nönü’yü izlemeye devam edin!

Kurthcın F SEK

İnünü’vü izlemeye devam edin!

EYH SAlT isyanı patladığında
başbakan Ali Fethi Okyar’dı. Hemen Atatürk’e koştu, panik için
, “Ne yapalım!” diye sordu. Atatürk telaşlanmadı, ağzına iki leblebi
attı, rakısından bir yudum aldı, “Git,
İsmet Paşa’yı bul, ondan öğrenirsin

dı Okyar… Durumu anlattı, aynı

*i*

Saffet Korkmaz arkadaşımızın çiz- l

diği enfes bir İnönü portresi var.

o Yürümeyi çok seviyor, ama, yayalara kırmızı ışık yandı mı, du
myor, yeşili bekliyor. Acelesi olan şo
förler bile duruyor, yol veriyor, o yine

İİ ‘

ne :”‘t’erged” sırasını bekliyor.
düştüğü için kıza- Yolun” İl?’
ğa alınan lsmet __ l” mkaalı( ,’9′”
, ,kad ı , on u-ar ı, sıren@îçaoynuaşoargn li, ışıklı eskortlara
Sararıp solmuş Vanaşmwm” “MT
rengi ruhsarıyla “am lwlmğl” 3°’
_ oyun odasına dal- “ev “amy” Ya!

Acele etmeyin,
gidip hâllederiz!”

Sord :ııN havasında… Yani,
:mimarı u e o bakımdan da
Ismet Paşa üç babasının oğlu…
sanzatunun kritik Özel ma’
empasını yapma- kam “ça”

ya hazırlanıyordu
o sıra… Sağa mı yapsam, sola mı?
Konsantrasyonunu bozduğu için Okyar’a sinirlendi, ama, asabiyetini göstemıedi.
“Partiyi bitireyim, hallederiz, bir
şeyler iç!” dedi, “İsyancılar kagnıyor
II

Partiyi bitirdi, “Kusura bakmayın
arkadaşlar, küçük bir işim var, yarın
yine buluşumz…” dedi, kalktı, meseleyi halletti, iki ay sonra başbakanlık
koltuğuna döndü.

İnönü familyasının genetik özelliğidir. Keçi inatlı, derviş sabırlıdır. Kürekleri aheste çeker, boş sandal bulamadı mı tarih penceresinden seyredip
gelmesini belder.

ğıyla değil, devletin havayollarıyla
seyahat ediyor, rakı içiyor, herkesle
(ve öncelikle kendisiyle) gırgır geçiyor. Rahmetli pederi de öyle yapardı.
Tantanalı bir ödül töreninde belediye
başkanına plaket verdikten sonra geri
isteyip, “Ne için verdim bunu? Bir
bakayım…” diyen bir devlet büyüğünü ne gördüm, ne işittim…

Sözün kısası, hayatını yaşıyor Erdal

ı İnönü…

Acaip puan topluyor. Kurultay deIegelerinden, SHP’nin bitmez-tükenmez hiziplerinden değil… Sokaktaki
insanlardan…

Mart 1994 belediye seçimlerinde
onlar oy kullanacak zâten…

l-.slwylêl-*aêlûrem
son&

ç. ÖN, GÜRBÜZ çuK SEÇ

ED! lÇIRDı.

Safkl arıyorum
İIGİIGIİII IIİSIIII!

AZlI-sözlü-şarkıll parti propaSgandasını Ozal döneminin

ANAP’ı icat etti. Hep bir ağızdan
“Arım, Balım, Peteğim!” diye şakırIardı.

Rahmetli CHP’nin şarkısı yoktu.
Başını duman almış dağlarda şarkısıztürküsüz gezinir, tek sesli olarak on
yılda on milyon çocuk doğurtmasıyla
övünürdü.

İşler daha sonra zivanadan çıktı.

ANAP’Iı Mustafa Taşar, Barış Manço’ya özel şarkı sipariş etti. “Ayı”…
Evde çoluk-çocuk söylüyorlar.

Yonca Evcimik çıktı (yoksa Rüya
Ersavcı mıydı?), “Baba İstemiyorum!” diye, protest müziği yaptı.

Deniz Baykal (ve CHP) ne yapsın?
Onlar da şarkı arıyor.

Uç seçenek öneriyorum…

Nostaljik takılacaklarsa, “Bir şarkısın sen, ömür boyu sürecek…”

Muhalefet yapacaklarsa, “Kıl oldum abi…”

Parti içi didişmelere tercüman olacaklarsa, “İnleyen Nağmeler…”

ALİ KARATAŞ
(DYP Milletvekili)

AHNELERİMİZİN hanımefendi
Sve mazbut sanatçısı Saadet

Gürses’e, milletvekili sıfatıyla ve
silah zoruyla defalarca tecavüz ettiğini öğrenince, önce inanmadım,
sonra öfkelendim. İnanmayışımda
ertesi gün haklı çıktım. Güzide sanatçımız, “Silahını çekti, bumuma
doğrulttu, bayılmışım, tecavüz ettiğini sandım!” dedi. Yarın, öbür gün,
“Kendisini tanımıyorum, sadece
partisine emanet oy venniştim!”
derse, inan olsun, hiç şaşmam… İftira (veya kader) kurbanı olabilirsin…

Hiç ilgilendirrniyor beni… Ama, kadın şikâyetinden cayarsa, sen onu
mahkemeye ver! TBMM’yi lumpenleştirmeye (veya öyle göstermeye)
kimsenin hakkı yok…

r; ‘ A “Dünyanın bir

l› yarısı, öbür
` yansının nasıl
yaşadığını

bilmez… Sâdece varsayar…”
(François Rabelais, 1548)