nce kurtarıyor, sonraaa….
â
in GÜNÜ ııiııâıııss
KURİHAN FİŞEK
26NIsan 1994 i
SALI
aha önce an
lattım mı,
hatırlamıyorum. Olmuş mu,
yakıştırma mı, bilmiyorum. Ama,
bazı anekdotlar
vardır, günleri gelir,
tekrar-tekrar aktarıIır.
Bu da onlardan
biri… ”i .
Atatürk Türki-
ye’sinde “umûma
açık” sinemaların î `
sayısı iki elin parmaklarına ancak sığardı. Yabancı filmlere, özellikle de vurdulu-kırdılı korsan filmlerine “müthiş rağbet” vardı. O izdiham yüzünden sinemalara girilemediği için, yabancı filmler
vizyona Çankaya Köşkü’nde girerdi.
Atatürk’ün en büyük zevklerinden
biri, bu ilk gösterimlere başkentin önde
gelenlerini çağırmaktı.
*’*”*
Film Dou las Faiıbanldin otuz altı
kısım tekmili irdenlerinden biriydi. Fırtınaya yakalanan “mal ve dilber dolu”
ticaret gemisi pusulasını şaşırıyor, korsanlı sulara giriyor, saldırıya uğruyordu.
Allah’tan, “kurtarıcı” rolündeki D0uglas bulunuyordu gemide… Bıyıkları
kaytan, kılıcı keskindi. Toptan saldıran
gemilerdeki 137 korsanı kılıçtan geçiriyor, kızların en güzelini koluna takıyor,
pınarlarından şerbet, bakışlardan şehvet
fışkıran “cennet misali” bir adaya çıkıp,
hûriler kadar güzel 0 kızla ufukta (ve sık
çalılıkların arasında) kayboluyordu.
***’*
Denildiğine göre, film bitmiş, ışıklar
yanmış… On sırada oturan Neyzen
Tevfik hüngür hüngür ağlıyor.
Atatürk şaşırmış… “Ustad, film mutlu sonla noktalandı, niye ağlıyorsun?”
diye sormuş…
“Ben bu filmi daha önce seyrettiydim..” demiş Neyzen, “Once kurtarır
üe kurtarıvorlar, saman…
lar, sonra becerirler…” `
ş i’ -ı: a:
Körfez krizi sırasında, ~h_em Orta Doğu’yu, hem dünyalbarışını kurtardık.
Son seçimlerde olmasa bile, son açıkhava mitinglerinde lâikliği kurtardık.
Uç korsan gemisini
(pardon, bankayı) batırıp mürettebatını kılıç” ı ‘ tan geçirdik, geride
kalan bankaları kurtardık.
Haftalık faize geçip TL’yi dolar-mark
cenderesinden kurtardık.
Açılışından 74 yıl bir iki hafta sonra
TBMM’yi toplayıp Kıbrıs’ı kurtaracağız… Ewelallah ve inşallah…
Rahmetli Neyzen üstadımızın kulakları çınlasın.
. seçim vaziyetleri…
BU iş zarlayan
bitmiştir ar- H a m i d e
tık… En Kocaoğlan
azından da- ve Hawa
ha iki sene, î–i- Çelebi, po”kadın ha- m*** ` _ lis tarafınkimiyeti” BRİGITTE BARDOT dan yakaaltına gir- ‘BASRi BEKTAŞ Iandı. Yakadik. Erken lanan iki
evlilik, erken boşalma, erken hanım muhabbet tellalı, ‘Bir
Hepsi
“yengen”… Pardon, amcan!
ş Bir vakitler “pezemenklik”
de-erkek zenaatiydi. Adanahha’mızın haberine göre, hem
dünya değişti, hem muhabbet
tellallığının cinsiyeti…
“Arkadaşları olan B.B.’yi
(Brigitte Bardot değil, Basri
Bektaş) başka erkeklere pa
çok kişi onunla birlikte olmak
istiyordu, serbest piyasa ekonomisi, nerede talep varsa
orada uygun arz da olur’ dediler…”
lnanır mısınız? Gülsem güleceğim, ama, gazetelerin
ekonomi sayfalarını okuyorum, uyuyor. “Uyumak” de
ğil, “uymak”…
“Minik kuzularla kart
koyunların ortak düşmanı
ölümdür…”
(Miguel de Cen/antes, l 601)
sivaslrların
haklı isyanı.. ý
989 İstanbul beledi
ey met
.
BEN Burcu
CEĞIM t. .
İT
0
1 seçimlerinde, 26″ ,
den 16’sının belediy
başkanı Sivaslı’ydı. Büyü _
şehir belediye başkanı N rettin Sözen de Sivaslı’ydı y
Aradan beş yıl geçti, yine Si ş
vaslı olan (ama “burun . kıyla” _kendisine Lâz süs
veren) Ilhan Kesici az farkl
kaybetti.
Herkes Sivaslı’lara kızı`
vor. ,
Sivas Hürdoğan gazetesi
ni okuyorum. Sivas Ticar
ve Sanayi Odası, “lokal ü ı
versite”ye başvurarak, Si
vaslı’ların sosyolojik anali
ni yapmalarını istemiş…
Gazete haklı olarak v»
gösteriyor: “Ticaret ve . ı
iOdası, önce kendi o ı
oiik analizini yapsın…”
Ben yaptım. Araları ı’
doğma-büyüme tek bir
vas ı yokmuş…