Kimsenin ölmeye hakkı yok! (1)

MERlKNda bir doktor var. Adı
Iack Kevorkian… Diplomasını
gerçi otuz dört yıl önce almış,
ama, talebelik günlerinden başlayarak, cesetlere, şifa bulması aslâ mümkün olmayan hastalara, idam mahkumlarına kafayı takmış, onlara “özel

Otuz dört yıl sonra mahkemelik l

Kevorkian …. –ş- a
Eline, ayağına düşen hastaları intihara teşvik ettiği için…
Organ nakliyle yetinmeyip, fakir
n organlannı açık artırma yo
ııiııısıııiıı üırııısv:

Kurihon F SEK

HAKKI Yllll! İl l
Iuyla zengin hastg sattığı için…

‘ Nereden çıktı, nasıl çıktı, kim kimi
gaza getirdi, bilinmez, ama, Türkiye’deki bazı doktorların “ötanazi”yi
savunmaya başladıklarını duydum.

Türk Tabirler Birliği’ni aradım. Bağ
ilgi” göstermiş… Hatta, büyük bir de kan selim Ö çer’le genel sekreter şu
“hblî ” ger- rü Hatun aynı şe-ı
çekleştirmiş… yi söylediler: ‘
Çalıştığı hasta- “Doktorun görevi
nenin yetkililerin- hastasını gittiği
~ den izinsiz, moıg- yere kadar yaşatda bulup el koy- r. ‘ nazi’,
duğu bir cesetten, yani hekim eliyle
hastanede yatan veya yardımıyla, ‘
birine “kan nakli” ölmesıne kesin
yapmış… özüyle bakılan
Aspirinle peni- ‘r hastanın öldüsilinden bu yana rülmesi, ölmeye
uzun boylu bir teşvik edilmesi
“tıbbî mucize” veya ölüme terk
gerçekleîmedi. edılmesihemsuçKendi a anında tur, hem meslek
“ilk” olmak heye- ‘ ahlâkına aykındır.
canlandırmış, coşturmuş Kevorki- Böyle bir şeyin Türkiye’de yapıldığını
an’ı… Kendine özgü tıp`felsefesini şe- duyarsak, o doktorun tepesıne olanca
killendirmiş… ağırlığımızla iner, meslekten ataiız…”
“Adam zaten Ölmesi ka- Acı çeken hastaya, ölmesi “kaçınılçınılmaz… Organlanyla beraber gö- maz” görülen insana, o çaresizliği yamiileceğine, kendisini ikna edelim, Ö” şayan ailelere saygım var.
nıeden önce organlannı alalım, haya- Ama, “merhamet ölümü” dedikleri
tInIn kurhllmasl ihtimali Olanlara Ve- ötanaziye de, yapanlara da saygım
“elimısûnfa gömün Basin-u” yok… Hastasının yaşamasına çalışma
yana “katil” denir. Yarına, sağlık bakanı Yıldırım Aktuna ve ceza hukuku
hocalarımızla beraberiz…

Tab`ı^, Kevorkian gibi tıp şarlatanları
‘sabaha kadar “duruma vaziyet etmezerse”…

QyyJAD AT
ANTPEMANSIZDL..

___.ıarurı~arımzı-sıK–rrııı-azxw-vç:wow-sww› c- -~ ı- ı rw. w’ w** v ~~ “ıvvf 4 »s-vr ~ –

GANYAN BAY”

; w

KEĞECİLEBE
“OZAL İNTIKAMI”

‘ Kl arada bir derede kalmak” lâfı

ı vardır ya, Mehmet_Keçeciler’e

daha beteri oldu. Uç arada bir

derede kaldı. Kurulacak yeni partinin

liderliğini rni beklesem, ANAP’a mı

dönsem, yoksa Refah’a mı gitsem?
Zor çamaşır.”

Aslında, Özai’ı yakından tanıyanlar için şaşırtıcı değil bu durum…
“Cumhurbeyimiz ne unutkandır, ne
bağışlayıcı…” dim, ‘flâartal Demirağ’ın pamıa vu , Keçeciler’in sırtı hançeıl iği kurulta ı unutmadı. ‘Gel. Yeni partiye
seni kan yapacağım’ dedi, sonra
da aısmvlak ortada bıraktı…”

Özalwatclıefların dediğine göre,
Keçeciler’in yeni partinin genel başkanı olmasına ilk tepki “kaderdaş”
zannettiği İbrahim 0zdemir’den gelmiş… “O lider olursa ben yokum!”
diye ayak diretmiş… Arkasından,
‘fyalilerin seçimle göreve gelmesi”,
Ozal’ın ricasıyla yeni partinin program taslağına alınmış… Keçeciler
merkezi devletçidir, valilerin seçimle
gelmesine karşı olduğu öteden beri
bilinir. Beraber istifa eden milletvekilleri orada bölünmüş… Keçeciler 1,
öbürleri 15…

Yeni partide liderlik yok Keçeci
` Ier’e… ANAP’a dönmeyi içine sindi
remiyor. Ne kaldı geriye? Refah galiba… Eıbakanün “yuvaya dön” dıye
bastırrnası sonuç verır mı acaba?

“Politikacılar ı m ı z ı
d i n l e r ken kendimi zor tutuyorum, gülmüyorum,
çünkü, hayatta en nefret ettiğim
şey tutarsız olmaktır. Yarın aynı
şeylere ağlayabilirim…”

(Kurt Lewin, 1928)

KENAN EVREN
ç, Radyasyon meselesi gündeme gelince,
” V, M1/ “Hem sayın
e _ ” Iikeli sayılabilecek ölçüde radyasy
madığını bana söylemişlerdi. O zaman ben
_« de çay içmiştim, içmeye devam ettim…” demişsin… inandırıcı değilsin… Yıilar önce oku` _ duğum ODTU kimya mühendisiiğinde hocalık yapan bir sürü arkadaşım var. Telefon açtı bir tanesi… Radyasyon haberlerinin duyulmasındatı hemen sonra, köşkte kaç koli çay varsa, tahlil için hepsinin ODTU iaboratuvarlarına gönderildiğini söyledi. Bazı şeyler unutuimuyor.
Yarın, öbür gün, köşke ithal malı çay alındığını duyarsam da şaşmam…

900 NlIlE?
ERGİN NİBE?

. AŞAR T ‘nun (ulaştırma bakaYnıdır kerîgl bütçesi görüşülürlcen

meclis her zamanki halindeydi.
Refah Partisi tam takım salonda, bir
avuç DYP’li, etrafa serpiştirilmiş birkaç
SHP’ll.

“Şahsı adına” son konuşmayı yapacak olan Şanlıurfa RP milletvekili ibrahim Halil Çelik kürsüye çıktı, arslan kesildi: “Özel televizyonlarla 900’lü kanallara nasıl göz yumuyorsunuz? Başı
kuıuluîlarınıza ü kuruş kâr geliyor i
le mü ahaza edi iyoısa, eroıni, esran,`

‘ni serbeşt bırakın, daha çok para
kazanırsınız. Ustelilç ilen ahlâkşiıâlık, uyuştunıcııdan ç daha tehlike
ır…”

SHP’nin salondaki nöbetçisi Kamer.

Genç zıpladı: “Eroinle televizyonun,
FlT’nin ne ilgisi var?”

Çelik otummu yöneten ANAP’|ı Yılmaz Hocaoğlu’na döndü, “Belki müsa
‘ade etmeyeceksiniz, ama, sa n Genç’e

cevap vermek istiyorum…” edi. Hocaoğlu’dan cevap… “Desturl”
icazet üzerine konuştu Çelik… “Sen
betersin Kamer Genç, besbeersin…

__ “Şsîetâşgıadvarifîndiyğ ayâğa fırlasyép
sozı ı ın e gu uyor u enç… z
verilmedi kendisine… Hocaoğlu, “Tamam, ben sizi sulh ederim, eroinden,
âğatrdan, kokainden beter değilsin!”

I. v
Gazetemiz baskıya girerken yüce
meâlisin yasama faaliyeti devam ediyor u.

15 BİN sııAr
15 BIN cırıııvEr

ZMİR (hha) büromuzdan Belgin Pal sin tesbit etmiş… On sekiz yaşına gelene kadar, haftada 25 saat televizyon seyrediyor, değişik killerde işlenen 15.000 cinayete şa it oluyormuş
çocuklar, iikgençler… Gördükieri dehşet verici kan-revan manzaraları yüzünden, ya korkak-karamsar, ya izofrenparanoyak, ya tütünman-aikoli , ya katil-müntehir,, ya selGomanyak-sapık oluyorlarrnış…
Şahsen ve bizzat rahatım ben… Yalnızca komedi filmlerini izliyorum. Bir
de “cinayet benzeri” haberleri…

, hem sayırı Aral ;ayda tehon bulun