Musikimizde rönesans: Kız: hepsi senin mi? Girl Is it all your’s çıç hei yoteye?

f” MûSIKîMİZDE RÖNESANS: Kız, HEPSİ SENİN ıvıi?
sını., ıs ıı ALL vouırs? oıo ııısı YOTEYE?

Geçen hafta değişik nıilletlerden ınisafırlerim vardı. Içki
sofrasına oturduk, müzik dinledik. Kendileri yabancımızdır, “düvel-i muazzama” kökenlidir. O sebeple, “otantik”
müziğiınizle başladık.

Tarkan “Kız, hepsi senin
mi?” diye soruyordu. Henüz
çişi gelmemişti.

Başkası olma, kendin 01

Böyle çok daha güzelsin

Ya gel bana sahici sahici

Ya da anca gidersin

Anasının kuzusu

Ciğerimin köşesi

Kız bu neyin cakası

Kız hepsi senin mi?

Oynama şıkıdım şıkıdım

Ah yanar döner, a-acayipsin

Ne deli, ne de divaneyim

Biliyorum sonunu

Sanma uğruna viraneyim

Beğenmedim oyununu

Oynama şıkıdım şıkıdım

Ah yanar döner a-acayipsin

Hadi kasıl, hadi kapris yap

Hadi ben çekerim razıyım

You are the best

You are the top

Hadi emrine amadeyim

C C O

Düvel-i muazzamanın
Amerikalı kesiminden gelen
arkadaşlarım tempoya kaptırmışlardı kendilerini… Ama,
lâiları pek anlayamamışlardı,
verbatim (kelimesi kelimesine
aynen) tercüme ettim.

Don ‘t be somebady else

be yourself

You are more beautiful

like this

Come to me real real

Otherwise you can go

whenever you want

The mother’s Iamb

My liver’s Corner

Girl, what is this show-off
Girl, is it all your’s?

Is it all yourls?

Don ‘t play şıkıdım şıkıdım
Burning and turning

You are very ss-strange

I am neither crazy,

nor a lunatic

I know your end

Do not think I am

crazy for you

` 1500144

I don ‘t like your game”

Don ‘t play şıkıdım şıkıdım

Burning and tuming

you are very ss-strange
Okay, give yourself airs

and be capricious

I can agree to stand it

You are the best

You are the top

Okay, I am at your orders

o o o

Amerikalı dostlarım besteyi anladılar, güfteye anlam
veremediler. Dönüp keko dostuma baktım, belki anlamıştır
diye… “Ozetliyrsen babo, anlamarmşemdir, uzatmiysen!” de
Üç dizeye indirdim.

Çıç hei yoteye

Neleyze şıqrdım şıqrdım

Ah suje zıvıre a-acayıbı

o o o
_ Amerikalı dostum sordu:
“Ilginç müzik, nereden buldunuz?”

Keko dustum sordu: “Hoştir, ama anlamiyrem… Nereden çıkımştir…”

Türkiye’deki mûsıkînin gelişmesini anlattım kendilerine…

Daha doğrusu, eski yazılarımdan birini aynen okudum…

Müzikte gaıplılaşmaya karar verdiğimiz zaman, ilk yaptığımız iş, müzikleriyle garba
en yakınlarımızı, yani Dede
Efendi yle Hacı Arif Bey’i terk

etmek olmuştu. İzleyen yıllarda filarmoni orkestrasıyla,
konservatuvarlarla, cazla uğraştık… Gerçek garp esintileriydi bunlar… Derken, hıçkırıklı, elektronik sazlı, “halkımızın öz müziği” denen bir şey
çıktı ortaya… Adı da “ara
– besk”… Ne kadar yüksek çah
nırsa o kadar iyi, ne kadar
gamlı dinlenirse o kadar âlâ,
“Biz Arap nuyız ki, halkımızın
öz müziği arabesk olsun” diye
sormanın 0 kadar ayıp olduğu
çok özel bir müzik türüydü
bu…”

“Arabesk” olur da, başka
“garp-şark sentezleri” olmaz
ım?

Sabrınıza sığınarak birkaçını sayalım. Sözgelişi, dünya
haritasının garbında, sessiz,
sakin, hareketsiz dinlenirdi
müzik… Parça bittikten sonra,
icracının başarı derecesine göre, değişik perdeden toplu alkış tutulurdu. Biz bu güzel
garp alışkanlığını aldık, sanatçıya duyduğumuz sevgi ve
takdirin hiç bitmediğini, bitmeyeceğini göstermek, onu
morallendirınek için, parçanın
başından sonuna kadar şakşakla tempo tutmaya başladık. Sonra, garpta bile “orkestra şefi ” büyük yenilikti.
Mozart zamanında bile, birinci kemamn korızertmeisterliğiyle yetinilir, orkestra şefine
ihtiyaç duyulmazdı. “Bakın,

biz de garplıyız” diyebilmek
için, kalktık, tek sesli, orkestrasyonsuz müziğimizin başına, kendi halinde el-kol sallayan orkestra şefimizi koyduk.
“Şarklı” tambur, ut ve kanunlarımızın yanına “garplı” keman, klarinet ve elektro-gitarları yerleştirrneyi de ihmal etmedik bu arada…

Garplılaşmaya devam ediyoruz. Kanserden, temsilden
sonra, “teşekkür” niyetine sanatçıya bir buket çiçek göndermek güzel bir garp geleneğiydi. Kadirşinaslığımızdan
çelenkler doldurduk sahneye… Bir gün önce yerden süpürülen gül yapraklarını toplayıp hanendelerin başlarından aşağıya tepsi tepsi dökmeye başladık. .

Ama, en önemlisi, Italyan
Rönesans nasıl “opera “yı yaratmışsa, biz daha iyisini,
garplılarjın düşünemediğini
yaptık. Içkili içkisiz, kadınlı
erkekli, kuru köfteli, cacıklı,
dolmalı, her masası en azından birkaç çengili gazinoları,
halk matinelerini yarattık.
Garplı kanserden, temsilden
sonra yemek yerken, yemek
saatimizi biraz öne alıp, rakı
ve viski sofralarımızı, bol bol
acılı kebaplarımızı, çiğ köftelerirnizi, sarımsaklı cacıklarımızı sahnenin kenarına çektik. Onunla da yetinmedik, insanlar sokağa çıkıp gazinoya
gitmek zahmetinden kurtulsun diye, televizyonumuzu
“dünyanın ilk devlet gazinosu ”
olarak yeni baştan örgütledik.

o o o

Verdi’yi ararken Ferdiye
kalmış bir mûsıkîşinas memleket olarak, 27 Kasım 1994
ara seçimleri hepimize hayırlı-uğıırlu olsun…

Seçimin yenileneceği illerin dağılırrnna bakılırsa, “şıqıdım şıqıdım”…

“Az enflasyon, az

hamileliğe benzer…”

(Leon Henderson, 1954)

duman olan 931133»
Ezelî ve ebedî müttefikimiz Amerika ‘nın tarifi güç bir ‘ada tutkusu” vardır. Buna “kompleks” diyebilirsiniz…
Pusulasını şaşırmış Kristof KoIomb, “Evreka Evreka, Amerikayı
keşfettim!” dediğinde, bulduğu
tek şey, San Salvador adasıydı.
Efendim, ondan sonra ABD’nin
takıntısı oldu ‘adalar”… Hawaii,
Küba, Japonya, Falkland… Şimdi
de, Haiti…
Cemaziyülevveli bu olan bir memlekete karşı, Mümtaz Soysal ‘ın
“Kıbrıs hassasiyeti anlamak
için, bundan daha iyi gerekçe olabilir mi ?
“Hawaiideki iç karışıklıklara bir son vermek gerekir!”
diyen ABD, 12 Ağustos 1898’de
Hon0lulu`ya bayrağını dikti.
Kaç kişilik bir askeri güçle be
cerdi bunu?

a. 1 general, 2 emir eri
b. 10 subay, 154 er
c. 1 trgay
d. 3 tümen

Deniz harekatı ABD’nin en
kolay yaptığı iştir, çünkü,

şin_ isim
BIR ışLEıvı

I

I

l

l

I

l

I

. . l
DOĞAN BARAN İ
_ANAıoıııaoGA g
MEHMET GÖLHAN :
ı-ıısıııı oL. HEM TANoo ı
(‘0’Joker) ı
İSMET ATİLLA l
n_ lu: MAsnKA l
(‘K’ Joker) g
l

l

I

l

l

|

l

l

I

I

l

I

l

I

I

AYKON DOĞAN
AGADA non YOK
e r-m- Joker)
FİKRİ SAĞLAR
AĞLAFAKİR ‘slır
_ j ç FAR/akor)
«senenin CEVHERİ
MR. ıılolv OENNEITE

ı g RIZA AKÇALI

en kalabalık deniz gücülonundur. Kaç denizcisi var?

a. 321 bin b. 528 bin
c. 669 bin ‘ d. 1 milyon

Amerikahların “islandomaııia” (ada manyaklığı) hastalığından Japonya da 1945’te
nasibini aldı. Hiroşima’ya attıkları 4 tonluk bombanın adı neydi?
a. Big Boy b. Little Boy
c. Leviathan d. Goliatlı

sı.=.vı=i OKTAY

Aydın Güven Gürkandan boşalan
SHP grup başkanlığına geldiğinde,
biraz “daha sert” bir çıkış beklerdim.

Meselâ, adalet bakanı olduğun
dönemdeki gibi bir çıkışı…

Adalet Bakam Seyfi Oktay, cezaevleri konusunda iddialı konuştu,
“Tîirkiyeile artık cezaevleri gündemde olmayacak. beş yıllık geçiş döneminde, cezaevlerini A’dan Zye yeniden yapılandıracağız” dedi. Bölge cezaevleri uygulamasına geçileceğini,
bakanlığın uzun araştırmaları sonucu “Türk cezaevi modeli” oluşturulduğımu anlatan Oktay, bu modelin, ilk
kez Erzincan ‘da yapılacak cezaevinde
uygulanacağı bilgisini verdi. Yeni ka

* am?” Reşddan &var ğêldîéll-“Ondanz
êâêıéîmêkéwlıîêteêsfgk. , `

Amerika, “bağrına dayan
mış hançer” olarak gördüğü
Küba’dan öteden beri tedirgindir. Bir buçuk yüzyıl evvel, “Kaç
paraysa verelim!” diye satın almaya kalkışmıştı, olmayınca
da, 15 Şubat 1898’de Maine
isimli savaş gemisini yola çıkarmıştı. Geıniye ne oldu?

a. Yolda battı

b. Karaya oturdu

c. Iniilâk etti

dİ Isyan eden tayfalarca ele
geçirildi

1898 yılı, Amerika’nın “de
nizlere açılma” yılıydı. Filipinler`deki Manila körfezini, Haiti’nin yakımndaki Porto Rikdyu
işgal etti. Kendisine “emperyalist kafah” denildi. Kim dedi?

a. Stalin

b. Lenin

c. Mao __

d. Yale Universitesi profesörlerinden Benıis

Amerika’nın “sulu” müda
halelerinden biri de Körfez
Savaşı’ydı. Başkahramanı da
General Schwarzkopf tu. Kendini nasıl tarif etmişti?

a. Çöl ayısı

|
I
l
l
l
l
l
|
I
I
l
I
‘ l
ramamenin yürürlüğe girmesiyle ce- l
zaevlerinde yeni bir dönemin başladı- g
ğını söyleyen Oktay, şunları ekledi: g
“Türkiye ‘de cezaevleıi, Avrupa ülke- :
lerine örnek teşkil edecek çağdaş bir l
yapıya kavuşturulacaktır. Cezaevleıi- 1
mizde bugün insani uygulamalara :
azami özenin gösterildiği, disiplin ve g
güvenliğin sağlandığı bir yönetim ğ
vardır.” (20 Ekim 1993, Hürriyet A1- ı
manya baskısı) l
î

I

J

En azından gülerdik. Cezaevle
rindekileıin gibi…

kuz çocuğumuz vardır, anlaşaıniyrez,
geçinemiyrez…” ”

Hâkim şaşırmıştı, sordu: “Yuvar
lak hesap, otuz tane yapamazélmyıyş.

AııALAııııAN ııiıı vÂn ama BİZLERE…

b. Su aygırı
c. Granada Rambosu
d. Hepsi

n İmam yellenirse cemaat
çövdürür. Rahmetli büyükleriınizden biri, Schwarzkopf un
sözlerinden etkilenerek daha
başka neler dedi?

a. Keşke daha önce biz de
asker gön derse ydik

b. Hayatımın en kârlı işine
giriyorum _

c. Biz de Kerkük’e girseydık
keşke

d. Hepsi

Amerika’nın Haitfye gir
mekle “mükerrer hata” yaptığını, tekrar batağa saplandığını söyleyenler var. Haitili milislerin silahsızlandırılması için
saksofoncu Clinton ne gibi bir
çözüm düşünüyor?

a. Sokağa çıkma yasağı koyarak silah toplamak

b. Ikna sûretiyle

c. Ver silahı, al hamburgeri

d. Getir silahını, al param

CEVAPLAR

?onuru
@mwoqowuqn

SIFIBCI IIOCANIN

nor DEFTERİ_

SÜLEYMAN DEMİREL (Türkiye’nin çölleşmesl
‘Barajlar Kralı” olarak onun cumhurbaşkanlığı di›
nemiııe denk geldiği için) ……………………………….. .. 0

TANSU ÇllıER (Ozel görüşmelerinde “inşallah
pişman olmayız” diyerek ara seçime sıcak baktığı
DOĞAN GÜREŞ (“0nu Amerika’ya ben genelkurmay başkanı yaptım” dediği Shalikashvllinin
Haiti operasyonundan pek memnun görünmediği

ENGİN ClVAN (Üç kursunda doğru söyleyip has
MEHMET GÖLHAN (Okullara poligon açınak ve
zorunlu “silah lalimi” dersi koydurlmak konusunda
lereddüllü davrandığı için)

MUSTAFA TAŞAR (Sanki ihtiyacı varmış gibi
‘güzellik ve vücul geliştirme salonu” açtığı ‘ıçinl….0
MEl.İH GÖKÇEK (Dişlerini sadece sokak ve
ıreydan isimlerine geçireblldiği için) ……………….. ..0

GÜNEŞ TANER (Şu sıralarda ANAP kulisleriııde
fazla başladığı için) ………………………. ..0

ııaizaAvKAL ……………………………. ..malını
ERDAL ‘Ilölil (sizden büyük yok gel, başımıza geç” diyenlerin gazına gelınemeye çabaladığı
ÇİN) …… ..ı …………………………………………………………

ı-.