Kuş çıkacak, umut çıkacak…

aiıı GÜNÜN ııiıııîıııssi
KURTHÃN .FİŞEK

.4 Nisan 1994
PAZARTESI

FSANELERE bayılırım. Ölmezler,
bazen açıkça, bazen satır aralarında “ibret dersi” verirler. ‘

Meselâ, Hesi0d0s’un, hem
“Ihe0g0nia”, hem
“işler ve Günler”
adlı eserlerinde kafayı taktığı Pandora
Kutusu’nu okuyorum.

Pandora demek
bütün tanrıların armağanı demekti,
çünkü bütün Olympos ‘lu/ar insanların
başına belâ etmişti
onu. Tanrıların ba- .
bası kurunca bu düzeni, Epimetheus’a
gönderdi Pandora ‘yı kılavuz tanrı Hermeias’/a. Epimetheus unuttu Prometheus’un dediğini: Zeus ‘tan armağan alma
demişti ona Prometheus, alırsan, ölümlüleri derde sokarsın demişti. Armağanı
aldı ve alınca anladı başına bela aldığını. Eskiden insanoğu//arı bu dünyada
dert/erdem, kaygılardan uzak yaşar/ardı,
bilmezlerdi ölüm getiren hastalıkları.
Pandora açınca kutunun kapağını, dağıttı insanlara acıları dertleri. Bir tek
umut kaldı dışarı çıkmadık kapağı açılan dert kutusundan. Umut tam çıka
K Çıkacak, ‘umut cikacak…

cakken Pandora kapamıştı kapağı, böy
le istemişti bulutlar devşiren Zeus. O

gün bugündür insanların başı dertte,
.. .. u ;toprak belâ dolu
dur, deniz bela dolu, geceler dert do-_
ludur, gündüz/er
dert dolu, be/âlar
başıboş dolaşır sessizce ö/ümlü/erin
çevresinde, derin
düşüncesi Zeus ses
vermedi onlara sessizce ge/iş/erini
duymasın diye insanlar. Görüyorsun
ya Zeus ‘un dilediğine karşı konmaz.

‘A’ i i’

Bu efsanenin iki Türkçesi vardır.
Babaya güven, gerisini merak
etme sen!

@ Mâdem gözünü karartıp bir iş yapıyorsun, paniğe kapılma, sonuna
kadar sabret!
‘k i’ *k

Yunan efsaneleri kadına sıcak bakar. Her kötülüğün temelinde, onların
elinin hamurunu aramaz… Bizde de
öyle… Aynfsuyunbirbirine bakan iki
yakasındayız ne de olsa…

YAvızuA/ı Eviniz, BAĞLIYDI
KOMQEQZ Bey… FRANK, S7EJZLİN
@ısı AZkADA$LAi2ıMA UYDU

4 :raw › W&

BIRÃKIYOR…

éALißAc.

ı

Kadayıfın altı
künetenin üstü

ECMEITİN Erbakan hayatının tadını çıNkarıyor. Türkiye’nin siyasi literatürüne
kattı kça katıyor.

“Bir kıza, iki lâza memleket verilmez…”

Kızın memleketini (istanbul) aldı, Mesut’la
Murat’ın memleketlerini (Rize ve Ankara) aldı.

Emekli valilerimizden biri ağzının tadını
kaçırdı: “Kendisi mühendis, takımı imamdır.
Belediyelerin üstünde, merkezî hükümetin
vesayet denetimi vardır. Kıpırdayanrgörevden alırlar. Danıştay’da ve a bölge idare
mahkemelerinde üç kuruşlu Atatürkçülük
varsa, itirazları da oradan döner…”

Kadayıfın altı kızarırken koalisyon bozulmuştu. Odalar Birliği’ni polisler basıp genel
sekreterini (Necmettin Hoca) dışarı atmışlardı.
Künefenin (Fırat-Dicle hattının milli tatlısı) üstü
kızaradursun, fırıncıya, pastacıya müdahale
ettirme hocam!

,9″

İ,, . “K0zmetikçiyim…
m” “m”
satıyorum…”
(Charles Revson, 1964)

MEHMET GÖL AN r ‘
NAHH MENTEŞE
BEKİR SAMİ DAÇE
vsvssı ATASOY
BEDREITİN DALAN
NECMEITIN CEVHERİ

İSTİFALARINIZI sundunuz… Allah kabul etti, başbakananamız geri çevirdi-.
“Sizden “ ziyadesiyle (verimaç) memnunum…” dedi,
“Devam ediniz pliz…”

Istifaların geri çevrildiği
saatlerde, SHP’nin kendi
içindeki hesaplaşması sürüyordu. Koalisyondan çekilmek gündemdeyd i.

Ekonomi profesörleri siyasetten, siyaset profesörleri
ekonomiden anlamaz…

Kaşarlanmış siyasetçi ağzıyla, seçimden hemen sonra istifa etmek, “Bu kıyağımı
unutma, dün a (ve hükümet) yeniden urulur, inşallah ben de orada yerimi (ve
yolumu) bulurum!” demektir.

O`ayaklar boğaza köprü
oldu.

Tabiî, anlayana…