Postal sesleriyle uyanmak” tehlikesi var mı? Bence yok! (1)

‘Postal sesleriyle uyanmak’

tehlikesi var mı? ence yok! ( 1)

988 yılının başıydı.
1 başbakan Tur ut

Özal’ın normal şart arda “güleç” olan yüzü asılmıştı. Sorduk. “Canı bir
şeylere mi sıkkın?”

Cevap geldiydi. “Nasıl
sıkkın olmasın? Seçim sonrasında yapılan zamlara,

ükselen enflasyon hızına
halktan fazla tepki geldi,
beklenenden çok fazla…
Daha kötüsü, tarım sektöründe işler iyiden iyiye kesatlaştı.
Taban fiyatları az, girdi maliyetleri
astronomik arttı. Kendi gıdasının
çok büyük bölümünü kendisi üreten
bir ülkede felâket getirir bu gelişmeer…”
Üstünde durmadık.
Böyle sıkıntılar gelip geçicidir.

i***

Derken, Türkiye Büyük Millet
Meclisi’nin o sıradaki başkanı Yıldırım Akbulut, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı münasebetiyle minik bir münasebetsizlik
yaptı.

O tarihlerde Türkiye’de bulunan
on beş ülkenin gazetecilerine Türkiye demokrasisinin tarihini anlattı.

v “Denıokrasinin askerî darbelerle
sekteye uğraması zarûret icâbıdır.
Hep öyle olmuştur. Şanlı ordumuzun demokratik süreçlere müdahale
etmesinin aınacı, demokratik rejimi
yıkarak dikta tesis etmek değil, demokrasimizi çıktığı rayına tekrar
oturtmaktır…”

Gerçi bayramdı (çocuk bayramı),
ama seyran değildi.

Ankara kulislerinde yer yerinden
oynadı. __

Rahmetli 0zal’ın beşûş çehresindeki asabiyet belirtileriyle koskoca
TBMM’nin başkanının iki dudak arasından çıkanları birleşti.

“Bir ihtilâl daha mı var?”

Neyse, Yıldırım Akbulut, hemen
ertesi gün, meseleye “açıklık” getirmeye çalıştı. “Öyle bir şey demedim. Gazeteciler popolarından uydurmuşlar…”

Kendisine “yalancı”, “uydurmacı” denilmesine karşı, 0 dönemde,
çok daha hassastı basın… TBMM
başkanının sözleri, teyp bantları esas
alınarak, hem yazıldı, hem dinletildi.

i_

îJ

Arkasından da, Yıldırım Akbulut’a ı

yaylım ateşi açıldı.

“Gaf”, “şoke edici”, “ağzından

çıkanı kulaldarı duymuyor”, “ihtilâle davetiye çıkarıcı”, “demokrasiyi
zaafiyete uğratıcı” gibi sıfatlar kullanıldı.

Sonunda ortalık yatıştı.

Söylenenler, Akbulut’un “bir şeyler söylemiş olmak için konuşmuş
olmak” isteğine verildi.

**ir

Durum sakinleşmiş, “Kışlasından
bir kere çıkan asker, tüpten çıkan
diş macunu gibidir, bir daha geri
dönmez!” diyenler yanıldıklarını an
-lamışlardı.

Turizm mevsimini açmak için
Trabzon’a giden dönemin devlet
başkanı Ahmet Kenan Evren, artık
iyice kronikleşen herçorbayamaydanozluğunu yaptı.

Tüy dikti.

“12 Eylül hakkında ileri-geri konuşanlar çoğaldı netekim… Türkiye
o durumlara inşallah ‘bir daha gelmez, ama, arzu edilmemesine rağmen, Türkiye aynı durumlarla tekrar
karşı kar ıya kalırsa, onu bundan
kurtara tek kuwet yine Türk Silahlı KuwetlerPdir…”

Hoppalaaaaa!

Hani ihtilâl yoktu?

Hani Özal’ın suratı ekonomiye
asıktı.?

Hani Akbulut, “lüzûmsuz boşboğazlık” yapmıştı?

Bana da sordular. “1990 yılında
darbe olur mu?”

“Olmazl” dedim.

Niye olmayacağının sebeplerini
sıraladım.

Altı yıl sonra aynı soruyu soranlar
var. Aynı gerekçeleri tekrarlayacağım… Perşembeye…