Yasakçılığın önlenemez yükselişi…

Kurthcın FISEK

Yasakcılığın ünlenemez
vükseüsln

ARGARET Thatcher lngiltere’ye başbakan olduğunda lRA terörü gırtlak
boyuydu. Polisinin silahsız gezinmesiyle övünen ülkede, ilk iş, polise silah dağıtmak oldu. Sonra da “görünmez tedbirler”, “hissedilir yasaklar” geldi.
Ekonomiye, basına, günlük hayata,
kalabalık yerlerde vitrinlere bakarak gezinmeye…

fat ve görevleri ne olursa olsun, talimat
hükümlerine ve tesis yönetiminin uyarılarına uymak zorundadır.

9 Müzik yayını en geç 24’te sona
erer, en geç 01 ‘de ışıklar söndürülür. Bu
saatten sonra sahil ve bahçede dolaşılamaz.

ß Odalara demirbaşlar dışında eşya istenemez, mevcut eşyaların yeri de

A r k a S ı n d a n ğiştirilemez.
Falkland meselesi -y- ß Odalarda ve
çıktı. Büsbütün /lnlAMı lGîWP_ lesßleflnde
sertleşti, keskinleşti MANAY GELİY içki içilmesi, kUBAKACÂÂZ’

”yassah hemşehrim”ler…
i***

Benzetmek gibi
olmasın, belki tesadüftür, ama Tansu
Çiller’in ilk on beş
gününde çok benzeri bir “yasaklı
manzara” çıkıyor
ortaya…

Belediyelerin
televizyon-radyo yayını yapması yasak…

Istanbul’a giriş-çıkışlar, hele yerleşmeler, engizisyon misali sorgu-suale tâb* .

Eğlenmek yasak… ” ‘

Tarım bakanlığına bağlı Mersin-AIata Bahçe Kültürleri Araştırma Enstitüsü’nün dinlenme tesislerinin her duvarına talimat asılmış…

0 Tesislerimize gelenler, unvan, sı

mar oynanması yasaktır.

ß Kamp sakinlerinin misafirleri
geceyi kampta geçiremez… Misafirler dinlemek istedikleri kasetleri değil, çalınanı dinlerler…

ß Araştırma
enstitüsündeki üniversiteli gençler, kamp misafirlerinin
bulunduğu yere kesinlikle giremez…

Dahası var, herkesin eşit, ama, başka bazılarının nasıl daha eşit oldukları
hakkında bir sürü dedikodu var. Onlar
bir kenarda dursun…

Bunaltıcı bir yasakçılığın kokuları
çıkmaya başladı.

Thatcher dönemiyle inşallah paralelliği yoktur, tesadüftür.

F.

l `“` &İN

ÇİLLER: ENFLASYON 1 N

BASBAKAN ‘
esAs ”umaııı VAN’

nü& s\

UMARALI DÜŞMAN…

BIIIBSI
İIIİKIYB!

522; ..çAile büyükleri
”çocuklarına isim verirken
fazla dikkatli olmazlar… Akıllarına
esen, siyasal tercihlerine hoş gelen,
uygun düşen isimleri çocuklarına
yakıştırırlar. Izmirli Kemal ve Esma
Güven çifti de, doğan ilk erkek
çocuklarına ‘Tansu Çiller” ön ve
göbek isimlerini koydular. Yirmi
sene sonra 0 çocuk onlara nasıl
küfredecek, siz düşünün…

Otomobiliyle Ceyhan’ın

lrmaklı köyüne giderken
yolda gördüğü yılanı ezmek isteyip
kovalamaya başlayan Sümerbank
işçisi Mehmet Aslan, yılanın daha
atik ve çevik (ve zeki) davranması
yüzünden, direksiyona hâkim
olamadı, şarampole yuvarlandı.
Kaza sırasında Aslan’ın sağ bacağı
kırıldı, yılan yarasız-beresiz
kurtuldu.

“Yalnızca kendini övenden
korkmak gerekir…” (Anatole
France, 1 903)

ŞEMSİ DENİZER
QLACAK iş değil…
Ozelleştirmenin doludizgin
gündeme geldiği, bir sürü
insanın kapı önüne konacağı
lâflarının çıktığı, KIT
çalışanlarının ücret artışlarının
belirleneceği bir ortamda, “Ben
Jaguar’ıma binerim arkadaş!”
demişsin…

Bizim davulcu damat bile,
”Cahilliğimize geldi, kabul
ettik!” deyip, Jaguar’ı geri
vermişti.

O Jaguar zam bekleyen,
işsiz kalma korkusu taşıyan
işçilerin verdikleri aidattan
alındı. Tamam, haklısın, para
cepten çıktı bir kere… Kaldı ki,
galeriye satsan, geri gelecek
paranın işçiye yansımasını_
sağlayacak bir denetim
mekanizması yok… Nasıl o
yoksa, “Bitti o iş!” dediğin

. güzel hanendeyle geçirdiğin

pavyon günlerinin parasını
işçiye iade edecek
mekanizmalar da yok…

Ne diyeyim.? Söyleyecek bir
şey bulabilsem, inan, en ağırını
söyleyeceğim… Ama, yağmur
yağdığını sanırsın…