Türkiye’nin insanını tanımak! (2)

GÜNÜN İKÂYESİ
KURTHAN rişıı( o

‘hancı, kimin yolcu’ oldu
îürlrive’nin iıınınıtanımalr! (2)

rumalı güzel kadın

çukulatayı aldı. Yanıbaşındaki ızbanduta sordu: “Para verdin mi garibe?”

Adam cevap verdi:
“Almadı, istemedi, tanrı
misatîridir, bir lokına çukulata için para mı alacağız dedi…”

Çukulata reklamındaki zengin kadın duygulanmıştı.

Tıpkı Iupp Derwall’in Türkiye’ye geldiğindeki gibi…

Kuğu boynundaki paha biçilmez inci
kolyeyi çıkardı, bizim köy bakkalına verilmesini söyledi. Koruma da gitti, verdi.

‘A’ i’ ‘k

O reklâm filminden çok etkilendim.

Alt tarafı “çukulata reklâmı”…

Küçük bir “trük” vardı sonunda…

O paha biçilmez inci kolyeyi sol eliyle “tespih niyetine” çekiyordu bizim insanımız… Sağ eliyle tanrı misafirini uğurluyor, sol eliyle tespihini sallıyor, çekiyordu

SEKSEN sekiz sıra ko

lnsanımız güzeldir. lnsanımız akıllıdır.

Dünyada böylesi yoktur.

Sevdiğini de, sevmediğini de korur,
kollar, ağırlar.

“Başa gelen çekilir!” havası vardır.
Hakimden, hekimden, hükümetten korkar. “Devlet” denildi mi, devletin görevlisini gördü mü, hafakanlar basar.

1 Eyvaahhhh! Korucu yapacaklar!

2 Eyvaahhhh! Vergi alacaklar!

O yüzden “dağ köyü” tâbir edilen,
kuş uçmaz, kervan geçmez yerleri icât etti insanımız… Kırsal kesimimizin yüzde
60’a yakını oralarda oturuyor.

***k

Televizyonda bir çukulata reklamı
seyrettim.

lupp DenNaI|’in Hürriyefteki anılarını okuyorum.

Türkiye’yi tanıyorum.

Gâvur bizi bizden iyi tanıyor. Kimin

ğunu çok iyi biliyor. Vertğgisini, çukulatasın`ı veriyor, askerliğini yapıyor,
karşilik beklemiyor bizim
insanımız…
– Sandık başında bir tek

kere bile yanılmadı insanımız…

Mahalle bakkalının
vereceği Çukulata misaûre, yolcuya ikramperverliktir. Hancıya vereceği oy ona benzemez…

Bir kenara yazın bu söylediklerimi…
28 Mart sabahı muhasebesini yaparız…

”o , “zenginlerin
en sevdiğim

WWW” taraf]

servetleridir…” (Nancy Astor, 1956)

15 Şubat 1994

CEMİL ERHAN

İRAN’a gittin, çok etkili oldun.
Türkiye’nin su, petrol, terör ve şeriat
problemlerinin odak noktası olan Diyar-ı Acem’de “tam yetkili” imza atacaktın… Herkes güldü. Son attığın imza, “sorumlu bakanlık” makamından
istifa etmenin dilekçesinin altınaymış…

Dönmüşün memlekete… Uçakta
beyanda bulunmuşun…

“Benim nâçiz vücûdum elbette
toprak, benim nâçiz koltuğum elbette iskemle olacaktır, ama, memleket ekonomisi ilelebet pâyidar ola’
caktır…”

Atatürk’ü çağrıştıran bu sözleri
ettiğin sırada, bilcümle aşiretler
ayaktaydı. Ağrı ve mücavir alanlarında “halk isyanları” oluyordu.
“Cemil Ağam, öl de, ölelim!”

Cemil ağam! Benden üç yaş büyüksün, hukukçusun, ağasın, bürokrasiden geldin…

Peki, bu “ekonomik tufa”ya nasıl
geldin?

Hangi sözler verildi sana? Aşiretlerle ilgisi var mı?

Merakımı bağışla? Kulağıma geldi de…

BUMUNKI DE
PLATONI K