Mahkemede “neşeli günler”(1)

, Kurihcın F SEK

Mahkemede “neseli günler” (1)

DLİYEYE uzun zamandır yo
lum düşmemişti, salı sabahı

düştü. Tatlı-tuzlu, bir sürü değişiklik çıktı karşıma… __

İlki sıfatımdı. Gazeteci Unal

lnanç’ın “işten kovdurttuğu” gerek- Uyduruk olduğunu, düzmece olduçesiyle Adnan Kahveci hakkında ğunu kendisinin de bildiği bir suçlaaçtığı _ dâvâda, ma yiıizündîn,
dâvâcı şahidiy- ı’ g 5 g” 8-15 yı ağır adim, adaletin şağı& pis talebiyle beni_
huzuruna ilk de- ` 4 yargılayan, astığı

fa “şahit” olarak
çıkıyordum.
İkincisi adli

binasının ken isi, koridorları,
tuvaletleriydi.
Son celbimden
bu yana, Ankara
adliyesinin yeri
değişmiş meğerse… Eski binanın
karanlığı, kasveti

‘ yüzünden, anlaşmalı boşanma dâ
vâlarının şahitleri bile, çeyrek saatte,
“taammüden cinayet sanığı” gibi
hissederlerdi kendilerini… Bahçe
yeşil ve ferah, _koridorlar aydınlık,
hakim, avukat, savcı, sanık, tanık,
hepsinin yüzleri güleç… Mahkemeye değil, pikniğe çıkılıyor sanki…
Gelelim üçüncü değişikliğe…

__ Duruşma sıramızı bekliyordum.
Unal İnanç popüler insandır, herkes
tanır, herkes tarafından tanınır. Vaktinden ewel yaşlanmış, avurtları çökük, kamburu çıkık, ak saçları hepten dökük biri yanaştı yanına…

‘Öpüştüler, hal-hatır soruştular,

adamcağız gitti.
“Niye merhaba demedin? Tanı
madın mı?” diye sordu
“Nereden tanıyacağım? Kim?”
diye sordum. __
“Saadettin Uçüncüoğlu…”
Yirmi yıl geriye gitti hafızam…

astık, kestiği kestik sıkıyönetim
mahkemesinin
duruşma hakimiydi.

Obür değişikliklere sevinmiştim, ama, yufka
yürekliyimdir,
eve döndüğüm_ de aynaya baktım, albayımdaki
değişikliğe üzüldüm.

i’ *k i’

Adnan Kahveci’nin üç dâvâsı
vardı o gün… ikisinde dâvâcı, birinde dâvâlıydı. .

Babanın hükümeti hakkında
“Bunlar diyet borcu ödüyor!” deyince, baba sinirlenmiş… Huyudur,
altta kalmaz, “Onu hangi geri zekâlı dediyse…” diye söze ginniş, gerisini son anda dilinin ucunda tutmu

maz, geri zekalı dersin kızar, gerzek
muamelesi çekersin aldırmaz…

Yazı uzadı, yer bitti. Mahkemede neşeli günlere yarın devam…

`i2 İ$E
ğlAVAŞLAîIU

KAPAuMAvAM CUKUELAR
YARA!)
HIM @PER
LLANILIYDR…

ş ` .
insanoğlu tuhaftır, her lâfı kaldır-

SEPP PİÖNTEK

(‘.’E” Joker)

ZUHAL OLCAY
PEPE PİNOTEKS YUH CADALOZ!
(“D” Joker)

( ‘l
R& ,f
` *by av”

Ne tlu,
turistim diyene!

aldıydım, istisnasız hepsinin

_ GEÇENLERDE eve bir kasa soda

içinden bir sürü “yüzer-gezer

mahlûkat” çıktı, şişelerin tamamını
lavabodan aşağıya boca ettim. Normalde sinirliyimdir, o gün sakin olasım tuttu, bakkala gidip şişeleri nereşjine koyması gerektiğini göstermeım. «

Kibar olmayacalsın bu mêmlekette… Hakkını arayacalsın, kazıklayanı attığına oturtacaksın… Ertesi
gün, Ergül Satıç (İzmir-hha) kardeşimizin geçtiği bir haberden anladım
bunu… ~

Belçikalı hanım turist (üstsüz değil, nonnal) Mauyse Neirimux, Kapadokya’da görüp çok beğendiği
ipek halıya tam 84 milyon lira say
-mış (kesesine bereket), hacı olmaya

İzmir’e gitmiş, bakmış, halının “tıpkısının aynısı”, fiyatı 45 milyon lira…
_t Yememiş, içmemiş, Belçika’nın
Izmir fahri konsolosunu, Dündar S0yer’i bulmuş… “Elinsatî” demiş… S0yer’den Izmir Ticaret Odası’na, oradan Urgüp’teki odadaşlarına, gelgit,
bir sürü yazışma…

Netice.? On dört gün içinde hatunun 39 milyonluk diferansını kapatan çek yola çıktı. Ben de Konfiçyus’un `lâfını hatırladım: “Hakkını
aramayı bilmeyen, başına gelecek
her şeye müstahalttır…”

Düsmez kalkmaz

.av

“Övgünüz yüksek,
suçlamalarınız
alçak sesli olsun…”

(Çar “Korkunç” lvan, 1499) ‘

lllf Zenger…

E cumhurbey, ne başbey, ne
Nyarbaşbey, ne anamubey, ne

öbürbeyler… Türkiye’de miting, seçim dedin mi, akla tek isim
gelir. Erkal Zenger… Eskiden elektrik
tesisatçısıydı, çağ atladı, cazgır-çığırtkan oldu.

Kendisi heyecanlanmaz, gaza
gelmez, heyecanlandırır, kalabalikları gaza getirir. Mesut Yılmaz’ın
Bursa mitinginde coşmuş… ı

“Çok heyecanlıyım… İstanbul’u
fethetmeye hazırlanan genç sultan
Fatih, kartal bakışlarını Bizans surlannaydiktiğinde, hemen yanıbaşında
ihtiyar hocası Akşemsettin vardı.
Ben de, şimdiiii, kartal bakışlı, seçimleri fetlıetıneye hazırlanan genç
lider Mesut Yılmaz’ın yanında, ak
saç ve bıyıklarımla, kendimi Akşemsettin gibi hissediyorum…”

Otobüsün en önünden, şeref koltuğundan bir

“Şemsettin, Şemsettiiinnn! Yine
ne ettin, vidaları gevşettiiinnn!”

Bir de Mesut Yılmaz’a “yüzü gülmez, es ri yapmaz, espriden anlamaz” clbrler…

RHAN KİLERCİOĞLU GeriO ye sayım başladı, 100-150
gün kaldı. Hatırlatmak gibi olma- ‘
sın, ama, itlik, uğursuzluk, yolsuzluk üstüne “fena halde itme
ye kararlı ve azimli” bir ba anlığın başına ilk geldiğinde, eski askersin, umutlanmıştık. Yolsuzluk
bakanlığında yolsuzluktan yolunu bulanların olduğunu öğrenince, şahsen ve bizzat, senden de,
koalisyondan da umut kestim.
Tek ciddî yolsuzluk dosyası yok…
Herkeste lâf çok… Allah hem bizim, hem koalisyonun encamını
hayreylesin!