Solun ilkyaz gündeminde ne var ?

ÜRKlYE’DEKl sağın ilkyaz gündeminde ne olduğunu yazmıştım dün… Tam tamına 10 adet
“acil gündem” maddesi vardı. Solun
gündeminde ne olduğunu da, “Hele
DSP kurultayı _toplansın, bakanı!” diye özetlemiştim…
Telefonlar çalmaya başladı. “Solıı

Kurlhan r SEK

Slllllll llllWZ Qllllllßllllllllß ne Vif?

Kamım aç, yeıııek- var mı?” diye cevap vermiş, Mannaris’ten parti örgütünün getirdiği dıgırık lagos önüne çıkmış… Bir tek ona… Obürleri cızbıza,
kızarmış patatese talim etmiş… e

9 Devamsızlık devam edecek…
İnönü’ye lagos, öbürlerine cızbız ser
_ visi devam ederken, dâvet sahibi Mo- ‘

bu kadar küçüm- ğultay, günün
seme, o l r d __ «ı mân’ e h bomba gilııiapatlaî “iz miyeêlinll îeelglt
acak, haber bek- MAHSULLEH ”mumu miş… “Bu yemek

iyoruz!” diyenler
çoğunluktaydı.

hiçbir amaç ve
niyetle düzenlen
“Solwatcher” memiştir… Buralsrnet Solak’ı kal- da hiçbir kural
dırdım yatağın- ve a iç tüzük
dan… Sordum, yo ur…” İnönü
öğrendim. söze karışmış,

0 Erdal lnö- “Dış tüzük var
nü’nün ke yine mı?” Yemekte bu
yerinde o acak…
Onun keyfi yerinde olmasın da, _
benimki mi olsun? ` `
Yozgat taraflarına yaptığı helikopter
gezisinde, ölüm tehlikesi atlatrnış… Ha
düştü, ha düşecek sanılan helikopterden iner inmez, Melmet Moğultayün
yemeğine koşturmuş… Kuğulu Park
yakınlarındaki SSK tesisindeki yemeğe, bakanlardan Mehmet Moğultğğ
Mehmet Kahraman, Seylî Oktay,
dülkadir Ateş ve Tahir Köse, SHP’Ii
belediyeleri temsilen Doğan Taşdelen,
partiyi temsilen gensek Cevdet Selvi,
müşavir takımından Güneş Güıseler, Fikret Unlü ve Uğur Büke katılmış…
Yani, örgütlü solun bütün büyükbaşları, tam-tekmil, “hâzır ve nâzıı/C..
_ 9 Sol yine “aç” kalacak… Garson
İnönü’ye “Aperitif alır mısınız efeemmm?” diye sormuş, “Yok yaavwl

lunan Ingiliz bir
milletvekili, şaş

nun hissiyatına tercüman olmuş… “Bu
dâveti aslında benima/emıem gerekirdi, ama, yerim yok… ‘Sayın çalışma
bakanımıza emir buyurun, benim de
misalîrleri yedirip içırecek bir tesîşirn
olsun…” ` ”

leyi Avam Kamarasrna
lederiz!” demiş… Yeme en “bakanlar kurulu toplantısına katılmak için”,
akşam ona beş kala kalkan Inönü de
kelâm buyurrnuş… “Bakanlar Kurulu
toplantısına katılma acak bakan arkadaşımız varsa bura kalabilir…”

Nasıl gündem ama.?

Onlar cidcîleşirse, yarın ben de
cidcîleşirim…

ÇIfLAKLIK Arar/wma…
“Hurz own’ Dt-:Dıkse
‘ÇIPLAK own” DEMEDIK ki..

.w kın, etrafına baki- «v
‘ ‘h nıyor, kıt yabancı
diliyle Mehmet Kahraman koalisyo- 7’ “

_şal
İngiliz milletvekili, “Tamam, `
‘ririm, hal

Menderes’in _
secım Iıulgesı

YDIN Menderes parti kurar mı,
kuramaz mı, bilmem, bilemem,

rüfâiler karışır, ama, herkesin sor- /

mayı unuttuğu bir soru var. Diyelim kurdu, seçime girildi. Aydın Menderes nereden milletvekili olacak?

“Otomatik refleks” vaziyetleri, “baba memleketi Aydın” demeyin hemen…
Siyasetten ” eçıci olarak” elayak çekmeden evveFMenderesîn seçim bölgesi
Konya’ydı, oranın milletvekiliydi.

Haberin ucunu (ve sonunu) Konyalıha büromuzun şefi Cihat Yazıcı yakaladı. “Yeni yıl için en iyi dileklerimi, seIâm ve saygılarımı sunarım…” yazılı,
,”Aydın Menderes” imzalı yılbaşı tebrik
kartı, “Kon ‘ postanesinden atılmış… Aynı tebrik kartlannı alanlar, zarfIarı atmadılarsa, üstündeki damgaya
baksınlar…

Keçeciler-Menderes ikileşmesinin
(ve çelişmesinin) sebepleri daha bir ortaya çıkar herhalde…

Saire siirle
tavsiyeler…

ONYNDA yıllar önce herkesin

sevdiği, “baba” bellediği bir vali

vardı. Kemal Katrtaş… Akşamları
iki kadeh parlattıktan sonra, çilingir sofrasında, Neyzen Tevtîkten, Bektaşi babalarından dizeler Ama, en
çok sevdiği bir dörtlük vardı: “Kimler
geldi, neler işlediIer/Sonunda dünyayı
terkedip gittiler/Sen, ben, o, hiç
yecekmiş ‘biyiz, değil mi/O gi enler
de bizim gıîiydiler.

Sonra kendinden eklerdi: “Ey insanoğlu! Yeryüzünde öyle yaşamalısın
ki/Oldüğün zaman tabutçu bile matem
tutsun…”

Konya-hha şefimiz Cihat Yazıcı yıllar
önceaktarmıştı bunu…

“Çlüm tehdidi” yağan Yekta Güngör Ozden’in kaderci dizelerini okuduğum zaman, ne yalan söyleyeyim, eskilere, Katıtaş’a gitti hafızam…

. ç “Dilinizi

‘ f ağır,
39k
sırtınızı emniyette tutun…”
(Miguel de Cervantes Saavedra, ‘
1601)

ERNOBİL olayı ilk patlak verdi
ğinde, bir koldan hükümet, öbür

koldan YÖK, kamuoyunun, bili adamlarının üstüne çöktü. Olay
resmen “örtbas” edildi. Tartışmaları
diri tutan, radyasyon tahlillerini bulup
çıkaran Hürriyet oldu, yayınladı, ses
getirdi. ‘

Haberleri çıkaran Yavuz Gökmen’di, ama, yazılarda imzası yoktu.
Niyesini sormuştıık o zaman… “Yahu,
soyadı benzerliği, iki genç insan var
orada… Karı-koca… İnci ve Ali Gökmen… 0DTU’de doçent, bu işin uzmanı…” demişti, “Akraba falan zannederler, haberleri onların sızdırdığını
düşünürler, başlarına belâ gelsin istemiyorum…”

Yedi yıl sonra “örtbas ola ı” çıktı
ortaya… Yavuz dalgınlığa ge di (radyasyonlu çayı sever kendisi), imzasını
attı haberlere..” ‘“`

lstihbaratım yanlış olabilir,__”hüdâ-i
zabit” kuruluşlarımızdan YOK, Yavuz’la hiçbir akrabalık ilişkisi, kan bağlantısı olmayan ODTU’lü “Gökmen
çifti” hakkında soruşturma açtırmış…
“Basına haberleri bunlar sızdırıyor,
ortalığı karıştınyor!” diye…

Devletin, karakolun şeffafını, bilimin özgürünü severim ben… Bizdeki
emsalleri başkaları sevsin! `

İSMET SEZGİN
Gazetelerde haberi görünce gözlerime inanamadım… Devlet ve hükümeti temsil eden valilere, hükümeti temsil eden kaymakamlara “jandanna
komutanı tâyin etme” yetkisi verilecekmiş… Yetmiyormuş gibi, duruma
göre, ya “disiplin cezası”, ya “başarı
ödülü” verebilecekmiş mülki âmirler… Başka kimin bakanlığından, bürokrasisinden, kafasından, hayalgücünden böyle bir “dâhiyane tîkiı” çıksa, inan, gülüp geçerdim. Ama, önce
idareci, sonra politikacı olan birinden
çıkınca donup kaldım. Jandanna meslekten askerdir, emir-komuta zinciri
içindedir, sicil âmiri askerdir. “Sicil almak” suretiyle, asken^ hiyerarşi içinde,
ya terfi eder, ya yerinde sayar, ya
emekli olur. Böyle anlamsız fanteziler
kovalanacağına, genelkurmay başkanlığının millı” savunmaya mı, yoksa
başbakanlığa mı bağlanacağına karar

verilse daha iyi olmaz mı?