Nerede o eski gardiyanlar?

Kuılhcın FISEK

ııısnısııı: o ESKİ aııııniıııııımıı?

ENİM zamanımda “İpsala Ceza

çabuk getirirdi, Uğur Mumcu, Altan

evi” diye bir yer vardı. Daracık Oymen, Muammer Alsoy, Emil Galip

bir sokaktan girip sol yapar, sağa Sandalcı gibi dilbilenler onun “kuş”
döndüğünüzde solunuzda onu bulur- kitabına yardım ederdi.
dunuz. Kerpiç bir binaydı, etrafında *k*
yetmiş iki santimlik bir duvar vardı.

Karşısı kahveydi. Şaklatılan pulla- Abdülbaki Tuğ namlı sıkıyönetim
rın seslerini duymak için kulak kabart- savcısının “kimseye işkence ya mamak gerekmezdi. dık!” lâfına a danDaha neşelisi, mayın… Bizzat ve
kahvedeki aylâk- ahsen elektrîfîlar, cezaevindeki SyOn kampanmapusların attıkla- yasına katıldım.
rı zara bakar, “şeş Ama, he!’
kapısını al!” diye elektriklenmeye
akılverirlerdi. gidişimde, gardi
Ya gardiyanlar? yanlardan sevgi,

Dünyanın en şefkat, ilgi görürrahat insanlarıydı üm.
onlar… ı ***y

Mapus arın (ve .. .
mahkûmlarımtoto .Ankara Hum’
kuponlarını götü- yetten o a Ar’
rü atırırlardı mutçu ar adaş”

p y ‘ mızın haberine
*** göre, “Süper Gar?

Mamak Muhabere Okulu’nun iç diyanlar” aranıyor.
kısımlarında, tâdat alanına denk dü- “Koridoru boşaltın!” diye bağırdıkşen bir “mapus damı” daha vardı, Sa- Iarında koridorlar boşalacak, “Tünelbah geç uyanıp Istanbul uçağını kaçı- den çıkan 60 ton kum nerede?” diye

ra’n Altan Oymen’in, “Yine uça’ kaçırdım!” demesini cidd^ ye alan ğievlet
görevlilerinin vaziyete el koymasıyla,
“uçak kaçımıa suçundan yargılanmak
üzere” yatırıldığı yerdi.

Başgardiyanı iyi insandı. Tek derdi
vardı. “Türkiye’deki Kuş Türleri” üzerine kitap yazmak… O bize kitapları

sorulduğunda “Sel aldı götürdü” diyeceklermiş…

Aranan tek şart, okuma-yazma, sorulana cevap verme şartı…

Bir şart daha var.

Mahkûmları çalıştıracaklarmış…

Ankara, istanbul ve İzmir’in metroIarında…

Z

//,

“G” HABFİNE!

ÜRKİYE’nin çektiği harfi belâsıdır.
TCanımdan aziz okuyucularımdan

Füsun hanım (kendi tabiriyle “soyadı lâzım değil”) harflerimizden
üçüncüsüne takmış kafayı… “Her melânet ‘C’ hartînde…” diyor.

Cek, Cak, Cağız, Ceğiz, Cızz, Cızbız, Camız, Cahil, CMUK, Cühela, Cadı, Cadaloz, Cani, Cinayet, Cehennem, Can-Cânan, Cozz, Cart, Cümbüş, Cebir (“zor” anlamında), Cebir
(aritmetiksel anlamında), Cefa, Cilâ,
Cinnet, Cambaz, Catastrophe (gâvurun
da başına felâket gelir), Cart, Cımbız…

Devamı daha güzel…

“İki tarafa çekilebilecek”, hem felâket habercisi, hem güzellik müjdecisi
harflerin de olduğunu söylüyor soyadsız okuyucum…

Meselâ, “İ” harfi…

Kötüsü elbet _var. İdam, İhanet, lr_rıha, intihar, I_nat, ikmal, Ihlal, lhtilal, Ishal, lhmal, inkâr, intikam, Işret, işgal,
Iğfal, Infilâk, lntifada, Indifa, istifade, lstifa, lstifrağ…

Ama, iyisi, erdemlisi d_e var. lzzet-i
_rıefs, iffet, Itika_t, Inanç, Islâm, lman,
ldeal, Intizam, Itidal, llim-Irfan, lnsan,
lnsanlık…

Alfabenin en az bir bölümünü kurtardık galiba…

MESUT YILMAZ
Demirel’in memleketten

“500 günlük vâde” (ve emanet
oy) istemesinin üstünden 470
gün geçti. O koalisyonun
_devamını isteyen biriyim…
Istiyorum, çünkü, 24 Ocak ve
devamı mahiyetindeki 12
Eylül’ü, onun ürettiği, yarattığı
“hüdâ-i zâbit” takımını gördüm.
Tanıdım. Cezaevlerinden
kaçmanın “milf spor” olduğu
memleketimizde, rekor senin
başbakan oldu” n yıllarda… Şart
edatını iki kere ullanmayı
sevmem, ama, eğer, 500 günlük
hükümetin icraati hakkında
bulabileceğin tek eleştiri konusu
Cezaevlerinden tîrarsa, ANAP
gitti gider. Zâten gitti de, diriltrne
hayaliyle yaşayanlar var.

ORADA BİH KÖY
VAH. OZALPTE!

EMPO haber yaptıydı. Adana’nın
TTopaloğlu köyünde, bilcümle akrabalar birbirleriyle evli oldukları
için, herkesin soyadı Topaloğlwymuş…
Van-hha’nın haberine göre, “benzeri problemli” bir köy daha var.
Van’ın Ozalp ilçesine 20 kilometre
mesafedeki “Şemsettin” köyü… Herkesin soyadı Yıldınmçakar… Ama, onların problemi biraz daha irice… Köyün nüfusu 810, erkeklerin tamamı
Ahmet, Mehmet, Kemal, Cemal, Hasan, Hüseyin, Alaattin… Kadınların tamamıysa, Meryem, Hazal, Emine, Huriye, Güllü, Cemile, Fatma, Gülizar…

Herkes birbirini bildiğine, tanıdığına göre, “Ne problem var bunda?”
demeyin…

Mahkeme celbi geliyor, jandannalar kolundan tutup askere götürmek istiyor. Kimi? Alaattin YıIdırımçakarH…
Tastamam 42 kere. askere celbedilmiş… Ya Meryem Yıldırımçakar? Evlenmeye kalkışsa, “Daha önce 42 kere
evlenmiştin, bıkmadın mı?” diye soracaklar…

AKIUNATA
uzun Boncu

ILDIRIM Aktuna’ya özür borcum

vardı. Odüyorum… Kartal devlet

hastanesinin kapılarını koruma
polislerine kırdırtmasını kınamış, “Ben
yapsam ‘ızrar’ suçuna girer!” demiştim…

Bir sürü telefon geldi. “Bakan az bile yaptı!” dediler, “Orası dingonun
ahırı, başhekimin ta lu çiftliği ibi…
Ama, sa ın bakan, ıyı tekme eyeceğine, aşhekimi ku ağından tutup
başka yere tayin etseydı daha doğru
olurdu…”

Tam özür dileyecektim Aktu- v

na’dan, Tunca Dağlı arkadaşımızın
(Adana-hha) ha ri geldi.

Çukurova Üniversitesi tıp öğrencilerinden bir grup, ders çalıştıkları odanın kapısı üstlerine kilitlenince, kilitleyen memuru dövmüşler… Odayı niye
kilitlerniş memur? Hırsızlık olduğu
için… Uzerine vazife mi.? Evet, dekan
emretmiş…

Bakan kapı kırarsa, müstakbel doktor adayları adam döver. O olayda
özür borcum vardı Aktuna’ya… Konkordato ilân ediyorum.

“Hayatı boyunca okuduğu tek kitabı dünyada yazılmış tek kitap
zannedenlerden korktuğum kadar
hiç bir şeyden korkmadım…”
(Rufus Choate, 1844)