pçü grevi, çöp patlatması…

EŞHUR “çöpçü grevi” oldu
ğunda lstanbul’daydım. O

günlerin kokusunu, pisliğini
yaşayanlar bilir.

Burnu_muzu tıkayarak çıkıyorduk

evden… üstümüze sinen leş gibi ko
. kuyu hafifletmek için, İstanbul’un on
ca susuzluğunda, üç sabun, dört kese
yapıyorduk. Yetmiyordu. “Allah göz
lerini doyursun!” diye lanetliyorduk ‘

çöpçüleri… Sendika direniyor, belediye direniyor, evlerin masum’ artıkları,
traûği tıkayan, kilitleyen çöp dağlarına
dönüşüyordu.

Çöpçülerden yana çıkasım tuttu.

Yazdım, “Adamlann istediği parayı çok gömıeyin… Sabahın köründe
kalkıp çalışıyorlar. Madem paralannda gözünüz var, başkalannın pisliğini
kaldımıayı meslek edinin kendinize…
Gözünüzün kaldığı parayı siz de alırsınız…”

Çevreci, belediyeci dostlar çullandı

Üstüme gelinmesinden hayatta hiç
hoşlanmamışımdır. Büsbütün terslerine gittim: “Ortaköy’de iki yıl önce
‘çevre günü’ !anlamaları vardı. Sabahın eıken saatlerinde oradan geçiyordum. Çevreyi koıuyanlar gitmiş, çev

Kurthan F SEK

cüııcü grevi, cöıı patlaması…

reyi temizleyenler kalmıştı. Ortaköy
Meydanı ambalaj kağıtları, boş bira
tenekeleri, kırık votka şişeleriyle doluydu. Çöpçüler çevrecilere küfıedi
Yodu.”

Çöpçü grevinde sulh olundu so- l

nunda…

İstanbul’un çöplerinin toplanmasında radikal düzenlemelere (taşeronluk vs.) gidildi, çöp dağları 10 günde
eritildi. Alışkın oluunmayan kokulann
en çok yadırgandığı yerleşim bölgeleri
temizlendi önce…

Çöp gitti, koku, kavga bitti.

Çöp gitti, koku, kavga bitti, ama sel
(veya Boğaz suları) alıp götünnedi.

Yoktan madde yaratılamayacağı
na, varolan madde yok edilemeyece.

ğine göre (fizik kuralı), bir yere gitti o
çöpler…

Nereye gittiğini kimse somıadı. Sesi çıkanlar, sesini duyuranlar birikmiş
birkaç yüz bin ton çöpün hem kokusundan, hem kendisinden kurtuldukları için sonnayı akıl etmediler.

“Benim evimin önümde birikmesin
de nerede birikirse biriksin, nerede
kokarsa koksun” dediler.

Umraniye’ye atılmış hepsi… Orada
koktu, çürüdü, patladı.

.çizivor
DEMİREL› ^UŞV^Y^ 3^ş’-^°’

Eıur-‘LAmoıuuu neva»
ACIK QEÇIK sona/eylul. CAN ERİ
BAGRıMızA ßAsnaMız
IHANET eTMitâ-»Tilz-ı
ERİICTİî EBlKıBİR NEW

-9

İl u acan da
noolacak?

AŞBABALIKTAN cumbabalığa
Bçıkmaya özenen Demirel’in bazı

vaatleri vardı. Herkese iki anahtar
verecek, yirmi haneli köyler vilayet
olacaktı.

lğatmanla Şımak vilayet sayıldı.

Uç yıldır “vilayet” sayılmalarına
rağmen, Sağlık Bakanlığı, DSİ, TC Karayolları örgütlenme haritalarında hâlâ
Siirt’te zannedildikleri için, üç yıldır,
devlet hizmetlerinden nasipsiz kaldıklannı biliyor muydunuz?

saıılıkta ilac navı
“RKlYPde sağlıklarına pek düşI kün değildir insanlar… Fabrika
bacası gibi tüter, gırba gibi içer
çoğumuz…
Rivayete göre, ilki akciğer kanserinin, ikincisi sirozun tek sebebiymiş…
Peki, sağlık harcanıalannın yüzde
34’ünün ilaçlara, sadece yüzde
9’unun modern tıbbi teçhizat yatınmlarına gitmesine ne demeli! ‘
İlaçlar zaten ateş palıası, herkes
ilaç alıyor. Şimdi de “patent kanunu”
çıkacakmış ilaçlar için… Eczacılar Birliği isyan halinde… Eczaneler, ilaç
alan her hastaya (ve hasta adayına)
“patent kanununa hayır” diye bildiri
imzalatıyor. ı_
“Patent” denilen şey, benim bildiğim, mucidin icadını korur.

“Ne ilaç icat ettik de patent haklanı koruyacağız?” diye sordum eczacı
arkadaşlara… ‘

“Orijinal çiçek aşısını icat etıniştik.
Burrıumuz ‘oktan çıkmadığı, ilk çiçek
aşısı da ineğin dışkısından !üretildiği
için, mucîtlik bize nasip oldu. Tarihi
tesadüf… ” dediler.

Milli başka ilaç icadımız olmadığına göre, kim niye patent alıyor. Daha
önemlisi, neyin patentini alıyor?

“Patent Kanunu’na hayır” bildirisini ben imzaladım.

Bir şey çıkmaz, olan olur, ama ilacın daha da pahalısı işime gelmiyor
doğmsu…

ORHAN KlLERClOĞLU

” RKlYE’nin siyasi kulisleri iyice

l hareketlendi. Ondan da öteye,
arı kovanına, tezvirat yuvasına
döndü. Yoğurdu üfleyerek yemek,
yolsuzluğu çaktırmadan yapmak
gerekir. Yolsuzlukları soruştuımakla
görevli bir devlet bakanı olarak (1)
DYP-SHP koalisyonunun batmışken
kurtardığı, (2) kendi holdinginden
kamu bankalarına genel müdür ihraç eden Selçuk Yaşar’la ilişkilerini
biraz mesafeli tutsaydın olmaz mıydı? Devletin arabası mı tükendi? Yaşar’ın sana tahsis ettiği milyarlık Buick Roadrrıaster’den başka araba mı
kalmadı memlekette? Sahi, bayram
değil, seyran değil, kurtarıcı kabine
nin bir bakanı niye öpülür?