stanbul’un sesine hasretim!

ıi27 Nisan ım, Salı ı ‘

Kurlhcın FISEK

İstanbul’un sesine hasretim!

.LK duyduğumda çok şaşırmıştım…
l” ‘ ‘n merkezi artık Ankara de
ğildir. Türkiye’nin kalbi İstanbul’da
atıyor…”

Şaşkınlığımı üstümden attıktan sonra
düşünmeye başladım. “Bunu söyleyenler haldı olabilir!” dedim. Nüfus sayımlarında kelle hesabına girenleriyle, girmeyenleriyle dünyanın en büyük megapollerinden biri… Su içinde 100 trilyon
yiyecek bir olimpiyata, dünyanın en büyük spor-kültür-turizm şölenine talip…
Vergi rekortmenleri
orada, sanayinin, ticaretin dörtte üçü
onda… Alt yapı
(ekonomi) üst yapıyı
(siyaset) belirlediğine göre, vallaaaa,
neden olmasın?

*t*

Mecliste üçte iki
çoğunluğa ihtiyaç
bile duymadan
meydana gelen bu
anayasa değişikliğinin siyasî geçerliği
olup olmadığını sormaya başladım.

. Olabileceğine karar verdim.

Etkili biri çıkmış, yetkili birini gazete
ilânlarıyla yerden yere vurmuş, Türkiye
12 Eylül papazını bulmuştu.

On beş yıl sonra, yetkili biri çıkmış,

i etkili birilerini “Avantacı bunlar… Az

yesinler, az konuşunlar, çok çalışsınlar!” demiş, araya daha yetkili babalar
ve rüfâiler girince taraflar sulh olmuştu.

Sonunda da, İstanbul’un dediği olmuştu. ~

i**

Geçilmekle bitmeyen demokrasi sürecimizin en kritik noktasındayız… Askerlikle, askerlerle tek ilgileri yedeksubaylık yapmak olan iki Çankaya adayımız var. Biri
DPT’de yaptı, öbürü normal sırasını
savdı.

“İstanbul” ne
yapıyor?

Ara da bulasın!
lşlerin iyi-kötü yürüdüğü zamanlarda konuşanlar, ya
sarı kanaryanın yeniden yapılanma
kongresinde, ya kitap imza gününde,
ya filanca üniversitenin “fasulyenin
faziletleri” üstüne düzenlediği sempozyumda…

Ağızları bıçak açmıyor.

Açmadığı gibi, Ankara’nın ağzının
içine bakılıyor.

Benzetrnek gibi olmasın, ama, tarih
penceresinden bazı şeyleri seyretmek
de çok zevkli…

BÜLENT GİZİYOPÇ; .

ENGELLİ KOŞU!…

Gözler Ankara’da
kulaklar lıılımıle

AŞBABANIN eli mahkûm gi
bi… Cumbaba olacak… Yerine

kim gelecek? O sorunun cevabını bulmak zor… Ama, babanın kafasında çözüm vardır ne de olsa…
Kim hangi spekülasyonu yaparsa
boş çıkar.

İyisi mi, vaktiyle “bilim adamı”
olduğumu hatırlayıp, iki bilimsel
araştırmayı özetleyeyim size…

İzmir 9 Eylül Üniversitesinden
D0ç.Dr. Mustafa Yılman’ın “Dediğim Dedik Toplumuz” diye bir
konferansı var. Tartışmanın ilk dakikalarında heyecanlanıyor, kızıyormuşuz… İkinci dakikalarda “küçüksu dökme yarışı”, üçüncü dakikalarda “dediğim dedik” zorbalığı başlıyor.

Tabii, Muzaffer ŞeriPin sosyoloji
tarihinde klasikleşmiş araştırması da
var. Ferahmekân yerde kobay rahat,
yiyip içiyor, yatıp kalkıyor, Oda
komşusu verilmiş, dişler gösterilmiş… Misafirlerin sayısı dörde çıkarılmış, saflaşmalar olmuş… Sayı sekizi bulunca ısırmalar başlamış, on altıya çıkınca kan gövdeyi götünnüş,
otuz iki kobay aynı yere sıkıştırılınca
cinsel davranış bozuklukları başgöstemıiş…

Altematifler parlak değil…
Ya babanın “dediği dedik” ola
cak…

Ya herkes birbirini götürecek…

*k Al ternatif “ikili”dir. Mesut
Yılmaz’ın dediği gibi, “üç alternatif”
olmaz, eşyanın (ve fiziğin) tabiatına

aykırıdır.

EYUP AŞIK
AVİT ÇağlarHn Mesut Yılmaz’a
Cwavşak” dediği zaman cinlerim tepeme üşüşmüştü. Ya dil
sürçmesi, ya üslûp seviyesizliği, ya
mahalle çocukluğuydu. Sekizinci
cumhurbaşkanı Özal’ın ölümünden
sonra, kibarlık, nezaket, itidal geldi siyaset sahnesine… Partiler arasında
“centilmenlik susuşması” devam
ederken çıkıverdin ortaya… “Demirel
İnönü’yü keleğe getiriyor. Bu İnönü’yü avanak yerine koymaktır. İnönü’yü uyanyorum, dikkat etsin, yine
kandırılıyor…” Hem yavrucuğumu,

hem üslûbunu sevsinler! Başkalarına
akıl vereceğine, salt çoğunluktan senin zamanında yüzde 21 ‘e düşüşün

hesabını versen daha iyi olur.

“Bakılarak
öğrenilseydi,
köpekten kasap
olurdu…”
(Azerbeycan özdeyişi)