Tansu hanımdan “altına hücum”!

‘ LKOKULDA kerrat cetvelini, lisede element tablosunu belletirlerdi bize… Latince “aurum” kö
künden gelip “Au” simgesiyle ta
nınan altını hayatımda görmediğim .

için (ne annemin kolunda, ne kuyumcu vitrininde), her görüşümde
hayret ifade ederdim: “AAUUVVVV!”
Kimya hocalarım bana çok
kızardı.
Altını ciddiye
almadığım için…
Liseden sonra
kimya mühendisliğine üç sene
“takıldım”, Inönü-Demirel koa I i s y 0 n u
(1962’deki) yüzünden okuldan
atıldım…
İsa’dan bilmemkaçbinyıl önce
keşfedilmiş altının simge özetini

› doğru okuyamadığım için…

“AAUUVVVl”
ıı› ?k «x
Tam olarak ekonominin neresin
den sorumlu olduğunu 397 gündür
bilemediğim, kestiremediğim Tansu

-Çiller hanımefendi, yaşı benden kü
çük olmakla beraber, aynı rahIe-i
tedristen geçti.

Altının kıymetini bilir. En azından altını duymuştur. _

Türkiye Kuyumcuları lcra Komitesi’nin Antalya’daki toplantısının tutanaklarını görünce, dünyada 100

Tansu hanımılan *altına hücum”!

Kurthan F SEK

bin toprak üstü, 30 bin toprak altı,
Türkiye’de 4 bin yastık altı veya küp
içi (yani zulada) altın olduğunu öğrenince, nıânevi babasına koşmuş…

Minik bir parantez açalım, “bin”
dediğimiz şey, kilo değil, ton… Yani,
bin tane kilo… Bizim bugünkü kağıt
para değerine
vurursanız, 350
trilyon civarında
bir lira.

Parantez açtığımızda Tansu

koşmuştu. Parantez kapandı, babayla manevî kerimesi arasındaki
muhabbete devam…
“AAUUWW
bütün kıyakları
manevî mahdûmun Cavit’e apıyorsun, biraz bana göz-kulak
ol, altın borsası aç, altın bankası
kur!”

Babanın ne dediğini bilmiyorum,
ama, Tansu hanım altını borsaya,
bankaya, piyasaya açmayahazırmış… .

Yok tasarruf bonosuydu, yo
DÇM’ydi, yok 24 Ocak kararlarıydı,
yok bankerlikti, biri “resmî”, öbürü
“husûs’ı`” iki sektör, bu garip milletin
parasını tüketemedi.

Akgüvercinli günlerdeki deyimle,
“hayırlı başarılaı” ‘l

Sıra birilerinin altına (veya altınına) geldi galiba…

ößüız vAzıLAızı
GÖREAMYORUM›

yıkım -‘ mi:: ait..
“souıkuv kcllşğrımız

hanım babasına `

“Yüzsüz listesi”
cuk ise yarar!

ALIŞMA hayatımın tamamı
“bordrolu” geçti. “Yürüme

özürlünün gözü dönmüş ırz
düşmanından aslâ kaçamaması” misali, brüt gelirimin yaklaşık yarısını,
yok vergiydi, yok sigorta primiydi,
yok emekli kesintisiydi, devlete ayın
birinde ödedim.
Odemeyenler var. Adları “vergi
borcu ” ” leri”…
“Kim ulan bunlar?” diyorsun, maIiyeden, bağlı defterdarlıklardan tık
yok… isimlerinin açıklanması mevzu
ş ata uygun değilmiş… Breehhh! Vergi

toplayıp bütçe açığını kapatmak isteyen (tabiî, istiyorsa), bir zahmet çiğ
köfte partilerine ara verir, kanunu değiştirir. Ya öyle, ya kanunu deler.
Anayasanın bir kere delinmesinden
bir şey çıkmadığına göre, dıgırık kanun delinse kaç yazar.? _

Bursa Su Kanalizasyon işletmesi’ni, BUSKl’yi örnek alın… Sekiz milyar Iira su alacakları vardı. Listeyi
herkesin göreceği yere astılar. Uludağ
Universitesi 907, devlet liseleri 126,
Bursa emniyet müdürlüğü 13, özel
tip cezaevi 26, yapı işleri 48, karayolları 76, orman işletmesi 65, köy hizmetleri 17, tekel 37, millî eğitim 78,
çocuk hastanesi 55, toprak-su 3, müftülük yarım milyonluk borcunu hemen ödemiş… Kalmış geriye 3 milyarlık bir alacak…

Konfiçyus’un lâfıdır. “Kimin yüzsüzlük yaptığı bilinmezse, yüzsüzün
yüzü kızannaz!”

VİLYIM ŞEKSPİR

Bizde “Arabın

Edebiyata aklım basmaz, ama, öldüğün
1616 yılından beri hep senin adından söz
ediliyor. Neredeyse yarım bin yıl sonra, yarattığın kahramanlar sayesinde, Türkiye’nin
siyasi literatürüne bile damganı vurdun. Sezar efendiyi Bnıtus sırtından bıçakladı, Sezar mezardan ıkıp Brutııs’dan intikamını almaya hazırlanıyor falans filans…

llntikamı” diye oynanan “Othelldnun perde arkası kahraman
ı ‘ n’ s; t. ‘
. – ı
x

eiızmsciılîal

ama, bildiğim kadarıyla…..”
diye söze başlamak usûldendir. Ona çok benzer bir lâf vardır: “Biz
de etecilik yaptık kardeşim!”
kisi de gıcığıma gider, ama, susarım.

“BEN aslında hukukçu değilim,

ilginçtir, Bülent Akarcalfnın, evlere,

gazete dağıtan gazetecilerden (müvezzî)
değil, ciddî gazeteci olduğunu bilmiyordum. Saklamış meğerse… 1965-1972
döneminde, İstanbul dışında ilk defa gazete basan AKŞAM’ın, başta Brüksel olmak üzere, Avrupa’nın dört bir yanından spor muhabirliğini yapmış…

Fenerbahçe’nin dillere destan teknik
direktörü Oscar Hold’un da başını yemiş bu arada… Fenerbahçe’nin Anderlecht’e 4-1 yenildiği maç devam ederken, rakip takımın üst yönetimiyle devre
arasında sözleşme pazarlığı yaparken
yakalamış H0ld’u… Konuşmaları tesbit
etmiş, AKŞAM’a geçmiş, o sırada spor
sayfası sekreteri olan Rahmi Turan tarafından, tepeden sekiz sütuna çıkmış…
Hold da ertesi gün gitmiş…

Sekiz sütûna manşet olmak iyi, hoş,
ama, oralara tırmanmak için çok konuşmak kötü… Maazallah, Yılmaz da gider.

“Seçebileceğin elmaların hepsi çürükse, seçsen
ne› olur, seçmesen ne
olur?” (Vil/iam Shakespeare, 1604)

larından riyâkâr, yalancı, muhteris ve müzevir lago’ya benzetildiği için tazminat dâvâsı açan devlet tiyatroları eski genel müdürü Bozkurt Kuruç, benzeteni benzetmiş, 5 milyon lira maddî-manevî tazminat almış… Birine Brutus, Sezar veya Iago demeyecelsin… “Otel ayısı”, nonoş”, “kodoş”, “langa hıyarı”,
“hacıhüsrevli”, “cahiliye artığı” dedin mi, kim kimi mahkemeye verecek?
Yarım bin yıl yaşına geldin, kazık kadar edebiyat klasiği oldun, hakaret etmenin kibar, edebî ve cezasızını ben mi öğreteceğim sana?