Kim öldürüyor bu işçileri?

Kurihan F SEK

Kim öldürüyor hu işçileri?

kes bir şeylerden kor ar. Kimisi

ORKU beşeri bir du udur, herKölümden korkar, kimisi karanlık

dan ölen 263 inan, işçi değil, şerefli
birer emekçiydi!” diye başlıyor mektup… Devam ediyor: “Para verip aldı
tan, kimisi böcekten, kimisi yılandan, ğImIZ eîenildeı emekçiye ‘İŞÇİ’ dikimisi yülseklikten… erek ed’ onun, onları aşağıDedim ya, beşeri bir duygudur kor- Iyorsun.. O ‘i i’ elimesi ne den i Iğku… “Hiç bir şeyden korkmuyorum!” renç, ne den i çirkin-anlamsız-mandiye gömleğini tıksız bir keliyırtıp çıplak göğ- medir. Senden
sünü sergileyen, kültür hizmeti
ya aptaldır, ya ya- beklemek, hallancı… kın her eşidi
g** için a taliıktır,
Tehdit yüklü, ssmn “et kaküfür dolu mek- lite!) dqbqdurtup gelmiyor mu? lŞÇf ĞeYlmlı İÜ’
Geliyor. Sürü- kFÜm’ sevmle’
sepet… Zındıkların “m ürete”le’e
derisinin nasıl yü- “Yguladl E 353′
züleceği, zevkle, ğlığYlc’ l” fa’
şehvetle, ballandı- ‘ “‘- İYİ!’ “j
ra ballandıra anla- V? efelldß” Y’
arıyor_ bil bunu! MedeBenim korkum “l saYllman İÇİ”

ondan değil… Yapacakları varsa yaparlar.

Korktuğum tek şey başıma geldi.

Yanlış anlaşıldım.

***k

Hatırlayacaksınız, bundan az zaman ewel, “Kim öldürüyor Bu işçileri?” diye yazmıştım. Türkiye’deki en
büyük sorunun “işsizlik” olduğunu
söylemiş, kömür ocaklarına inen 100
işçiden 4’ünün ölmeye, 100 işçiden
27’sinin hasta-sakat kalmaya mahkûm
olduğunu, yine de işçilerin o ocaklara
indiğini vurgulamıştım.

Ekmek parası… Uzun zaman aç
yaşamaktansa, erken (ve yarı tok) ölmek evlâdır.

Almanya’dan bir okuyucu mektubu aldım.

işçiye “işçi” dediğim için fena hâl
zulmuş…

“Zonguldak’ta grizu patlamasın
senin boynuna kravat imâl edenlere,
sana ekmek y lara ‘işçi’ diyorsan,
onlara ’emekçi’ demeye dilin varmıyorsa, sen nankörsün!’

_ t**

işçiye Osmanlı “ecir” derdi. ikinci
Meşrutiyet yıllarında “fukara-i cihan”,
ÇağlayangiPin çalışma bakanlığı sırasında “amele”, popülist dönemlerimizde “emekçi” oldular.

Nihayet “işçi” oldular.

Mektubun bir sûreti, Türkiye lŞÇl
Sendikaları Konfederasyonwna
(T URK-IŞ), Devrimci lŞÇl Sendikaları
Konfederasyonwna (DISK), Türkiye
Hak IŞ_Çl Sendikaları Konfederasyonu
(HAK-lŞ) mensuplarına da gönderilmiştir inşallah!

Ben işçiyim!

“Emekçi” diye muğlâk bir tabir
kullandırtmam kendime… “işçi” olmakla da iftihar ediyorum ayrıca…

R~

{ Çxşxxxş. x

İNÖNÜ SOMALİ’YE

A N y m ı
asuımazwı aêuxiğı Drzéıı..

‘lîPıM BÖYLE..

Q %/ ..
ü` m:

Yavruvatan
somaliîlen

AVRUVATAN Şomali’ye iyice
Yyerleştik sayılır. Once birliğimizi

gönderdik, arkasından da “BM
Banş Gücü Komutanı” olarak Korgeneral Çevik Bir’i…

Su gibi ingilizce konuşuyor, tereyağından kıl çeker gibi tenis oynuyor,
iki dirhem bir çekirdek giyinip Üniformayı bile kendisine yakıştırıyor Korgeneral Çevik Bir…

Tek problemi var. İsmi…

Kısa dönem askerlik yapanlar pek
bilmez, askeriyenin iç haberleşmelerinde, birliklerin kod adları vardır. Kaya-i, Kaya-2, Kartal-3, Şahin-4 vesaire vesaire vesaire… Meselâ telefonu
kaldıran onbaşı “Kılıç” der, karşısındaki “Güneş” deyince irtibat sağlanır.

Çiçeği burnunda teğmenken telefonu kaldırmış Somali komutanımız…
“Buyrun, Çevik Bir!” demiş…

Karşıdaki ses sinirlenmiş… “Kartal-2’yi aramıştım…” Çat telefonu kapatmış…

KKK Harekât Dairesi’nden Somali’ye intikal eden komutanımıza sevgilerle… Hayırlı yolculuklar, salim dönüşler…

Ama, kendi telefonunu kendisi açmasın… “Çevik-1” anlıyor herkes…

GLAFKOS KLERİDES

Bir zamanlar Makarios’a karşıydın… Kıbrıs’taki “karşıt” kesimin en ılımlısıydın… Gel zaman,
git zaman, “sivil hortlak” haline
geldin. EOKA’nın devamı olmak,
“sivil kökenli” kimseye yaraşmaz,
yakışmaz. “Irkçılık” kahpelerin
son sığınağıdır, seçim kazanmak
için oraya sığınılır, seçim kazanıldıktan sonra oradan kaçılır. ç

Seçim bitti, kazandın… Ilkokuldan beri komşu sıraları paylaştığın Rauf Denktaşün dikine gideceğine, eski merhabalarını paylaşmaya başlasan iyi olacak…

Konfiçyus’un dediği gibi, “İnat
sadece inatçıya zarar verir!”

noîıramacı camı
kızlar oynadı

NTALYNDAYIZ… Bir müzikholde… Yani, çağ atlamış tabiri geri
götürürsen, pavyonda…

Cazgır (“sunucu”) fırlamış sahneye… “Aramızda bulunmak suretiyle
bizi şereflendirıniş bulunan değerli öğretim üyesi İhsan Doğramacryı sahneye dâvet ediyorum..!

A_r_ka masalara sığınmış olan Akdeniz Universitesi öğretim üyelerinden
bir bölümü dalgalanmış, sığınacak yer
aramaya koyulmuş…

Çıka çıka, bodur biri çıkmış sahneye… Ne kadar dansöz (ve doğuştan köçek-çengi) varsa, hepsini gü e oynaya
oynatmış…

_ Meğero”lhsan acı”, bizim
“Ihsan Doğramacı” eğilmiş… Tokat
Gaziosmanpaşa UniversitesPnde ingilizce öğretmeni, Tokat musiki” cemiyetinde hocaymış…

Pavyondaki arkadaşlardan birini
aradım. “Doğramacrnın orada olnıayamğım bilmeniz lâzımdı. Niye korktunuz?” diye sordum.

“Hocabeyden her şey beklenir!”

Kanı kırmak
bakana yakışmaz!

ELEVİZYONLARA çıktı, Kartal
TDevlet Hastanesi’ni teftişe giden

sağlık bakanı Yıldırım Aktuna,
başhekimin odasını kilitli bulunca, koruma polislerine kapıyı kırdırıp içeri
girmiş…

Bekledim, nasıl tepki gelir diye merak ettim.

Kartal’dan ses gelmedi. Zahir, sükût
ikrardan gelir.

Erzurum-hha’dan Cem Bakırcı’nın
haberine göre, tepki uzaklardan elmiş… Atatürk Universitesi Tıp Fakü tesi
kardiyoloji ana bilim dalı başkanı
Prof. Dr. Necip Alp’ten…

“Sayın bakanın kapı kırarak içeri
gimıesi yakışık bir hareket değil…” demiş, “Sayın bakan eskiden kendisinin
g: başhekim olduğunu unuttu gali
Lâf aramızda, bakan refakatindeki
korumalar “bakan refakatinde” kapı
kırarsa, öbür tabancalılar ne yapmaz?

“Hırsızlar bile artık birbirlerine itimat
edemeyeceklerse, Iânet olsun böyle dünyaya!” (William Shakespeare, 1598)