyirci… Şeref
tribünündeki şovmenlerin göreceği şekilde…

inşallah mesajı almışlardır.

BUNU PA SAYIN .
YERLEĞŞTİ .. .

BiziM EVE TAMAMEN
EViN Reisi!..

özısıı çimen

Bürokrasinin en önemli
özelliği, birkaç gün
sonra olacakların
önceden kestirilmesi, ona
göre tedbir alınmasıdır.
Bütün bu sistem sâyende
allak-bullak oldu.
Siyasette de aynıdır
kural… En beklenmedik
darbeler bile epey zaman_
öncesinden “geliyorum”
der, kara haberini verir.
Onu da değiştirdin… Her
şey “birgece ansızın”
geliveriyor.

Bütün bunların
“perde arkası
mımarı”nın sen
olduğunu bilmeyen
yok… Kimsenin adını
duymadığı, “devlet
hizmeti süresi” tartışmalı
tâyinlerin hepsi senin eski
arkadaşın, iş ortağın…
KDV oranlarının
yükseltilmesinden
Çiller’in (muhterem
refikanız) haberi
yokmuş.. Kapalı kapılar
ardında, yârenlik
ettiğin bürokratlarla
bitirmişin işi…

Ama, Güneş Taner’in
ANAP’tan istifası tüy dikti
hepsinin üstüne…
Hemen telefona sarılıp
“Bize gelsene!” teklifinde
bulunmuşun… O da,
alay edercesine, “Azıcık
istirahat edeceğim,
düşünürüm!” demiş,
ertesi sabah ANAP’tan
istifasını geri almış…

Ankara’da şu anda
“en yetkili” kişi
olduğunu herkes biliyor.
Türkiye de, ne çekiyorsa,
o sorumsuz yetkililerden
çekiyor. “Bağlayıcı”
lâflarını dinleseler bir
türlü, dinlemeseler
başka türlü…

“En tehlikeli üst yönetici,
hem kabiliyetsiz, hem
muhteris, hem kıskanç

olanıdır…”
(Mark Twain, 1902)