Kurthan Fişek’in Anısına

Hikmet Çiçek / Aydınlık Gazete

“1983’te Şarköy’de yaz tatiline gitmiştik. Üniversiteden kovulmuştum, kendime eğlence arıyordum. At yarışına yirmi sene aradan sonra döndüm. O zaman Türkiye’de fazla olmayan bilgisayarım var, Amerika’da Stanford Üniversitei’nden getirilen bir at yarışı programı var, 18 değişkenli. Oyunu oynuyorum, Ankara’daki kahveme yazdıracağım. O sırada Dündar Kılıçlar geldi otele. ‘ Yahu kim bu adam?’ diye sormuş Dündar Kılıç. ‘Ya işte üniversiteden kovulan bir solcu profesör’ demişler. ‘Hoca’ dedi Dündar Kılıç, ‘bu hafta çok iyi para verecek at yarışı, bize de yarış oyna, sen bu işin uzmanıymışsın’ dedi. Birinci ayakta Nurcihan diye bir at koşuyor. ‘Bunu tek oynayacağım’ dedğm. ‘Yahu Nurcihan gelmez, sıralamada beşinci, altıncı sırada aykırı bir sürpriz at’ dedi. ‘Vallahi bu atın kesinlikle kazanması lazım’ dedim. Sıra ikini ayağı yazmaya geldi. 14 at koşuyor, hepsi birbirinden eşek. Asla kazanması mümkün olmayan Sezanuşhan diye bir at var. Onu yazmadım. Ulan dangalak, 13 at yazmışım, 14’üncü atı niye yazmazsın…
Birinci ayak koşuldu, Nurcihan kazanmış. Ve çok çok büyük bir para kazanacağım anlaşıldı…
İkinci ayak koşuldu… Dehşete düştüm. ‘Sezanuşhan mı geldi?’ dedim, ‘Evet’ dedi. Titriyorum, etraf 28 kişi, korumaları, onları, bunları. Otelden mi kaçayım? Arabayı nereden bulacağım, otobüs kalkmaz. Dündar bana baktı, ‘Hoca’ dedi, ‘Solculuğu ben sizden öğrendim ama at yarışını da sana ben öğreteceğim galiba. Ve ondan sonra bir şey ekledi: ‘Kumarı keriz paralarından ayırmanın çok organize bir yoludur. Kazanan olur, kaybeden olur, üzülme ama kazanan kumar oynatandır, bunu bilesin’ dedi. Çok gülmüştük… Sezanuşhan iki hafta sonra bir yarışa daha girdi, bacağını kırdı ve öldü.
Kurthan Fişek, Dündar Kılıç‘la nasıl tanıştığını böyle anlatıyordu.

(Abi, Doğan Yurdakul, Kırmızıkedi Yay., 2012)