Sendika var, senduka var. Türkiye’de güzellikler var

t mış… Sevda-Cenap And Müzik ,
Vakfı’nın, “l4. Ankara Uluslarara- ~

***W*** 23 Mart 1997 ›

NKARA Esenboğa havalimanına çok yakın
yerde, merkezden gi
derken sağda, inanılmaz
bir tesis var. Türk-Metal sendikasının sekiz bin kişilik salonu…
Bir davetiye geldi. Adres orası…
Sendika kongresi zannettim,
okumadan çöpe attım. ‘
Dostlar uyardı. Konser var
sı Müzik Festivali” açılış konseriymiş… ‘ ~
Beethoven’in
Senfonisi”…

Ankara’da böyle güzellikler de var.
Her nasılsa…

Davetiyeyi çöpten çıkardım, gitmeye karar verdim.

‘A’ *k i’

Derken, Hak-İş genel başkanı Salim Uslu’dan bir demet gül geldi.

Sevgili Uslu’yu “sıkı sendikacı”
günlerinden tanınm, bilirim, severim.
15-16 Haziran’da beraberdik…

Bayram değil, seyran değil, bana
Hak-lş’ten niye gül geldi?

Güllerin üstündeki “sıcak dost” notunu okudum.

i**

16 Mart 1997 tarihli yazınızı
yine her zamanki gibi ilgiyle okudum.

Otoriter gelişmeler karşısında,
erken uyarı sistemleri gelişmiş sivil toplum örgütlerinin yeni duruma ayak uydurmak karşısındaki
yüksek kabiliyetlerini gösteren
“sivil muhtıra”nın sizi heyecanlandırmasına üzüldüm. Demokrasiye karşı siyaset dışı uyarılan
fark edip, esas duruşa geçme yeteneğinin sivil toplum inisiyatifîni
resmi toplum retlekslerine devrederek “yatakdaşlık” yapmak anlamına geldiğini düşünüyorum.

Ben, irrasyonel eleştiri ve suçlamalarla sürdürülen iktidar
oyununda sivil toplum örgütlerinin “konu mankeni” ,olarak yer
almasını yadırgıyorum. Hak-İş,
militarist cumhuriyet mi, demokratik cumhuriyet mi, ya da ya
‘ “Dokuzuncu

‘ sakçı_ laik mi, özgürlük mü ikile- _ ş g

Sendika var, sanduka var
Türkiyeide gü

E m_ mindebırakılmaktan derin ‘üzün

İ’ tü duymakta ve tercihini “de
‘mokrâîîkîî”cîı”mhuriyet’ten” ve

‘ ‘özgürlükten ” ‘ yana kullanmaktadır. l ‘

“Muhtıra” sözcüğü sivilleşme l

kültürü terminolojisine çok ama
çok yabancı, bize de çok itici geliyor. Size taş atınaya gönlüm elvermedi, Mansur gibi gül göndermeyi tercih ediyorum. Sevgi
ve saygılarımla…

*i*

lçim karardı. Nelerle uğraşıyoruz?
O da sendika, bu da sendika… Bazıları sandukaş..

***k

Davetiyeye tekrar baktım. Gün
doğru, “pazar”…

Ama, önümüzdeki pazar… Yani,
30_ Mart…

lhtilal-i Kebir (1789) olduğunda
sâdece 19 yaşında olan, Napolyon
savaşlanm yaşayan bir Alman bestecisinin, Ludwig van Beethoven’in
ölümsüz, “demokratik coşkulu”
eseri, “Dokuzuncu Senfoni” icra
edilecek… l

Eski kulağı kesik ressamlardan
Vincent -van Gogh da, en iyi resimlerini, Paris Komünü (1871) sırasında, Paris’te yapmıştı.

Sendika var, sanduka var.

“Yol uzak!” demeyin… Güzellikler var Türkiye’de…

Ankara Esenboğa havalimanı yolunda, Türk-Metalin salonunda, 30
Mart pazar günü, Beethoven’in dokuzuncu senfonisinde buluşalım. s

Tarihî bir olay oluyor. Birleşmez
zannedilen üç orkestra bir araya geliyor. Birleşmezler birleşebiliyor.

CSO, Bilkent, ADOBO… .

Gidelim oraya… Otostop yapmak
gerekse de! . ` v_