Köylülük” Bir Çuval Patatese Benzer Patateslerin Her Biri Kendine Özgüdür (1)
DUMAN OLAN YERDE
İ PATATESLERİN HEP. BİRİ rrıxınıı:: f* ..
34 yıl önce, Luciano Pavarottiyi, La
B0heme’in R0d0lf0`sunu oynaması için
‘Iîırlıiyeye çağırmıştık. O da gelmiş, l.:met Kurt’la Rıdvan Yücel’in arkasına
“üçüncü kast” yazılmıştı.
Tek (ve son) temsilini 17 Ekim 1963
gecesi verdi.
Kovduk, kovaladık…
O dönemin genel müdürü Cüneyt
Gökçer’e göre, “İyi malzeme, iyi mater- ı
yaldi”‘ Pavarotti… Ama, tekniği zayıftı.
Yıllar sonra üstadımıza sorduk. Nos- 1
taljik takıldı Gökçer…
“Ben nereden bilebilirdim, zamanla bu kadar ünleneceğini? Pavarotti kadar ünlü bir tenor gelecek ve Q
siz onu kovacaksınız! Aklınız
alıyor mu bunu? Ama, 0 zamanki Pavarotti, şimdiki
Pavarotti değildi. Çok genç
ve tecrübesizdi, sesi imarsızdı, tımarsızdı, yeterli
terbiyesi yoktu…”
Birinci parterın ikinci sırasından hiç bir tenorumuzun sesinin duyulmadığı operatik ortamımızda, ne kadar
“timarsız-terbiyesiz” olursa olsun, Pavarotti gibi birinin sesinin nasıl kesildiğini merak ettim.
Sordum, öğrendim. Bütün problemimiz “ak.ıltura”…
Rusçadan tercümeyle, kültürsüzlük,
görınemişlik, hazımsızlık…
Pavarotti söylerken, Cemal Gürsel
cumhurbaşkanlığı locasındayımş… Çok
hoşuna gitmiş duydukları… Eser bitince,
“Sevdim bu delikanlıyı…” demiş, “hocaya
getirin de elini sıkayım…”
Hemen kulise koşturmuş Gökçer..
“Yürü gidiyoruz, cumhurbaşkam elini sıkacak!” ‘
Onun da Italyan-Akdeniz damarı
depreşırıiş…
“Ben cuntacıların, Mussolinilerin
ayağına gitmem!” demiş Pavarotti, “Madem o kadar elimi sıkmak istiyor, o buraya gelsin…”
Sözleşme o gece iptal!
*kit
İki yüze yakın yıldır, iyi günleriyle,
kötü günleriyle, inişi çıkışı, ileri gerisiyle
bir “gar-plılaşma” (“batılaşma” veya “batılılaşma” denilebilir) tecrübesi yaşıyoruz…
Uygar dünyadaki yeriınizi daha iyi
anlayabilmek, kavrayabilmek için, kitaplar yazdık, araştırmalar ve sentezler
yaptık…
“Düzenin Yabancılaşması: Batılaşma
“A’I’ÜT” (Asya Tipi Üretim Tarım…
160
Y (3 tı U Ni
“KÖYLÜLÜK BİR PATATESE BENZER
“Garplılaşmanın Neresindeyiz?”
“İslam-Türk Sentezi”…
Doğuya yönelerek batıya varmayı becerdik mi, beceremedik mi?
Ben bilmem… Tarih yargılasın…
Y *Ir 7
Can ve mal güvenliğini, mülki idare
sistemiınizi, ziyarete gelen devlet büyüklerine il-ilçe-bucak-köy anahtarlarını
verme törenlerini, mayonezli levreği, batıdan ithal ettik.
Kendi özyapımızda yuğıırduk. Asimile etmeye çalıştık.
“Seve seve vergi veririz, ama, lütfen,
bizim de görüşümüzü alın bu konu
f da…” diyen İngiliz soylularına, Mag
çi na Carta’ ya (1215) özendik.
Altı asırlık gecikmeyle, 1808
yılında, “Vergi de ödemezük, padişah da dinlemezük!” diyen
âyan ve eşrafımıza koskoca bir Sened-i İttifak verdik.
f**
Batıda peydahlanan her yeni
akımı da sorgusu-sualsiz bağrııruza bastık.
Meselâ, müverrih, kazasker,
Adliye Nazırı ve Meclis-Vâlâ Reisi Abdullah Cevdetin kerimeleıi
Fatma Aliye hanımın başlattıkları “feminist” harekete, yani “İşe girmede
erkeklerle eşitlik istiyoruz” diyenlere,
“Niye doktorluk, avukatlık, mimarlık,
üst yöneticilik gibi bol paralı işlere girmede eşitlik de çöpçülük, inşaat işçiliği,
elektrik ve musluk tamirciliğinde eşitlik
değil?” diye sonnadık.
Hâlâ da sormuyoruz.
iki*
Bunca yıl batıya gittikten sonra batıya vardık mı?
Kulağını tersten gösteren, biraz da
pusulasım şaşıran Kristof Kolomb bile,
doğuya gitmek için İspanya’dan batıya
yelken açıp 70 gürıde San Salvadorda
karaya oturmuştu.
Şaşkın ördek kıçından dalar, aptal
denizci pusulasım bilmez…
Yİ*
Avrupa Birliği’ne girebilir miyiz? Girersek nasıl gireriz? Avrupa’ya giderken,
Tahran-Şam-Bağdat üçgeninin mücavir
alanlarında niye kahyoruz?
Söz sırasını değerli filozofumuz Sakallı Celal’e bırakalım, haftaya devam
ederiz…
“Türkiye sürekli doğuya yol alan bir
gemidir. Bu geminin yolculanndan bazılan güvertede hep batı yönüne koştukları için, geminin de batıya gittiğini sanırlar…”
DEVAM EDECEK
NOT DEFTERİ
vELi AKSOY / HİLMİ DEVELİ ı BEKİR YURDAGÜL
BÜLENT TANLA / GÖKHAN ÇAPOĞLU /YÜKSEL AKSU
ŞERİF ÇİM / HİKMET AYDlN / MÜJDAT KOÇ /
ERDAL KESEBİR/ CEVDET SELVİ (DSP’de kalıp, demokratik tavır. eylem ve/ııeya muhalefet koyacaklarına, erkenden V
sillirip gittikleri için) …………………………………………………….. ..D .
ADİL AŞlRlM I KUBİLAY UYGUN (Milletvekili adayları seçiminde DSP’nin nasıl hakça-solumca davrandığını erken 5
gösterdikleri için). ………………………………… ..9 3
»DLMADI QSAYIN…
MERAL AKŞENER
(İlginç ve Kilayetsiz Bir Muhteris)
Büyüklere elbette saygıda
kusur edilmez…
Mill; eniştenin,
Özer’in elini öptün, sayın köstebekleri örgütledin…
Komando Ayvaz`ı-n elini ‘ıpmenin ne anlamı
vardı? *
Onu geçtik… Kasım ayı başında, B’ı’P’li hatun kişilere bir seminer verdin…
“Tarih Doktorası” yapıruşsın… Marmara Üniversitesinde…
O mektep değil, ama, oradaki, sendeki jüri uyeleri
utansın!
f I’ 1′
Elimizdeki bilgi notlarına bakar mısın?
Tabii, okııma-yazman varsa.. ..
i i( ‘A’
Meral Akşener, genel (umûmi) başkanı Tansu Çiller’e olan “sarsılmaz bağlılığını” bir kez daha ispat etti
bu seminerde… Akşeııer, Çiller? öve öve bitiremedi ve
konuşmasmın sonlarına doğru bombasını patlattı.
“Çiller, Türkiye’deki ‘kadın rönesansmın’ ürünü” ‘
Partili kadınlar da, Çiller’e ve Akşenere olan “sarsılmaz bağlılıklarını” avuçları patlayıncaya kadar alkış temposu tutarak kanıtladılar.
Akşener, DYP’niıı kadınların siyasete girmesi konusunda öncülük yaptığını belirtirken. kendisinin de
Çillerin ve kadın rönesansınm bir milletvekili
olduğunu söyledi.
Söyleme! Söyleme! Sus!
Kendi kendime telkinde bulunuyorum, ama, yalakalığın da bir sınırı var.
Tempo 46 ı 1997
?EST
BİZDEKİ DE “POLİSİYE” Mİ?
SİZ SAHİCİLERİNDEN KORKUN!
Mayk Hammer isimli bir zibidi
evinize geldi, kapınızı tekmeledi,
içeri girdi, “Konuş lan! ” dedi.
Kim kendisi? Özel dedektif..
Devletin polisi dururken elin
müsveddesini kim takar.?
155 Polis İmdat& ararsın, polis
imdadına yetişir, soytarıyı alıp göturür.
Ama, askerin, polisin, valinin,
kaymakamın, mal müdürünün
özelleştirildiği bir dünyadan, intihal yoluyla, polisiye romanlannı ithal ettik. Erol Üyepazarcıhın Göçebe yayınlarından çıkan şipşirin bir
kitabi var önümde…
“Korkmayınız Mr.
Holmes&
Ben özel dedektiflerden korkmuyorum…
Sahicileıinden korkuyorum… ı
Encarta Ansiklopedisfnin “De
tective Story” bölümünü yazan Hillary
Sherlock
hızlı hafıye Dupin’in gerçek kişiliği
neydi?
a. Napolyon’un polis bölümü Surete’in şefi François Eugene Vidocq
b. Azılı cani
c. Cins; sapık
d. Amanvermez zaınpara
Polisiye romanların ortak özelliği nedir?
a. Hırsız-polis
b. Aşk
c. Para hırsı
d. Cinayet
e. Romamn sonunda dedektifin esrarı nasıl çözdüğünü anlatması
f. Hepsi
Polis romanlarını kim popülerleştirdi?
a. Arthur Conan Doyle
b. Barbara Cartland
` c. Louis Noire
d. İbrahim Şahin
Arthur Conan Doy` ı le`un en meşhur de
Waugh’e göre, Edgar dektiii kimdir?
Allen Poe’dan sonra ilk -`” * a. Sherlock Holmes
gerçek polis romanını b. C.Aug’uste Dupin
kim yazdı? c. Sergeant Cuff
a. Charles Dickens d. ArseneLupin
b. Yaşar Kemal Türk okuru, polisi
c. Victor Hugo
d. Alexander Dumas
İlk polisiye roman,
piyasaya, takriben ne zaman
çıktı?
a. Hırsız-polis eküıi olduğu zaman
b. Adem’le Havva yasakelma çalmca
c. Toplumsal kargaşa, en az onun
kadar karmaşık bir güvenlik teşkilatının kurulmasını gerektirdiği
zaman
d. Turgut Özal’la beraber
Aklı başında, ama, şaşkına
dönmüş buıjuvazi, devletin polisini bıraktı, özel dedektiileri türetti. Buna paralel olarak, hangi bilim dalı gelişti?
a. Tıp
b. Anatomi
c. Kriminoloji
d. Cebir
 Edgar Allen Poenun “Morgue
Sokağı Cinayeti” kitabındaki İ
CEVAPLAR
Tempo 46 / 1997
ye romanları, çevirilerle tanıdı. Bizde ilk
. çeviri polis romanı
hangisidir?
a. Paris Faciaları
b. Şeytan Mağaraları
c. Rocambole
d. Mezarımı Taştan Oyun!
İlk özgün Türk polis romanı
hangisidir?
a. Ahmet Mithat Efendi: Esrâr-ı Cinayet
b. H.Ahmet Tevfik: Servet Yolunda
Bir Cinayet
c. Fazlı Necip: Cani mi? Masum
mu?
d. Necmi Onur: Arap Abdo
Polis romanları ne zaman altın çağım yaşadı?
a. Birinci cihan harbinde
b. İkinci cihan harbinde
c. İki cihan savaşı arasında
d. Susurluk’tan sonra
‘9 (01 ‘B (6 ‘Ü (8 “3 (L “î (9 ‘J (S7 ‘V (f ‘-7 (S ‘3 (Z ‘B (I
ERİŞİM
!NBİŞLEM
(Haftalık “Bışkııılık Sistemi”
Anagrımlınnııl
SÜLEYMAN DEMİREL
YESS, AMAN! EMİR-ÜL DELİ!
AHMET MESUT YILMAZ
EH, LAZ MASUMİYETİ!
ol” Joker)
BÜLENT ECEVİT
BU EVCİL TENTEN
(` `N” Joker)
İSMET SEZGİN
SEMİZ GİNSENG
(“NG” Joker)
NECDET MENZİR
DEFİN CENTRE
(“F” Joker)
MEHMET BATALLI
TATLI. BAL MEME
İMREN AYKUT
TERK-İ MAVMUN
(“M” Joker)
YAŞAR TOPÇU
AVYAŞ ÇOPUR
(“Y” Joker)
FHSHLTII
KURTHAN FİŞEK
Duruşmanın sonunda yargıç Reşo’
ya sordu.
“Suçsuzum deyip duruyorsun… Ta
nığın var ım?”
Reşo boynunu büküp konuştu.
“Tanrı şahidimdir, hâkim bey!”
Zabıt kâtibine döndü yargıç…
“Yaz bakalım… Sanığin gösterdiği
tamğın mahkemeye celbine, duruşmamn yedi ahirete kadar ertelenmesine…”
**t
Özel timlere, susurluk çetesine, ba
şöhretin de artar. Kendimden
(Georgeıßernurd Show, 1946)
ğımsız yargıya ithafımdır!
HkFTANlN HİKMETİ
“Bnşurısıılığın umıkçcı
biliyorum…”
BABANIN YİNE CİMRİLİĞİ TUTTU l
EVRENE KAPİK ÇALIŞTIRMADI
Güncel sanat gelişmelerini
yakından izleyen genç arkadaşıımz Yavuz Alatan’a sordum.
“Kenan Evren’in 3 Kasımda
açılan resim sergisi nasıl geçti?”
Başta Süleyman Demirel, arkasından İsmail Hakkı Karadayı, onların da arkasından bir sürü “üst zevat” katılmış…
Resimlere hayranlıkla bakmışlar…
En kıytırığı 200 milyona,
en pahalısı 1 milyara gitmiş…
Hem de kapış kapış…
Ben gidemedim. 1402’lik dostlar da yetişemedi.
“Baba ne yaptı, resim
aldı nu?” diye sordum.
Almamış… Rahatladını…
Demokratik
num alındı.
intika
ı o ı
Böyle sergilerde önemli konuşmalar, sohbetler olur.
Evren’in dediklerini, minik
bir bilgi notu olarak aktarıyoruın…
“Cumhurbaşkanı Kenan Ev
ren, Ankara’da_ açtığı resim sergisi sırasında içinde kalan en
büyük isteğin “saz çalmak’ olduğımu açıkladı. Evren, “Sanatın
her dalının ayrı güzelliği var.
Müzikle ilgilenmek istedim.
Çok istememe rağmen saz çalamadım’ dedi…”
Gerisini yorumsuz getiriyo
“Makamların önemli
olduğunu da sözlerine ekleyen Evren, ‘O
makama saygı göster
mek zorundayız. Vali,
cumhurbaşkanı, meclis
başkanı. Bir olay oldu
ölünceye kadar devam
eder. Hayır olmaz öyle
şey. 0 makama kim gelirse gelsin saygı göstermek
` zorundayız. Sevmeyebili
riz yani bu demek değil
ki ben sevmiyorum… Müziği, makamları çok seviyorum,
ama, resmi ölünceye kadar sürdüreceğim. Bundan sonra portreye ağırlık vereceğim’ dedi…”
O makam, bu makam…
Bir sergi geldi, geçiyor işte.
16]