Hoooppp! Az dur bakalım!

“Ü”
Kuı!T*lAN rıszxî ;t

ürriyet yazarları Mümtaz Soysal
H ve Sedat Ergin hafta başından

beri Londra’daydı. Hem Türki
ye’yi tanıtan, hem Türkiye aleyhinde

yürütülen kampanyaları caydıran konuşmalar yaptılar.
Demokrasimizin bazı alanlarda
çok gelişkin, bazı .
alanlarda çok ilkel
olduğunu anlattı 1
Ergin… Sonra konuşmasını noktala- .
dı: “Yedi düvel bi- `
zim dernokrasimizi .f
anlamakta zorla- ›
nabilir. Bizimdemokrasimiz, kendine mahsus bir demokrasidir…”

*t*

Gerçekten “kendine mahsus” bir
demokrasi miz var.

Bazı milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasına temelde itirazım var, herkes istediğini özgürce söyleyemeyecekse niye milletvekili olsun?

Ama, “usûlüne un” yapılıyorsa,
kanun kanundur, ha kın seçilmiş temsilcilerinin (TBMM üyeleri) oy çokluğuyla koyduğu kanun herkesi bağlar.

i**

Gelelim “kendimize mahsus” demokrasimizin öbür yanına…

DGM başsavcısı, kendi hiyerarşik
üstü olan Adalet Bakanı’nı atlıyor, içişleri Bakanı’nı pas geçiyor, emniyet ge

ııumı AZ ııuııo BAKALIM!

nel müdürüne yazı yazıyor.

Milletin vekilleri toplanmamış, dokunulmazlıklar kaldırılmamış…

“Adı geçen milletvekillerinin doku
‘ y nulmazlıklarının
‘ -~ kaldınlması halinde,

yurt dışına çıkmalarının önlenmesi bakımından, tüm yurt
dışı çıkış kapılarına
durumun iletilmesi
ve sonuçtan çok
» acele Cumhuri et
Başsavcılığımıza ‘lgi verilmesi onem” le
. rica olunur…”

_ Emniyet kuwet-‘
leri harekete geçiyor, TBMM tarihinin en önemli ope
rasyonlarından biri yapılıyor. Eski mec- .

lislerimizde münafık milletvekilleri dışarı bırakılmaz, merdiven altlarında
“yerinde infaz kurbanı” olurlardı. Bunlar kapıdan götürülüyor.

Adalet ve içişleri bakanları ağızbirliği ediyor: “Vallaaa haberimiz yoktu.

Şık değil…” ~
i( *k ‘k .

“Kendimize mahsus” demokrasimizde nereye kadar gider?

Söyleyelim… DGM başsavcısı, “Dokunulmazlıldan kalktı, öbür her suçtan
yargılarız!” dedi. *

Yargılayamazsın! Dokunulmazlık,
tek tek her suç için ayrı ayrı kaldınlır.

Milletin seçilmiş vekilleri buna da
itiraz etmeyeceklerse, kak sağrılarına
rahvan gitsin!

A; You CAM ‘iöucH

Meşhur şarkıcı arnmer’ ”Dobılırs

»r 4*

Tı-Hs
m

şarkısı/ndan

sIIFve yaramıyor

latya güzergâhındaydı. Gazetecilerin
seçim gezisine ilgi göstermedikleri
p I URA1′ Karayalçın salı günü Elazığ-Ma- .

ni görünce canı sıkıldı, “Bu basın bizi mah- I

kûm etmeye mi çalışıyor?” diye sordu.

l-ıhhl Doğrusunu ben anlatayım…

Tastamam 50 yereigitmesi planlanmıştı
Karayalçınün… Hazırlıklarına pazartesiden
başladı Merkez Yürütme Kumlu… Çok miktarda basın mensubunun izleyebilmesi için,
20 kişilik bir helikopter tutuldu. Sıra “çok
miktarda basın mensûbu”nun sayısının azaltılmasina gelmişti. Geceyarısına sarkan tartışmalardan sonra liste tamamlandı, ama, acı
haber geldi. Helikopterler gece uçmazmış…

Miting saatlerinde rötuş yapılması konuşuldu, “olmaz” denildi; Türk Hava Kurumu’ndan zirâ^ ilaçlama pırpın kiralanması düşünüldü. “Hiç gazeteci “türmeyelim, TRTAA ikilisi yeter!” fomıülü ulundu.

Tastamam 36 saat sürdü bu tartışmalar.

SHP üst yönetimi kendi uçaklarına zor ye
tişti. O saatten sonra gazeteci de bulamadılar. .

` ilgili… “Hasta umutsuz

TANSU ÇİLLER BİRAZ geciktim, kusura bakmayın.. Ce anlar kesikti.
Rahmetli Bosna mitingini ANAP mitingine çevirmişti, fos
çıktı. Aynı hatayı yaptın.
Neyse, demem ekonomiyle

neşter atıp bitireceğim!” emişsın

Sahibini bilmiyorum esprinin… Ya Yalım Erez, ya Cem
Boyner, ya Osman Kavala yap-_
mış… .
“Ekonomik durum vahim,
ama, cidıf değil… Haşta umutsuz değil, zâten öldü. Olüye neşter atmaya da, ‘ameliyat’ değil,
‘otopsi’ denir…”

‘l, iki ~

, – ıı`-.4aı