Sirkecinin sützüs muhallebicis…
ııııaüüıı ıııııiıssi
KURTHANçFİŞEK
16 Ocak 1994
PAZAR
sırcının süısüz muhallebicisi…
n
RKlYPnin demokratik hayatında
I çok kritik yeri olan 27 Mart 1994 se
çimlerini, elbirliğiyle, Istanbul’a en
deksledik. Sanki seçim yapılacak başka
yer yokmuş gibi… ‘
Aslında, haksız sayılmayız… Istanbul’un nüfusunun 8 milyon olduğunu söylediklerine bakmayın, 11 milyondan bir
kelle azsa kendi kellemi keserim…
Yani, Türkiye’de yaşayan 5 kişiden 1’i
İstanbul’u mesken edinmiş kendisine…
‘k ‘A’ i’
“Taşralı” olarak,
eşeklerin ve onlar tarafından çekilen vasıtaların deniz kıyısına inmeleri yasaklandı.
Trafik düzene girdi, kazalar azaldı. Yasakla…
f**
Osmanlı zamanında İstanbul’un valisi
yoktu. ‘
Niye olsun? Padişah orada, sadrazam
orada, dahiliye nazırı orada, valiye ne ihtiyaç var? Cumhuriyetle vevbaşkentin lstanbul’dan Ankara’ya taşınmasıyla beraber lstanbul valiye kavuştu. Yasaklar başladı,
devam ediyor.
ne zaman İstanbul’a
gitmek zorunda kalsam, Ankara’nın hasretini çekerim. Trafiği
trafik, polisi polis, havası temiz, çevresi
(ve içi) yeşil, memuru
memur, suyu temiz _o
ve bol, ısınmasının ”
yarıdan fazlası doğalgazla, öbür yarısı te
4.
x»
Hava kirliliğini
önleyecek yasaklarımız var. Bütün so. ; rumlusu “petrokok”
*FM tabir edilen kömürmüş… Yasaklayın gitsin!
İstanbul’un hava
kirliliğinin kaçta kaçıi: nın araba egzosların_, dan kaynaklandığını
ııı
tınıu
ıı ı ıı
‘unu
miz kömürle… söyleyen tek bir araşlstanbul’a gittim tırma yok…
mi, Ankara’yı özle- 1,**
rım’ Sirkeci’nin sütsüz muhallebicisi… Qu* * * elle alâka?
Tarihi boyunca “talihsiz” bir şehir oldu Adamın biri, cumhuriyetin DP’ye tekalstanbul… bül eden döneminde, Sirkeci garında, her
lki büyük imparatorluğun, Bizans’la
Osmanlı’nın başkentliğini aptı. 0 yüzden
de, hep yasaklarla yönetil i.
Madd` hata yaparsam tarihçiler düzelt
Yirminci yüzyılın başıydı. Abdülhamit’i cuma namazına bırakan atlı arabacısı içkiyi kaçırınca, padişahın landonu Haliç’e uçtu. Derhal yasak geldi, atların,
sin
gün 4 bin sütsüz muhallebi satmış… Satana nasıl becerdiğini sormuşlar… Cevap basit…
“Gelen alıyor, alan aldığıyla kalıyor…”
Istanbul’a yönelik iç göç hareketinin
özetidir. V,
Sütsüz mahallebiyi iteleyén iteleyene…
Beğenmeyen bir daha almasın, ama, ona
bile hasret olan o kadar çok ki.. `
V|adimir’in
İIBŞIIIB gelenler!
EVLET Opera ve Balesi’nin sözleşmeli Rus piyanisti Vladimir Vodolazsky, Cumhurbaşkanı Süleyman
Demirel’in resepsiyonuna gitmek için sm&
kinini giymiş, taksi bulmak için yolun karşısına geçerken otobüs çarpmış…
Polisler yetişmiş… Kimlik sormuş…
V|adimir’in pasaportu yok üstünde…
Çalışma süresinin uzatılması için emniyetin
yabancılar masasına vermiş… Rus casusu
mudur, nataşa pezevengi midir, bilinmez,
kendini kaybedene kadar dövülmüş karakolda…
Vladimir’i buldu, kurtardı Fikri Sağlar…
Geldi, piyano çalmaya tekrar başladı. Dört
.gün emniyet sopası kimseye hayır. getir
mez…
Aynı tuşa vuruyor… Dodododododo…
Arada belki bir remiremiremi…
Sevgili askerlik arkadaşım Orhan Taşanlar’la ilgili gözlemlerim için bkz. “Elektrikli Sandalye?..
let onlara saygı duyduğu sürece…
ORHAN TAŞANLAR
KENDİLERİNE hükümetin yaptığı aptal zammı (yüzde 15) protesto
etmek için memurlar yürüdü.
“Urun kahpeye!” sloganı atılmış gibi, polisin biri, kız çocuğunun birini
saçından tuttu, başını geri kaykılttı,
ense köküne karate darbesi indirdi.
Aynı “memur protestosu” Izmir’de vardı, Istanbul’da vardı. Aynı
taşkınlıklar orada da oldu, “teenni
ve itidal” gösterdi emniyet kuvvetleri, kapanıp gitti.
Ankara sen son gördüğünden
beri çok değişti.
“ProtestoculaW da değişti.
Devlete saygı duyuyorlar. Dev
– ş v “Kıyameti
;ğ .3 ~ beklemeye gerek
yok… Hergün
opuyor zâten…” .
(Albert Camus, 1950)