Medya teröristi Hearst! (1)

si” yaptı.
Po l itikacı
satın almak

ILLIAM Randolph Hearst tewlevizyon çağının başına yetiş
ti. Ortalarına, hele şimdiki
hâline yetişseydi, kendisi için nimet,
dünya için, namuslu insanlar için felâket olurdu.

California’nın “Altına Hücum”
günlerinde gariban altın arayıcılarının
buldukları damarlara el koyan acımasız bir babanın, George Hearst’ün
oğlu olarak 1863’de dünyaya geldi.

Babasının dizinin dibinde, tam ba_basına yakışır bir evlât olarak yetişti.
Iki şey öğrendi 0ndan…

Baban olsa

acımayacaksın! Babasının,
gariban altın arayıcılarını ya tehditle sindirerek, ya
paralı katillere öldürterek zenginleştiğini hiç unutmadı, “hayat der
yetmez, politika
ya gireceksin! __
Baba Hearst’ün küçük Wil|iafn”a
söylediği ilk şey, “Kendinden başkasına güvenme, kendi işini kendin
gör!” olmuştu. Baba Hearst, politikaya atılırken, tehditle, şantajla, biraz da parayla, San Francisco’da çıkan Examiner gazetesini devraldı.
Acımasızca kullandı gazeteyi… “Karakter katliamı” denilen yöntemle,
bütün rakiplerini çamura bulayıp
California’dan Senatör seçildi, altın
soygunlarını yasallaştıran komisyonun başkanlığına yükseldi, servetini

Kurthan FISEK
Medya teröristi Hearst! (1)

meşrûlaştırdı.
*t* y

Baba Hearst’ün ömrü yetseydi, oğluyla iftihar ederdi herhalde… Boynuz
kulağı geçiverdi.
“Küçük oğlan” New York’a…taşıdı
mekânı… 1895 yılında satın aldığı
Morning loumal’ı “sansasyon gazetesi” yaptı. Aşk, ihtiras, avantür, dedikodu, şehvet, cinayet, karalama, şantaj,
tehdit, akla gelebilecek ne varsa vardı

gazetesinde… Astronomik boyutlara ‘

ulaşan bir tiraj patlaması yaptı.

Ama, babasına
fark atan William
Rand0|ph’u kesmedi bunlar… Ne
kadar kan akarsa,
skandal çıkarsa,
gazete satışlarının
artacağını biliyordu.

Hızla el koyduğu yeni gazeteleri ikinci gözağrısı ]ournal’a benzetirken, hepsinde, aynı anda, savaş çığınkanlığına
yöneldi. Irkçılıkla
savaş el ele gider.

Batmamış gemileri batmış, ölmemiş
Amerikalı’ları ölmüş gibi göstererek,
inanılmaz bir provokasyonla, 1898
Amerika-Ispanya savaşını çıkarttı. Onu
yaparken de, Amerika’da, Latin kökenli
Amerikan vatandaşlarını aşağılayıcı,
kaçırtıcı kampanyalar yürüttü.

Yirminci yüzyıla girerken istediklerinin çoğunu ele geçirmişti.

Ama, elsikleri vardı. Meselâ, televizyonun yokluğunda sinema…

Onu yarın anlatırım…

ßöLüNsLIM

W

Ç İ

:LE İt.. ‘

_ SAYIN BAŞKAN!”
Bııztaşımavscakssk

sos sos “BAW
YALlM… sıısıtoık…” OT R ‘

Berlin’deki
I
“krız masası”

ÜRKlYE Cumhuriyeti’nin en
T üst düzey yetkililerinin, Mona
co’daki “olimpi at çıkışı”nı
yapmak için hazırlanczkları sırada,
Birleşik Devletler Topluluğu kaynamaya başladı.

“Dış politika” konusunda âcil
kararların alınması gerekiyordu.
Karar alınmasa bile, “tavır konması”
gerekiyordu.

ENKA Holding’in her şeyi Şarık
Tara oradaydı. “Senin orada bir sürü yatırımın, adamırı var!” dedi bizimkiler, “Bir zahmet, ara, sor, durum neymiş?”

Yer Berlin… Dikkat! Eski Sovyetler Birliği’ndeki dalgalanmalara en
duyarlı yer… `

Tara telefonla konuştu, döndü,

“Telaşlanmaya gerek yok, Yeltsin işi ` ‘

bitirdi!” dedi. Bizim iler de, Yeltsin’e palaspandıras arka çıktı.

Yine iki arada bir derede kaldık.
Cezayir’de de vaktiyle kalmıştık.

Amma da tuhaf şeyler oluyor
“eski” Sovyetler Birliği’nde…

CUMHURİYET HALK PARTİ l

Sosyaldemokrat Halkçı Parti ilginç
bir çıkış yaptı. “Birleşelim” dedi, şartlarını söylemedi, “Sonra konuşuruz, yetkili kurullarda konuşuruz!” mesajını
İletti.

Açrklamayı parti adına genel başkan
yaptı.
Bülent Ecevit’in tavrı belli… DSP
adına bir tek o konuşur, başka hiç bir
demokratik sol kulun gıkı çıkmaz…

Ya Cumhuriyet Halk Partisi?

Grup başkanvekilinden genel sekreter yardımcısı özel kalem müdürünün
telefon memuresine kadar, herkesten,
“birleşme” konusunda ses çıkıyor. Baykal ne yapıyor? Eskilerin “teenrî ve itidal” dedikleri Üslûpla, susuyor.

Kendisinin susması yetmez.

Partisindekileri sustursun, yeter…

Çok aşçı çorbayı bozar.

“Ölümlü dünyada ilerlemek, ya
kişinin yeteneği, ya karşısındakinin
yeteneksızliğiyle olur…”
(Henry James, 1914)