Rahmtetli önce insandı!

Kurihcın F SEK

Rahmetli önce insandı!

AKARYA meydan muharebesini kazanıp düşman işgalindeki
İstanbul’a ilk giren Naili
Paşa komutasındaki Uçüncü Kolordu’nun kurmay başkanı dedemdi.
Babamın babası…
Bizim evde savaş konuşulmadı.
Ne yapılması gerekiyorsa onu
yapmıştı insanar…
Bizim

şılmadı. Dedem
tartıştırmadı.
Yıllar sonra
öğrendim, yüzyılın başında lttihatTerakki Selanik’te
örgütlenirken,
aralarında sürtüşme olmuş…
Ailecek yediğimiz pazar yemek
‘ lerinden biriydi. ‘

Konuyu açmaya çalışmış, zılgıtı yemiştim: “O benim komutanımdır,
aile sofrasının başı da benim… Anneni, babam dinlemem, Atatürk’ün
aleyhinde konuşacalsan defol git!”
‘A’ ‘A’ *k

‘ Dedim ya, Atatürk’ün tartışılmadığı bir ortamda büyüdüm. Tabii,
“Nasıl biridir?” diye merak ettim,
hakkında çok okudum. Nasıl biri olduğunun ilk sağlam ipucunu Mazhar Leventoğlwnun Atatürk’ün Vasiyeti kitabında buldum.

l CZK ORTAK& BATTI
_ evde. ”ilk YAN amaa!..
Atatürk hıç tartı
“Altı doktorluk heyetin raporu
eldiğinde, Atatürk’ün elinde bir
deh konyak vardı. Yudum yudum
içiyordu. Ayak bileklerinde hafif
ödem vardı, karaciğeri biraz büyümüştü, siroz başlangıcıydı. Raporun
okunması bitince, ‘Bu lânet olası içki yasağı ne zamana kadar sürecek?’
diye sordu…”

i’ ‘A’ ‘A’
Ahmet Kenan

maz, ne bulursa
götürür, ama, tercihi rakıdır. Fransız brandy’sine
Turgut Özal “haır” demez, ama,
azen elinde tuttuğu limonlu so. da bardağının
içinde ne olduğu› nu bir kendisi bilir, bir Allah, bir de özel garsonu…
Bir pannak viski, üç parça buz, dört
parmak suyla sabaha kadar idare
eder baba… Erdal bey rakı-şaraptan,
Mesut bey rakıdan, Eco çaydan,
Neco vişne suyundan gider.
Kimse aldırmaz, lâfını etmez…
“İçki tercihleri” mukayesesini
yaptım, William James’in lâfı geldi
aklıma… “Büyüklerin zaaHarı, küIçüklerin kuweti göze batar, abartıır..-.”
Rahmetli önce insandı, büyük insandı.

ama DNETı’ :m: Doıiroız.
sinemanın: YERLEIZSE
o ZAMAN zAızAıau

Evren içki ayır-‘

.}N”,~

‘ “i kek.

AZI sloganlar çok tutar. Mese
lâ, “Hayvan sevmeyen insan

sevmez, insan için önce hayvan sevmek lâzım!” lâfı çok
tuttu. Insan sevmeyen ne kadar marjinal varsa, hayvanlar üzerinde “temrin” yapıyor.

“Hayatı slogan” olan, yani “derin
düşünme” kabiliyetinden yoksun bulunan Üniversiteli bir kızımız, Eskişehir Anadolu Universitesi’ne giden
otobüse, üç arkadaşının yanısıra, kaniş köpeğini de bindimıeye çalışmış… Otobüs tıkış tıkış insan dolu,
hem şoför, hem yolcular del lenmiş…

“Hamfendi, o leş gibi köpeğinizi
indirin aşağıya!”

Marjina ızımız, hayvan haklarının insan ‘hakları kadar kutsal olduğuna dair upuzun bir nutuk atmış…
Tam o ara, kucağından kaçan köpek,
ön koltuktaki yo cunun üstüne pislemış…

Herkes mahkemelik… Köpeğinin
aşı belgesi olduğunu, belediye otobüsü şoförünün “seyahat hürriyetini
lcısrtlamak” suretiyle “anayasa suçu”
ışledığını söylüyor hanım kızımız…
Şoför şakin, “Hayvan taşımam!”
diyor. Ustüne pislenen yolcunun tuzu kuru, zamanı çok, işin gırgırında,
“kuru temizleme parası” istıyor.

Şoförle üstü pıslenen yolcunun
bütün masrafları benden!

12 Eylül’ün ürettiği marjinallerden
bıktım artık…

“Kendisine istediği özgürlükleri
başkalarından esirgeyen kişi, ne
adam olabilir, ne özgür…”
(William Allen White, 1940)

Ilöner sermaye
nasıl kurtulur?

servisçileri, arkadaşımız E üp
Kelebek’e (hha) topluca ağ aş
ış…

“Aşırı miktarda içip sokak ortasında sızan alkoli eri ekip arabalanyla t , bizim acil servise getiri
po isler… Hemen i müdahaeyi yapıyor, midelerinı yıkıyoruz. 0nlar yüzünden ‘ yapamaz, erçekten
acil vak’alara bi e bakamaz o uk…”

Sarhoş bu, Allah bilir, cebinde parası da yoktur. Al sana; “kerhen bedava” hizmet…

Gelelim çaresine…

ı E SKIŞEHİR devlet hastanesinin acil
m

İstanbul’un dört yeni ilçesinin bele- ‘

diye başkanlarının yaptıkları yapılabilir. Umûmî yerlerde içki satışını kısıtlarsın, millet evinde içki içer, sokak ortasında yığılıp kalacağına evinde sızar.
Ya öyle, ya acil sen/isin hemen yamacındaki doktor (veya hemşire) odasını amerikanbara çevirirsin… Midesi
yıkanan oraya geçer, hem para yabancıya gitmez, hem sermaye döner…

Vehbi Bey
salıın IIKIIIIIİSIII!

NTALYA’nın en büyük gecekondu mahallelerinden Ahatlı’daki
sağlık ocağının hekimi D an
Demir, ilk iş, ölüm-doğum istatistik erine bakmış… Nüfus artış hızını görünce

tüyleri diken diken, stetoskopu dimdik .

olmuş… Türkiye ortalamasının çok üstündeymiş…

Çoğu okuma-yazma bilmeyen, pek
azı ilkokul mezunu mahalleli hanımlar
arasında anket yaptırmış, kullanılan tek
“doğum kontrol” yönteminin yüzde
70 şaşma payı olan “azil” (erkeğin dışarıda boşalması) olduğunu tesbit
etmiş… Tabii, “Obür yöntemleri niye
kullanmıyorsunuz?” diye sordurtmuş…

Hanımların ağırlıklı cevabını merak
ettiniz, değil mi?

“Spiral taktıran kadının abdesti bozulur, namazı kabul olunmaz… Kılıf
(prezervatif) kullarıanlar, zina yapmış
sayılır. Hap kullananlann kefenleri öldüklerinde irinle ıslanır. Çocuk doğurmayalım da soyumuz mu kurusun?”

NGULDAK MlT’ÇlLERİ Galatasaray’ın
intracht Frankfurt’u elemesi, bütün yurtta,
yurt dışı temsilciliklerimizde, yavruvatan
Kıbrıs’ta, soydaş (Türki) cumhuriyetlerimizde

ve Zonguldak il alay komutanlığının hemen ş
*’ yanındaki MIT Io’manIarında coşkuyla
kutlandı; Nizamiyenin gönderinde şanla, şere e dalgalanan ayyıldızlı
bayrak, Iojmanların dört bir duv ` nı sarıp sarmalayan sarı-kınrıızılı

flâmalar vardı. Anlayamadığım ‘ itek” şey var. Pazar akşamı sarı-kırmızılı
flâmalar sırra kadem basmıştı, ama, ne hikmetse, indirilen bayrak gönderin
yarı yolunda kalmıştı. Niye acep?