Uğurlu günler, uğursuz günler!

llğurlu günler, uğursuz günler!

mizah şaheseriydi. Bir gün sonraki gazetelerde Uğur hakkında
yazılacakları avucunun içi gibi bellemişti. k rek’ d
“B” ” aıaştımıacıydı, yü ‘ i,
çalışkaurnıı, dürüst insandı, demokrasinin yılmaz savaşçısıydı, hukukun üstünlüğüne
sevdalıydı, isiplinliydi, rensipIiydi, ilk erinden

R AUlF Tamer’in yazısı bir kara

çıktı, okula dönmedi.
“Araştımıacı etecilik” denilen
şeyi Türkiye’ye i getirenlerden biri
du

“Rabıta” olayını çıkardı ortaya…
Suûd^ Arabistan’lı bu örgüt, gurbetteki
din hocalanmızın maaşlarını ödemiş
meğerse… Kararnamenin altına
attığı 0 tuhaf ve
okunmaz imzası
Iaa benim habe
hıç sapnjıadı, a rim yoktu!” diye
ca çok vefa ry- tevil etti Kenan
dı…” Evren… Kitap

Sonra eklemiş- hakkında da yoti Tamer… “Ne rum yaptı: “Bir
yazık! Türk basını gazeteci arkadaolarak ona sağJı- şımız araştırma
ğında apanıa ı- yapmıştır, zor işğımız bu övgüle- tir, takdirle karşıri, şimdi arkasın- Ianm, ama, yorudan yapıyoruz…” muna iştirak ede
Kelimesi kelimesine tuttu Tamer’in mem… İşte, o yorumları okuyunca,
başlık-yorum tahminleri… Herkes arkasında başka malsad anyoruın…”
döktürdü, bir tek şey elsik kaldı. t**

Sarışın bir kurda benzediğini, göz- Dünyaya gülerek bakardı Uğur…

lerinin çakmak çakmak mavi olduğunu, Kocatepe’den bir sıçrayışta Afyon
ovasına düştüğünü yazmadılar.

Bir şey daha unuttular.

Uğur’un her şeyden önce “insan”
olduğunu…

Dünyaya gülerek bakmayı bilen
çok az insanlardan biri olduğunu…

***k

Uğur’la beraber asistan olduk üniversiteye… O Hukuk’ta, ben kapı
komşusu Mülkiye’deydim. 12 Mart
zorbalarının emriyle hapse girdi, yattı,

Çünkü, insandı.

Gazeteci ağabeylerimizden biri
Evren’in lâfını hatırlattı: “Başka maksad arıyorum!”

Uğur gülmüştü: “Kürekleri aheste
çeken menzil-i malsûduna erişir…”

Şimdi ben diyorum: “Maksadın
hâsıl oldu. Uğursıız günler senin olsun, uğurlu gürıler bizim… Telekste,
telefonda, faksta takılmış olabilir,
ama, başsağlığı telgrafı çekebilirdin…
Senden gen kalanlara da lâzım olabi
lir…”

Kurlhdn F SEK `

na rağmen, “Val
cıınıo ne ver..
IIE lßel’, IIB yanar?

H ARlClYE koridorlarında sinek

uçsa, Ankara büromuzdan Tu- ‘

ran Yılmaz duyar. B kanlığın kapalı kapılannın arkası a sıra dışı bir kıpırdanma olsa, sebebini hemen öğrenir. Daha önemlisi, arasında bir bağlantı varsa, hemen bulup
çılıartır.
Kural geçen hafta da bozulmadı.
Hariciyeden başbakanlığa akan
“Clinton” konulu yazışmaların, raporlann anormal şekilde işkinleşmesinin sebeplerini aramaya oyuldu. Meğer baba “ders çalı y0rmuş”… Clinton dersi… Körfez ü kelerine yapacağı
geziden bir gün sonraki basın toplantısının ağırlığı “Clinton yönetimi, Amerika’da son değişildilder, bunların Türkiye’ye etkilen ‘ olacakmış…
Olsun bakalım… Her kafadan değişik sesler çıkartan “Çeki Güç” meseesine de belki açıklık ge ir 0 zaman…

Gözlerim yine
lıalılı yollarda!

EVCUT koalisyon kurulurken
M yapılan pazarlıklarda, “lnsan

Haldan Bakanlığı” vardı. Tam
bir buçuk yıl geçti ara an… Tık yok,
çıt yok… Mahdut mesuliyetli “devlet
bakanlığı” koltuğunda oturan Mehmet
Kahraman ewelki hafta heyecanlandı.
lnsan Hakları Bakanlığı’nın kuruluş
kanunu TBMM genel kumlunda görüşülecekti.

DYP-SHP-CHP-RP dörtlüsünden
milletvekili olan kim varsa, tek tek
hepsini aradı “Aman, çok
önemli, oylamada bulunun!” dedi.

Sadece ANAP’lılar vardı genel kurulda… Bir de, ANAP’tan ayrılıp bağımsız olanlar…

Oturumu yöneten başkan vekiline
“karar yeter sa ı” olmadığı hatırlatıldı, parmak kal ırmaya gidildi, olmadığı anlaşıldı, toplantı dağıldı.

Bu hükümetin (veya koalisyon partileri milletvekillerinin) gündeminde
insan haklarının pek yerinin olmadığı
gibi bir his var içimde… Siz ne dersi
niz?

“Aptallann
ve ızların t teselîsi, meşhuıların ve dâhlerin zaaflarıdır…”

(Euripides, M.Ö.415)

ra Ilıleıler secllmezse?

AĞLIĞINA kavuşan, ama, heS nüz “denizlerin tek hâkimi”

(bakan-ı derya) durumuna gelemeyen İbrahim Tez meclis kulisinde
gazetecilere tafra satı rdu: “rek büyük SHP, başka ok!” SHP’nin
eski Ankara milletvekil erinden (şimdiki CHP Kırıkkale il başkan) Yaşar
Yılmaz, DSP’den gidip Demokratik
Katılım Partisi genel başkanı olan Nami ağan, eskiden SHP’nin milletveki i, şimdilik hem milletvekili, hem
CHP’nin genel sekreter yardımcısı lrfan Gürpınar, birer-ikişer katıldılar
muhabbete…

Tez ısrarlıydı: “Parçalanmak kötü,
ama, ilk seçimde biz yine yüzde 1718 oy alınz… Sayın Ecevit yinıeayüzde
6-7 olur. Bakiyesi de CHP’ye ır…”

“Hiç heveslenme in…” dedi Yaşar Yılmaz, “En biziz…” .

Nami Çağan’la İrfan Gürpınar
tam araya girmeye hazırlanıyorlardı,

gazetecilerden biri dalış yaptı: “Üçü- i `

nüz birden barajı aşarnazsa ne olacak? Liderlerinizin seçim bölgelerinde bu tehlike var…” ‘
Bölünmüş soldakilerin aklına böyle bir ihtimal ilk defa geliyordu zahir… Yaşar Yılmaz hepsine sözçülük
yaptı: “D , o tehlike var. Uç sol
partinin li eri parlamento dışında kaırsa, Çankaya’dan biri çıkıp, ‘Gelin,
sizi ancak ben toparlarım’ diyebilir.
Baksanıza, HEP’Ii dostlanmızla sıcak,
dirsek temasına geçti bile…” `

AHMET KENAN EVREN
“MAKSAT HASIL OLDU”
Yurt dışına ihraç edilen din görevlilerinin maaşlarını, Hac fan^zesini
yerine getirmek isteyip de bütçeleri denkleşmeyen valilerin harcırahlarını devlet ödeyemeyince,
Mllll Güvenlik Konseyi’ne, “Abicim zahmet etmeyin, masraf etmeyin!” demişti Rabıta örgütü…
Bizimkiler de üstüne balıklama
atlamıştı. Uğur Mumcu yakalayıp
çıkardı olayı, kitabını yaptı. Başmüsebbip (ve fail) konumundaki
Kenan Evren de, “Mumcu’nun o
‘yorumlarını okuyunca arkasında
malsad anyorum!” demişti.
Malead hasıl olduğuna göre zil
takıp oynayabilirsin!