Serenissima Republica Di San Marino
Di San Marino
RŞAMBA günkü millî maçın
son dört dakikasına girerken,
‘San Marino’lu gazetecilerden
b’ olsaydım ne rdım?” diye
sordum kendi kendime…
Zil takıp şıkır şıkır oynardım herhalde… Nüfusu
Iemişimdir. İstatistiksel analizlerim
de var bu konuda…
Tam 87 dakika bize kafa tutan
San Marino’nun neyin nesi, kimin
fesi olduğunu merak ettim. Eve dönüp atlasa baktım, Adriyatik’in ‘ora
larda bir yerde,
60 milyona vur- dört tarafı İtal’muş, ekonomisi ya’yla çevrili vatıkır tıkır işleyen ziyetteymiş…
bir “futbol devi” =Yüzölçümü 62
` karşısında 1-1’i kilometrekare,
koparmak az iş nüfusu 23 bin
* değil… miş…
500 düdük Öİ- Peki, kendile
meden ertesi günün sayfa düzeni,
başlıkları canlanırdı gözümde…
En tepede dokuz
sütuna açılmış gol
fotoğrafı, altında azman yavrusu bir
başlık… “Titano Dağı Geçilmez!
Arslanlarımız Destan Yarattı!”
Ya öyle, ya dokuz sütuna açılı vaziyette kurtarış yapan bir kaleci fotoğrafı, uygun yerinde alternatif başlık… “Ankara Panteri Benedettini!”
“Daha başka ne yapardım?” diye sorarken, bir, iki, üç, tastamam
üç bidon kaynar su dökülürdü başımdan aşağıya… “Muhteşem beraberlik” destanını 4-1 ‘lik trajediye
çevirenlere lanet yağdırırdım.
San Marino’lu olmak akıl kârı
değil… lîtreyip kendime döndüm.
l ‘A’ ‘k ‘k
Bir ülkenin spordaki başarısının,
ekonomisindeki refah, siyasetindeki
dernokrasiyle el ele gittiğini hep söy
rine “serenissima republica”
(mutlu-müreffehhuzurlu cumhuriyet) dedirtecek
ekonomileri var
mı.? Pek sayılmaz… Beş bin televizyonları, altı bin radyoları, dokuz bin
telefonları varmış… Ekonomilerinin
belkemiği olan pulculuk ve turizmden yaptıkları yıllık ciro, bizim büt
çe açığının yüzde 1 ‘ini zor buluyor-j
muş… ~
Ağzımın tadı kaçtı, televizyonu
açtım. Piposunu sevdiğimin Piontek’i çıktı karşıma… Ateşli televiz
yoncular, “Bu muhteşem zaferîmizi `
nasıl değerlendiriyorsunuz?” diye
soruyorlardı.
Tercümede gideceğini bildiğim
için, Piontekfin dudaklarını okumaya
çalıştım. Pek beceremedim, “Scheitze!” gibi bir şey dedi galiba…
Ne olduğunu ilk fırsatta öğreneceğim…
“ÇARKIFELJEMH”
ç :lturthan _F Silğg_
serenissima ııenuuıi s
KGIIIGI’ sıkar
ı
Doğal kaynak meselelerinden,
enerji vaziyetlerinden so
rumlu devlet bakanı Ersin
Faralyalı süzüldükçe süzüldü son
günlerde… Az yemekten, çok gezmekten…
-Mâlûm, l Kasım seçimleri yüzünden, son günlerde çat orada,
çat burada, süpürge misali kapı arkasında… Yemek yemeye vakit kalmıyor. _Baba duymasın, ama, o
yüzden de kendisine puan, partisine oy kaybettiriyor. ş
İzmir’in Gaziemir, Çiğli, Narlıbahçe ve Balçova’sındaydı geçen
hafta… Çıkıp konuşacak, pantalonunu yukarı çekiyor. Ayakta nutuk
atıyor, zırt-pırt, yine pantalonunu
kaldırıyor. Dayanamadı DYP’liler…
“Problem varsa halledelim!” dediler( ‘
. Kemerde uygun delik kalmamış
meğerse…
, ‘Faralyalvyı elinden tuttular, Bal- l
çova’daki pazar yerine, oradaki
pabuç tamircisine götürdüler, kemerine delik açtırdılar. Tabiî, para
almadı adam… Ama, arkadan. lâf
etmekten de geri kalmadı.
“Muma dönmüş garibim… Kendilerine hayırları yok, bize nasıl
olacak?”
başladım doğnısu…
etmiyor da değilim… .
.maılvesiı Iıart
ııaıınıar ua
Kırmızı kart
‘ YP’nin genel irr_ıde iki çarDpıcı sloganı var ı. Iki anahtar,
bir yeşil kart… Şahsım adına
söyleyeyim, Türkiye’deki kaynak
dağılımını az-buçuk izlediğim için,
birinin bile olacağına başından beri
inanmadım.
Ev-araba anahtarlarını boş verin,
“yeşil kart” da çalışmaz…
Kocaeli’den (hha) Sedat Akyıldız’ın haberini okuyun, ne dediğimi
anlarsınız…
;Hııarekdde odun keserken balta a e ini parçala an ve kanlar içerisinde lzınir devlet hastanesine gelen 7 çocuk babası Melımet Şahin,
elinde yeşil kart olmasına rağmen,
oturduğu 40 kilometre uzaktaki yerin sağ ık kuruluşundan yazı getirmediği için, hastaneye kabul edilmedi, reçetesinde yazılı ilaçları alamadı…” .’
Anadolu’nun lâfı vardır: “Allah,
hakim, hekim, hükümetin eline düşürmesin!” ‘
“Hainlerin
son sığınağı
kafatasçılılctır…”
bağrımıza bastık. Yedirdik, içirdik,
gezdirdik. Cumhurbeyin kulağına küpe
olsun diye, Sosyalist Enternasyonal başkan yardımcılığından istifa gerekçeni bi- ___î-___ ı
le yazdık. Sen de, gelenelsel TUrk misa- _
firperverliğine Portekizce karşılık olarak, “Türkiye’de son de
rece özgür bir basın var!” dedin… Yok yaawvl_ Faşist Salazar’la sosyalist Soares’in basın özgürlüğü anlayışları arasındaki’ farkı merak etmeye
.IMARİO SOARES “Misafir” dedik, l
(Samuel Johnson, 1777)
PROMOSYON SAVAŞI Promosyon savaşı yine kızıştı, istikbalim2den korkmaya başladım. Yakında bilmemkaç kupona köşe yazarlarını, muhabirleri verir bunlar… Aslında, kaç kupona gideceğimi merak