Ne hukuk, ne guguk teşekkürler Sami Selçuk
«eyw-W
KURTHAN FİŞEK
NE HuKyK, NE GUG_UK
TEŞEKKÜRLER SAMI seLçuK
Yargıtay başkam Sami Selçuk’un açış konuşmasmı izlerken, hem üniversiteye, hem Ankara’ya dönmüş oldum.
Kendime geldim, aslıma rüeû ettim.
Bir süre uzak kalmıştım sevgili Ankara’mBulunduğum ananı ilginçti. İletişim kurmakta
zorlanıyordum. .
Çevreme soruyorum: “Başbakan ne dedi?”
Cevap ahyorum: “Hangi başbakan.”
Üsteliyorum: “Bizimkisin”
_ Lâfı uzatmayahm, bulunduğum ortamda bizim
başbakanın adını bilenler azınlıktaydı. Bana sordular bu sefer… ı
“Hande Ataizihin son romancdı nasıl biri?”
Calıilliğim yüzüme vurmasın diye, “Hangi sonuncusu?” diye, soruya soruyla c°vap verdim.
lyi taktiktir, cevabım bilmediğiniz bir soru sorulursa, soruya soruyla cevap verin..
Balıklama atladılar. Erkek arkadişlannın soy
zincirini sııaladılar.
‘k ‘A’ ‘k
Değişik bir nıınyadaydım, Ankara’ya döndüm
Yargıtay başkanı Sami Selçuk konuşuyordu,
öbür devlet büyüklerinin başlan öne eğikti. Yüz- `
l- [Elııırpoısuıışss
leri görünsün isıemiyorlardı
Bulımduğum kültür ortamına uygun bir “zapping” yaptılar. Aynı Türk filmi on beşinci kere
vizyona girmişti, herkes ekran başma üşüştil.
işçinin fakir kızı, fabrikatörün zengin oğluna
kaçmış, onlar mınatlanna ererken, fakir kızda gözü olan adi zampaıanın aiisi bozulmuş, iki soda
içmekle yetinmiş…
Sırt sırta iki ayrı dünyadayız…
ii*
Ankara’ya döner dönmez, sevgili Uğurıın
“Gazi Paşa’ya Suikast” kitabını çektim önüme… “Maliyeci Cavit” bölümünü tek solukta bitirdim
“Cavit bey, Cezaevi Müdürünün odasında
idam karan okımıırken, ‘Yaa, demek böyle, yazıklar olsım!’ diyecek, eşi ve çocuğunu can arkadaşı Hüseyin Cahit Bey’e emanet söyleyecek ve ‘Gazi Paşa hazıetlerine de selam ve hürmetleıimi söyleyin’ diyecek ve sandalyeye çıktıktan sonra da ‘Allah’ın laneti zalimin üstündediı”.
Zulümdür bu, zulüm!’ diye .
*ki*
Gazi Paşa’ya lznıir’de suikast örgütlemekten
yargılandı Cavit Bey… Mülkiyeli ağabeyimiz,
Fransızca, Almanca. İngilizce, Rumca, Arapça,
Farsça bilirdi, lttihat-Terakkinin üç dönem maliye nazırlığım yaprmştı. F,
Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin bitmek bilmeyen iç hesaplaşmalanndan ilkiydi bu… Mücelll!oğlu Ali Çankaya’nın sekiz ciltlik klasik kitabını açtım, “Maliyeci Cavit” bölümüne baktım.
Eşi Aliye hanıma idam hücresinden yazılmış dört
mektubun tam metni vardı.
İlk mektup…
“Evlendiğimizden beri üçüncü defadır ki birbirinıizden aynlıyomz. Bu sefer veda edemeyerek, bir kere daha gözlerinden öpemeyerek… Allahaısmarladık, sabırlı ol, metin ol… Zaaf, korkusu ve kabahati olanların mesele -ıidin Almları açık
olanların bir şeyden pervalan /oktuın Osmancığa
iyi bak. Babasını aradığı zaızr .n oyuncaklanyla
avut… Her ikinizin de gözlerinizi pek çok öperim…” (21 Haziran 1926)
İkinci mektup…
“Çok sevgili Aliydciğim… Sabah saat altıda
sana bu mektubu yazıyorum. Jandarmalı otomobille yanımızda bir de zabit bulunarak mahkemeye gittik. Müddet-i umumi iddianamesini okudu.
Hakkımdaki bütün delil, Kara Kemal’in alıbabı
KOALİSYONLAR ELBETTE TIKANIR MÜSHİL VEREBİLİRİZ NETEKiM ı
wow
olmaklığımdan ibaret kalıyordu. Pamuk ipliğinden
ince olan bu delil ile, yirminci asırda, hatta fevkalade bir mahkeme tarafından bile, bir adamın mahkûm edilebileceğine aklım etmiyor… Bu mahkûmiyet eğer olursa, Mithad Paşa’nın mahkümiyetinden
daha ağır bir siyasi facia olacaktır. Zülmün hâkimiyeti olacaktır. Gece hep seni düşündüm. Beıraklığı
yaşların bulutuyla örtülmüş olan gözlerini öpüyorum…” (24 Ağustos 1926).
Üçüncü mektup…
“Canım Aliydciğim… Yataktan kalkar kalkmaz
ilk işim sana şu birkaç satın yazmak oluyor. Bunun
sana hapishaneden yazılmış son mektubum olacağını zannediyorum. Bugün mukadderatım taayyün
edecek… Ya beraat edeceğim, ya mahkûm olacağım… Beni ithama sebep gösterilen teşebbüsün ne
elifindcn, ne ye’sinden haberdar olmadığım, senin
ve Osman’ın başlarınızın üzerine yemin ederek
söyleyebilirim… Her ikinizi milyonlarca kere öpen
Cavid…” (25 Ağustos 1926)
. Son mektup…
“Mahkeme karannın dün verilebeğini zannederek kim biiir ne ihtilaç içinde bulundun? Bilmem.
bugün tebliğ edilecek mi? Yoksa, cumartesiye kadar bekletecekler mi? Bu intizar azabı da ne büyük!
Bugün tebliğ etseler de ne olacağım anlasak…” (26
Ağustos 1926)
Kararın tebliğinden sonra, karısına ve çocuğuna
son bir mektup bile yazdırmadılar Cavit beye… Astılar.
*k **k
Ne hukuk, ne guguk… Teşekkürler Sami Selçuk…
Ankara’ya döndüm sayende… Ü
Fırat-Dicle hattının doğusundaki okullardan birine giden öğretmen, küçük Reşo’ya ev ödevini yazdırmış…
“Vatandaş, istikbâl ve hükümet kavramlarının anlamlarını ve ortak paydalarını yazıp yakın çevrenizden örnekler ve›
nn…”
Reşo babasına koşmuş… “Ödevi yapamiyrem, yardım ediysen…” _
Şeyhmus durumu öaetlemiş… “Bak oglim… Watandaş halktir. Evde ben watandaşim… Hükümet idare edendir. Yani
anandir. İstikbal sensindir, kardeşlerindir…” . ‘
0 sırada içeriden en küçük Hazal’m cayırtılan kopmuş…
Donuna kaçmış besbelli… ş .
Reşo koşmuş imdada, on saniye sonra
yine koşarak dönmüş… ”
“Baba geliysen! Halkımız, hükümetimiz, istikbalimiz bok içindedir…”
emmi Asian i` i’ ‘ ;Aumğiıaévıu
E . EH, BANA YASLANI HER aEvlN IFLAS
alı İSİM BIR l LEM “bunu” (“F”1°ker)
(Venl Mllletveklll Anagramlannıı) BAŞKASIDR’ ABDULHALUK
sun-ım şanssı- ALl KEsıdN EsKI İLAN
m5′ “BEST” “W” AHMET sonarrçlocw _ ÇABUK DALI
FARUK çELlK oöLUN sur Gila! vu” Joker)
KURAK SEFIL EMANETÇ ~
vs,, joker› (namı, Joker) SITKI TURAN RANT sı __
. _.
SlFIRCl HOCA’NIN BU HAFTAKI ADI “ONCU, HOCA” OLDU,
1 ` KUSURUMA BAKMAYIN LUTFEN ?g ş i ‘ d
_ lßffemmuz 1999 tarihli Hürriyette, iki yıl önceki dır, ama devlet kutsallaştınlırsa ilişilemez olur. 1982
TEMPUda “lorba Devletten Hukukun Üıtünlüğü- Anayasası siyasal iktidarın keytiliğini önleyici, insan’netf, başlıklı bir kitaptan söz etmiş, bu kitabın yazan- lann hak ve özgürlüklerinin özünü kollayıcı olmadının yakından gerektiğini _söylemiştim ş é ğından noımatif ye. güveneeci bir anayasa değildir. El- Nostradamus değilim, ama, okuduklarımı anlar, lıa-*ş bise dolabında bekleyeııpbir balo giysisidir. Çünkü
– 2
@wfldîîm V***
L~ Teşekkürlu’ sayın başkan..
e” ‘
.Nı
‘. f?’ Ar
. ‘ Sevgili mışkan. Be
mm diyebıleceklen
ş Q _ v _ ve erlclerl:
‘ – – v y. -l ~ v «- , ~_ **eşitliğini gieıeeklêştirınedenğüeünéüvbin ‘yılı’ girecek;
-, navuzr raoıamiı( . a’ am vemezhebin ör- l mi? Bugün _bu yargı değil, açjrkeş sam-ğ
‘ gütüııü devlet birimi içine alarak anayasal düzeyde gü# yok. Türkiye’de her .ğfhıkniet-_iihükürnetîlsaýesinğ :
‘ yeneeye’ bağlayan vıflaikliğin gerçekleştirilmesini ~ de birer bilmeceye aşamasını; Bifsayın Adalet ait-j.
_ ,ti
iyeılıiıîiaıııısım’ “v”
. i!
güçleştiren, din. ve mezhebin okullarınıvaçan, finans-p şkanı ayrılış _konuşmasında _adalete , karışaıadığınıý
sağlayan bir_ devletin dinive mezhebi vardır?’ “övünçle süyleýebiliyor’,’biııiıîérderjýğlarakiéiıiîaöîlîyoîî’
.birddipi ve mezhebi kayırnnş, örtülü olarak benimse- Bu ilirattan ::alıyorsunuz kı, yarğinin _kapısı siyasal.’
da _dirivaümürüsünden çok ‘çeken Atatürk ve arkadaşla- a `i ” ,
ygınınçşiifiıemde dini denetim altında tutmalan anlaşı- v. riyle ilgiliîolarak bağımsızL-bır Yüksek Kurul ~
side &i tutum sürdürülemez. Laiklik ülkemizde Çarpıcı i K j ıı’, seçimlerde yuşqçgpêyéîpşyýğıın
“hnwmıaovııêsıivadésicyıstsıkegwwhk `hmlıırim=lhnhaüisu luihêıkolnéah
İanıiaçıktııîîîürkiye, Cumhuriyeti, ‘egernenliğin _.
İ _açısından laik.’ devlet örgütlenmesi ” .,
” jıniştiıgaoyıe bir devlet teokratiktir. Kmuıuşsaysşrıi.. (müdahalelere açık. Amii kimsed “ çıt çıkmıyor. ka?’
nımca yargının, özlüktea denetımınekıleğin bütünyvişlp-î’
ıı-.Qııgğye gğçekçi bir tutumdurÇÄncak çoğulcu demokra- » oluştunrlinali, adliidari dis’ bulıinma
ve laikçilik _arasında salınıpdunılmiışş
@hamam ünlendırme ısından laikçi birdevlet-t ”
Güzeliağlatangvçirkim
.. @Sekilli
. . ‘iiwdîklêbntßûl
.-i Tempo! s14ı 1999›