Sol birliktelik” üstüne…

V* nün ııiıııtvıss
KURIHAN FİŞEK

21 Nisan 1994

PERŞEMBE

ı. “Türkiye’de Demokrasinin Gelişii” konusunda önemli bir konuşma
yaptı. Ezcümle şöyle ‘
dedi: “1989’da çok
başarılı olduk, hızla
kan kaybettik… Aynı
şe , muhtemelen RePartisi’nin de başına gelecek…”
Kızılçakçak, Telçeker, Dudullu, Şeytanbostan’da yapılan
mahalli seçimlerin,
hangi akla hizmetle,
Londra’da değerlendirildiğini pek anlayamadım, ama, o ka
EltîDAl lnönü geçen hafta L0ndra’day
dar olsun… Krislof Kolomb isimli pusulası-l 1

nı şaşırmış gemici de doğuya varmak için
batıya gitmiş, Hindistan’a geldiğini zannedip San Salvador’da karaya oturmuştu.

ı- * ‘k __

Murat Karayalçın şaşırdı. “Odül almaya gidiyorum” diyen Tansu Çil|er’e inandı, “Selâmetle Sultanım!” dedi, iki öpücük
bir ödül arasında IMF’le “stand-by” (ayak
altında dolaşmama) anlaşmasına varıldığını öğrenince, küçük dilini yutar gibi oldu.

Feyerân etti.

“Ucretlerin dondurulmasını kabul etmeyiz… Bö le bir teklif gelirse, IMF’le
stand-by an aşması manlaşması imzalanıayız…” .

“sı birliktelik” üstüne… a
Aslında, en çgerçekçilerden biri Murat
Karayalçın…

Büyüyünce soyadı tashihi için mahkemeye gidecek… “Senin adın Murat, benim adım Felipe,
bundan sonra ikimiz
de Gonzales olalım!”
diye mahkeme kararı
çıkartacak… ›

Aslında, en şanslılardan biri de Murat
Karayalçın…

î “Hiyerarşik-bü
rokratik” örgütlene3 j bilmiş tek parti onunki… Daha önemlisi,
“koalisyon ortağı”…
i’ i’ i(
Bülent Ecevit en açmazdaki… Deniz
Baykal’ı, Ali T0puz’u içine sindiremedi,
kendine yediremedi. Kızıyor hepsine… Kin
tutuyor, tuttuğu kini unutmuyor. Daha kötüsü, “eski tecrübelerine binâen”, hiç birine güvenmiyqr.

“Başımıza gel!” çağrılarına, “Dolduruşa gel!” diye bakıyor.

‘ i’ ‘A’ *k

Deniz Baykal en sakini… Antalya’ya gidip gördüğü torununu hoplatıp zıplatırken
(aman düşmesini) resim çektiriyor, bera
-berliğin her türlüsünü istediğini söylüyor.

Ya garibim “taban” ne yapsın?
Dört arada bir derede…

4

Polisin yeni
elbiseleri

.° STANBUL’DAYD|M, okuyucu mektubunu masamda buldum. “Türkiye’de
ne yaparsanız yapın, herkesi mem
nun edemezsiniz… Polis kıyafetleri hak
kındaki yazınızı, Mehmet Ağar’ı elektrikli sandalyeye oturtmanızı biraz a ır
buldum. ‘Kıyafet güzel, ama, şapka ar
biraz daha cidd” olabilirdi’ deseydiniz,
lisin morali düzelirdi. Ben kıyafetleri
em sevimli buldum, hem de yazınız
dan sonra 32 polisle konuştum, 29’u

çok memnun olduklarını söylediler…”

Mektup sahibinin adını yazmıyorum.
Eski dostumdur. y

Ama, minik bir eklemem var. Devletin bütçesine yarım trilyondan fazla yük
getirdiği için eleştirmiştim 0 tebdil’i kıyafeti… Yanılmışım. Devlet bütçesinden
çıkmıyormuş paralar… -_

Polislerin maaşlarından altı taksitte
kesiliyormuş…

AHMET KÜÇÜKEL

“SİYAî mevta dediniz bize,
nasıl bindirdik size!” mealindeki
zafer nâralarının yerini Tophane
ağızları amma da çabuk aldı! Seçimlerde uğranılan hezimeti tartışırken birbirinize girmişiniz… Yekdiğerinize “köpek”, “pezevenk”,
“hafifmeşrep kadının çocuğu”,
“hayvan herif’ gibi sıfatlar yakıştırdıktan sonra TBMM kulisine hâlâ
sokulmakta olan tabancalarınıza
sarılmışınız… Silahlı çatışma son
anda önlenmiş…

Hem milletvekilliğinin, hem
DYFfnin cılkını çıkardınız…

Onemli olan o değil… Başanamızı da mahcup ettiniz… “Biz böyle kazanırız!” diyordu seçimden
sonra… Elazığdaki seçimlerde, yalnız DYP’nin değil, birinizin kendi
bölgesinde, öbürünüzün kendi köyünde kaybettiğini öğrenince çok
şaşırmıştır herhalde…

“Ölmekten korkmuyorum.

Ölülerden rahatsız oluyorum…”
(Woody Allen, 1981)