Türkçeyi en güzel yazan adam..
Hıncal Uluç / Sabah
Yazı İşleri Müdürümüz Faik Suad yanında genç bir delikanlıyla geldi, spor servisine.. “Hıncal” dedi.. “Bu genç otobüsün sahanlığında dün kırılan 100 metre dünya rekoruyla ilgili öyle şeyler anlatıyordu ki heyecanla.. Kulak verdim.. Müthiş biliyor konuyu.. Tuttum kolundan getirdim sana, işine yarar belki..”
O zamanlar yazı işleri müdürleri işe belediye otobüsleriyle gelir, o zamanlar, spor değil, yazı müdürleri bile, atletizmi bilir merak ederlerdi, o ayrı..
Ben Kurthan Fişek’le öyle tanıştım..
ODTÜ Kimya Mühendisliği öğrencisiymiş..
Ben de atletizm meraklısıyım ya..
Oturup bir konuştuk ki, derya..
Amatör olarak atletizm yazarı yaptık, Yeni Gün’e..
İlk yazısını getirdi iki gün sonra..
Şurup.. Ertesi gün bir şurup daha..
Bir şurup daha.. “Atletizmde sadece yazık olur” dedim.. Her spora göndermeye başladım.
Bir futbol, bir basketbol yazmaya başladı, olmaz böyle şey..
Altı ay sonra en önemli yazıları ona vermeye başladım..
Kendi yazacağım yazılardan vaz geçip konuyu Kurthan’ın önüne koyar oldum.. “Sen daha güzel yazarsın” diye..
Müthiş bir gazetecilik yeteneği vardı.. Vardı da Kimya Mühendisliğinde ne işi vardı..
Kanına girdim. Üçüncü sınıftaydı.
Bir yıl vardı mezun olmasına.. Bıraktırdım. Yeniden sınavına girdi ODTÜ’nün. Gene kazandı. Bu defa İdari Bilimler Fakültesine, sil baştan.. Annesi yıllarca affetmedi beni..
Müthiş bir adamdı ayni zamanda..
Müthiş solcuydu.. Müthiş sağcı babamın en sevdiği arkadaşımdı.. Anlayın adamlığını..
Sonunda gazeteciliği değil, Akademik Kariyeri seçti.. Siyasal Bilgiler’in en sevilen hocası oldu. Profesör Kurthan Fişek’i bir kez daha medyaya çektim..
1981’de Erkekçe’yi çıkarırken..
Gizli yazarımız yaptım.. O okunmaya doyulmayan yazıların hepsi, imzasız tüm yazılar Kurthan Hoca’nın kaleminden çıktı.. Müthiş İngilizcesi ve doyulmaz Türkçesi bir araya gelince, Erkekçe elden düşmez oldu. 150 bin sattı.
Sonra Mehmet Yılmaz’la Erkekçe’den ayrıldılar, gittiler, Hürriyet gurubunda Penthouse’ı çıkardılar.
Ardından, Hürriyet’in köşe yazarı, Sıfırcı Hocası oldu..
Ama onun sevdiği yer, gazete köşesi değil, sınıfı ve okurlarıydı..
Mülkiye’ye döndü.. Emekli olana dek orada kaldı..
Benim gönlümde, hâlâ Türkçeyi en güzel yazan adamdır!..
***
Şimdi niye yazdım Kurthan’ı..
Durup dururken değil..
Hiç bilmediğim yazıları geçti elime.. Meğer, İstanbul’un büyük gazete ve dergileri ile ilişkisini kesip Ankarasına ve okuluna döndüğü günlerde, yıllarca Hürriyet’in Ankara ekinde, “Burası Ankara” başlığı ile köşe yazmış.. Şimdi bu köşelerden seçmeleri ayni isimle “Burası Ankara” diye kitap yapmış. (Phoenix yayınları) Çok sevdiğim Ankara’yı, yani eski, sokaklarında romantik yürüyüşler yaptığımız dünya güzeli Ankara’yı, Gökçek’in köstebek yuvasını değil, o yıllarıyla, anılarıyla anlatmış..
Bir baş ucu şurubu.. Koy.. Bir yazı oku, uykuya dal.. Öylesi güzel..
Öylesi akıcı..
Mehmet Yılmaz’ı okudum, Hürriyet’te (2 Nisan).. Ona kitap benden evvel ulaşmış, benden evvel yazmış, Kurthan Hocalı günleri anarak. Yığınla gazete, dergi adı.. Ama birlikte çıkardığımız Erkekçe, birlikte çıkardıkları Pethouse’un adları yok. Unutkanlık olamaz. İkisi de dergicilik tarihimizin “Olay”larıydılar, çünkü.. İkisinde de Mehmet’in emeği çoktur.
Utandın mı, Mehmet, yoksa..
Ben Erkekçe’yi çıkardığım için hep gurur duydum. Öncesinde de, sonrasında da öyle dergi çıkmadı. Hâlâ da çıkmıyor!..