Yasak “istemiyoruz Baba”!
SMANLI padişahları içkiye düş
an mıydı? Ne münasebet! Belki
bir-iki istisnayla, hepsi içerdi. lmparatorluğun yükselip yayıldığı dönemde keyiften, zevkten, neşeden ve şişeden, imparatorluğun hızla gerileyip çöktüğü dönemde, “Noolacak bu imparatorluğun hali?” diye gam, keder, kasvet
Kurthan F SEK
Yasak “istemiyoruz Baha”!
çeneler düşmesin…
Gazete kapat, her şey resm* ağzın
yonımuna kalsın, ortalık gülIük-gülistanlık görünsün…
Radyoları sustur, “menî propaganda” duyulmasın, dinlenmesin…
Üzüm salkımlarını kendisine (ve mutemet adamlarına) alıkoyup ahafye tal
tenu_ kını dağıtan, OrtayMâdem öyle, Iı’nın tabiriyle “her
bazı padişahlar ni- amma P°’
u’ ‘Yßağlıı n ly ayyaş ve
ğşdiglçkl ge_ muhalif arayan” 0
Efendim, tarihçi
. sansürcü kafa yüz
“ber Onaywnm lerce yıldır değişme
“İstanbulun, Say_ dı, aynı kaldı.
falar” kitabında *i*
buluyoruz bu soru- _
nun cevabını… ÖZel T3dY°l3Tâ
yaınızca bu so. “bir gece ansızın”
nınun cevabını değil, memleketimizde yazılı-sözlü basına yüzlerce yıldır uygulanan sansürün sebeplerini de öğreniyor, anlıyomz…
“İstanbul tarihte bir çok içki yasağı
yaşamış, meyhaneler kapanmıştır. Bu
yasağı, içki düşmanlığı veya hükümdarın dindarlığından çok, o deviıierin gazete kapatma, radyo sustumıa benzeri
bir olay olarak değedeııdinnek gerekir.
Alkolün verdiği şenlik ve rahatlıkla yönetimi veryansın eleştiren akşamcılann,
o coşkuyla, Kumkapfdaki meyhaneden
ayaklanıp Topkapfdaki saraya
lerinden ziyadesiyle korkulurdu…”
lçkiye yasak koy, diller çözülmesin,
geliveren yasağın
sebebi apaçık, kabak gibi ortada… Doğrıı-dürüst yayın yapan tek bir DYP’li radyo yok… Büyükşehir belediyelerinin yayınları SHP’de, mahalî radyoların yüzde 80’e yakını Refah
Partisi’nin kontrolünde…
Seneye de belediye seçimleri var.
Hep demişimdir. Osmanlı’ya uygulanan içki yasağı neyse, cumhuriyetin
yazılı-sözIü-görsel basınına uygulanan
sansür aynıdır. Özgür düşünceye gem
vurmak, özgür sesi sustumıak, herkese
resm^ gözlük ve kulaklık takmaktır.
Yapanların parti amblemlerine de
uyuyor aslında…
At gözlüğü…
_é HÜKÜMETTE RADYO KRİZİ
UZUN DALGA…
Kßm a”
sanııııne ait
ÜZEL tijrkçemizin “kem” kelimeG lerine ara vermiştim… O kadar
çok var ki, hesabını şaşırmış, yerine sığdıramaz olmuştum.
Cavit Çağlar ana muhalefet. liderine
“yavşalc” dedi. Daha önce de ANAP’lı
birilerine “yumuşak” demişlerdi. Okuyucularırndan biri elden gazeteye “Y” harflerini getirdi. Yazmazsarn yazık…
Yabani, Yağcı, Yağdanlık, Yakışılsız,
Yalak, Yalaka, Yalama, Yalancı, Yaltakçı,
Yalvarmacı, Yamanmacı, Yamuk, Yanşak, Yapışkan, Yaramaz, Yardakçı, Yarma, Yasak, Yasakçı, Yaygaracı, Yeteneksiz, Yezit, Yılışık, Yırtık, Yoz, Yumuşak,
Yüzsüz…
Türkiye’deki en moda da (“in” diyorlar), ayıptır söylemesi, Yüzergezerler…
Y
İNGİLTERE eski başb .
dan Benjamin Disraeli politikada
büyük kurttu. George’un silindir
şapkasını Winst0n’a, Clement’in
beresini Anthony’e giydimwekte üstüne yoktu. Bir de düsturu vardı:
“Politikanın beşte dördü oportünizm, beşte biri şeffaflıktır, açıldıktır, dürüstlüktür…”
Hangilerinden hangi miktarda
pay aldığının yorumunu yapmayacağım… Ama, üç gün önce, senin
yanında, Çi|Ier’e karşı vaziyet alıp
PTT’nin son T’sinin özelleştirilmesini engelleyen SHP’Ii bakanlar arslandı, kaplandı. “Özel radyoları
kapatmak, mahalî demokrasiyi
sustunnaktır!” dediler, _tukaka oldular.
Disrae|i’nin bir lâfı daha var:
“Politikada kalıcı dostluklar yoktur, geçici ittifaldar vardır. Ama,
cırt-pırt müttefik değiştinneye de
salaklık denir…”
Üstüne alınma… Öyle bir
“elektrildi sandalye” işte…
ması gereken hiç bir
şey yapılamazdı…” (Alfred Lord Tennyson, 1881)
Mesut Yılmaz a
lleltlenmellll( destek
ÜLER llen’ “saf ve temiz” Anadolu çocuğuydu. Meclise girdi,
bakan oldu, yediği yemeklerin,
gönderdiği çiçeklerin faturalarını bakanlığı ödedi, hem kötü oldu, hem bakanlık koltuğu, kırmızı plâkası gitti.
TBMM ‘kulisinde “Mesut Yılmaz
kumarbaz-yavşak suçlamasını haketti
mi?” diye tartışılıyordu.
Yılmaz’a tek sahip çıkan Güler lleri
oldu.
“Mâlûm, yolsuzluk yaptığım söyIerıdi, haksız yere suçlandım. Gönder
diğim açıklamaların hiç birini hiç bir ‘
yayın organı yayınlamadı. İstifa etmek
zorunda kaldım sonunda… Hükümetin
bütçesi görüşülüyordu. Mesut bey arka
çıktı. Yolsuzluklardan yakınan bir hükümetin bakanının, yolsuzluk iddialan
yüzünden istifa etmek zorunda olduğunu söyledi. Cevap hakkımı kullandım, kürsüye çıktım, olanları anlattım… Mesut bey beni suçlayıp cevap
halda doğumıasaydı, imkânı yok, kendimi savunamaz, sesimi duyuramazdım… Mesut beyden Allah razı olsun…”
Bizim gonuşan Türkiye’miz, demokrasimiz bir harika!
Tokatladın mı sesin çıkıyor.
Nezaket dersleri
İLLİ politikacıların mahall^ poli
tikacılardan alacakları bir sürü
ers var. İnsanlar birbirlerinin
yüzüne devamlı bakmak zorunda ol
dukları için, kullandıkları sözler de “ölçülü” oluyor.
“Yavşak” çıkışıyla “S00 günün bilançosu” tartışmalarını tamamen saptıran Cavit Çağlar, seçim (ve geçim) bölgesi Bursa’ya gitseydi, seviyeli tartışmaların da olabileceğini görürdü.
Osmangazi belediye başkanı Erhan
Keleşoğlu’nun partisi DYP’yle arası iyi
değil… Yabancıya sırtını keseletrnek istemediği için ilçe zabıta müdürüne hamamda 0 görevi veren Erhan Keleşoğlu’na arkadaşları takılıyor: “Keseci başkan”…
Gülüp geçiyor Keleşoğlu… Dostça
sataşma, takılma…
Her Allah’ın günü ölümcül kazâların meydana geldiği Fevzi Çakmak Bulvarı’na üstgeçit yaptırmak iniyor Keleşoğlu… Kendisi gibi DYP’li olan Bursa
büyükşehir belediyesi engelliyor. Ankara’da olsaydı kim kime ne derdi bilmiyorum, ama, Keleşoğlu kibar… “Vicdansızlık” demiş…
Dedim ya, “birbirlerinin yüzüne
bakmak zorunda olanların, dili kemiksiz, boğazı boğumsuz olanlara öğretecekleri çok şey var…”