Kamu malları, paparazziler…

Kurthan F ŞEK

Kamu malları, naııarazziler…

VRUPA lnsan Hakları DivaAğrnın adını 1982 yılında duyuk

12 Eylül yönetimine içten-dıştan
yöneltilen “ışkence” iddialarıyla ilgili olarak…

Kadın tutuklulara copla müdahale edildiği konusundaki şikâyetlerin
Divan’a ulaştığı haberlerine karşı,
askeri yönetim tarafından başbakanlığa soyundurulan ama havasını
alan bir paşa “Copa ne lüzum var
elimizde taş gibi çocuklar var!” diyerek, aklınca işi gırgıra almıştı.

Devletin o zamanki başı, Divan’ın telkiniyle, Avrupa ülkelerinde
persona non grata ilan edildi, ziyaretlerini hep doğuya yapmak zorunda kaldı.

Avrupa lnsan Hakları Divanı,
Avrupa Topluluğu’nun üst mahkemesidir. Oraya dahil olmak isteyen,
içtihat kararlarına uyar. Uymak zomndadır.

***k

9 Ekim 1975 Avusturya genel seçimlerinden 4 gün sonra, Yahudi
Dokümantasyon Merkezi başkanı
Simon Wiesserıtlıal, koalisyon ortaklığı arayan Liberal Parti’nin başkanı
Peter’i nazilikle suçlamıştı. Koalisyona ortak arayan Sosyalist Parti baş
kanı Bruno’ Kreisky, Wiessenthal’ı
siyasal mafyalıkla suçladı.

İlk cevap Avusturya’nın ünlü
Profil dergisinin editörü Peter
Michael Lingens’den geldi: “Başbakan Kreisky aşşağılık, ari, namussuz, ahlâlsız bir oportünist, vahşi ve
barbar bir köpek, siyasi ahlâkın asgarf müştereklerinden yoksun bir
zavallıdır…”

Tabi) mahkemelik olundu. Viyana Bölge Mahkemesi I.ingens’i bizim şimdiki parayla 16 milyon lira
para cezasına çarptırdı, üst mahkeme onayladı, Divan’a gidildi, karar
bozuldu. Dahası, basın hürriyetine
tecavüz edilmesine göz yumduğu
için, Avusturya hükümetine 250
milyon lira para cezası verildi.

Gerekçeyi okuyoruz: “Kamu malı durumundaki kişilerin özel hayatı
yoktur, olamaz… Politikacıya politikacı olarak söylenen sözler, özel şahıslara söylenen sözlerle aynı değildir, olamaz… Çekilen fotoğraflan da
öyle… Kamuoyunun karşısına şu veya bu şekilde çıkan bir irısanın basın
tarafından izlenip görüntülenmesi
basın hürriyetinin asgari gereğidir…”

Antalya-hha büromuza sevgilerle, saygılarla…

AıauÂ/ûızumıw ne
you AQIMMAZ İ..

yıne ııaıa
lıulmaya basladı

AZETEMİZ baskıya girerken,
hem cumbaba-başbaba pazarlıkları devam ediyordu, hem

şimdiki başbaba herkesle kafa bulu-ı

yordu. Değişen bir şey yok galiba…

“Sayın lnönü ile görüşmenizin tarihi, saati kesinleşti mi? Dün belki
pazartesi olur diyordunuz?”

“Hayır canım, ben de şimdi geldim… Anayasa Mahkemesi’nde bir
merasim vardı. Oturdum, günü ve
saatleri falan tanzim ediyorum, yarın, yarından sonra… Yarından ewel
konuşmazsam, yarın veya yarından
sonra konuşuruz…”

“Yani, bugün kesinlilde konuşmayacak mısınız?” v’

“Hayır, olabilir. Yani, şey etmiyoruz, henüz daha saatlemedim günü… Biraz sonra aydınlığa çıkarırım…”

“Ama, muhtemel olan yarın mı?”

“Yarından ewel olmazsa yarın
konuşurum…”

Baba değişti mi? Sıfatı değişti, üslûbu ı-ıhh!

yin saf görünüşüne, ağır
ağır konuşmasına bakıp
aldanmayın… Bir, teorik fizikçidir, zaman ve mekânı dört boyutlu algılar… İki, babasının oğludur, ondan hiç bir şey öğrenmediyse çok şey öğrenmiştir.
Zurnanın tam zırt demeye hazırlandığı yerde kesin tavır koydu,
ortalık karıştı. Daha önemlisi,
üzerine ölü toprağı serilmiş
SHP’ye hayat getirdi. Tek bir söz:
le… “Düşü ‘ ı”
Peki, elektrikli sandalyede ne
işi var? Söyleyelim… Şimdiye kadar aklı neredeydi?

HEP demişimdir. Eral be

“Babanın
adı turp,
ananın adı

Sen nereden çıktın
gülbeşeker?” (Anadolu
vecizesi, anonim-tarihsiz)