Kıyakçılığın sonu ayakçılıktır!

Kurlhcın FISEK

Kıvakcılığın sonu avakcılılıtır!

AVİT Çağlar son günlerde tuhaflaşmaya başladıDoğruyoPun
hırçın çocuğu, babanın gözükara, ağzıbozuk neferiydi düne kadar…
Manevi babasının Çankaya’ya çıkması kesinleşir gibi olunca, taraflı-tarafsız bilcümle vatandaşların gözlerini
yaşanan bir konuşma yapmıştı: “Benim misyonum V
babanın Çankaya’ya çıkmasıyla
tamamlanıyor. Siyasete artık paydos! Evime, ticaretime, fabrikala- _
nma, sine-i mille- ‘
te döneceğim…” ı
Herkes inandı i “
dediğine…
Aradan azıcık
zaman geçti, uygun fiyat veren
nakliyeci buluna- “
madı, babayla eşi- nin Güniz S0- “

kak’taki zatı* eşyalarının Çankaya’ya ta
şınması gecikti. Muhalefetin (“ana”
olanı) yaylım ateşi aıtmıştı bu arada…

Dayanamadı Amansız saldırılara göğsünü siper etti, birilerine
“Yavşakl” dedi. ~

Çok kızıldı kendisine…

Oysa, kızılması değil, alkışlanması
gerekirdi. Alkışlanması gerekirdi, çünkü, mahcup tazelerin kol gezdiği siyaset sahnesinde kendisiyle, kendi çizgisiyle tutarlı olan bir tek kendisi vardı.

***k
Dün dündür, bugün bugündür.

Çankaya’nın (ve oraya yakınlığın)
havasından mıdır, suyundan mıdır,
son zamanlarda tuhaflaşmaya başladı
Cavit

Televizyona çıkıyor, bilerek ettiği
bir lâf için özür diliyor.

Bursa’daki DYP il kongresinde ağlamaya başlıyor. “Ben yokum, çekiliyorum!” diye özveride bulunuyor.

Mesut Yılmaz’a “ricacı”
yolluyor. “Aman,
Erdal beye fazla
Küklenmeyin… O

ize lâzım… Heimize, her eve
âzım…”

K e n d i s i n e
“Sultanhamam
köçeği” diyen
ANAP’lı densizin
birine cevap vermiyor, yumuşak
. . .. (Ve yeni edinilmiş
ağlamaklı) ifadesiyle, “Kem söz sahibini bağlar… Ayrıca, Sultanhamamlı
olmakla iftihar ediyorum!” diyor. Yani, mukabil posta atmıyor, alttan alıyor.

Yani, herkese kıyak yapıyor.

Özel hazırlanmış bir “senaryo”
yoksa, tek şey söylemek geliyor
içimden… Çağlar’ın sanayici-tüccar sıfatıyla çok iyi bildiği bir şeyi… Herkese
iyilik yapmaya kalkışanların sonu, getir-götürcülüktür.

Eskiden daha sevimli, daha sıcaktın
Cavit bey…

Bas-wow, .
s u
SIEM AĞMsEzeFM o

Bankamaıııııerııen
bayram hediyesi!

TOMATİK-elektronik (ve 24
@saat emrinize amâde) para

makinelerinden şikâyet gelmeye başladı. Yarısı kopuk, ortası yanık,
kenarları delik-deşik paralar çıkıyor.

Ne zaman?

Cumartesi-pazar günleri… Bankamatikten parayı alan vatandaş daha
sonra bakkala, manava gidiyor, “Bu
para geçmez abi… Başka ver!” tepkisiyle karşı karşıya kalıyor. Ya bankaya
küfredersin, ya yerin dibine batarsın!

Banka kapalı olduğu için pazartesi
günü vezneye gidiyor bankamatikçi
vatandaş… Hayvan muamelesi görüyor. Hayvandan kötüsü, kalpazan gö
züyle görülüyor.

“Bizden aldığınızı nereden bile
lim? Aldığında balßaydın…”
Aldığında baksa ne yapar, kaç yazar?

Dedim, cumartesi-pazar gün/eri
banka kapalı, bankamatiğe iteleniyor
sakat, pürüzlü, geçmez paralar… Pazartesi bekleniyor, cevap geliyor:
“Bizden aldığınızı nereden bilelim?”

Dokuz günlük bayram tatilinde
âlâsı olacak…

Tabii, banka üst yönetimleri, tedbir almazsa…

olan Nuriye Akman’a ilginç bir
açıklamada bulunmuşsun…
“Beni Allah gönderdi!” Olabilir,
hikmetinden sûal olunmaz… Ama,
rahmetlinin üç özel kalem müdürünün ANAP’a dönmelerini eleştirirken, “Turgut beyin yanında o kadar
çalıştılar, geri gidiyorlar, gittikleri
yere faydaları yok!” demenin esprisini kavrayamadım… Üçünün de
rahmetliye sevgileri vardı, gönül
borçları vardı. “Cell” dedi, gittiler.
Şimdi geri dönüyorlar. Sana ne? Muhendis aklınca duygu istismarı yapıyorsun, ama, unutma, Semra hanım
ne seni severdi, ne ortanca ağabeyini… O “özel kalem müdürü” diye
küçümsemeye kalkıştıklarına da kesin talimatı vardı: “Ben Köşk içindeyken onlar gelmesin!” Duygu isj tismarı, çâresizlerin son sığınağıdır.

P AZAR günleri sütun komşum

“Siyasette sabreden kazanır…”
(Benjamin Disraeli, 1856)