Güleryüzlü sosyalizmin asıkyüzlü başkanı

, 13 Temmuz ise&

Güleryüzlüflsosyalizınûın
asıkyüzlü başkanı

EHMET Ali beyi
1964 yılında uzaktan tanıdım. O

TlP`in yaklaşılmaz
genel başkanı, ben sıradan
üyesiydim.

1968 Prag sonbaharında o
bir yana, bizler başka yana gittik. Olümle burun buruna geldiği TBMM oturumunda, Türkiye’deki Amerikan üslerini anla- ` ,
tırken, “Memleketimizîn 55 v

~ milyon metrekaresi Ameıikaniş
gali altındadır!” demesinin heyecanını unutmuş, “güleçyüzlü sosyalizm” meselesine takmıştık.

10 Şubat 1971 tarihli TlP yönetim
kumlu toplantısında “partiden ihraç
edilmesi için haysiyet divanına
verilmesi” kararı alındı.

Hem çanak, hem alkış tuttum.

Ayrılan yollar 12 Eylül’de tekrar
birleşti.

Tek “bire bir” anımı TEMPO
dergimizde 4 yıl önce yazmıştım. Affınıza sığınarak tekrarlıyorum. ..

i**

Yıl 1981… Yani, 12 Eylül münasebetsizliğinin en lânet, en gözükara
günleri… Mülkiye`den henüz atılmamıştım, telefonum çaldı. Hürriyet’ten
Doğan Koloğlu ağabeyimizdi arayan…

, “Bizim derneğin (spor yazarları)
İstanbul’da bir sempozyumu var.
Katılır mısınız?” diye sordu, sonra
ekledi: “Mehmet Ali bey de katılmaya söz verdi…”

Tereddüt mereddüt kalmadı bende… “Geliyoruml” dedim.

Toplantının yapılacağı salona “yalnız adam” olarak girdi Mehmet Ali
bey… Ama, yalnızlığı fazla sürmedi.
Biz o tarafa seyirttik, sporumuzun
“okumuş takımı” olan basketbolcularla halterciler etrafını aldı.

.Göreceğim tepkiden çekinerek elimi uzattım, “Hoşgeldiniz sayın genel başkanım…” dedim.

Elini uzattı, sıkıştık, ama, cevabı sitemliydi. “Aklımda yanlış kalmadıysa, on üç yıl önce pek öyle demiyordunuz sayın Fişek…”

On üç yıl eweline, meşhur Prag
Sonbaharfna gitti aklım… Mehmet
Ali beyi TİP genel başkanlığından indimıek için başlatılan kıyasıya kavgaya…
.Doğan ağabey 12 Martzedelerdendir. Araya girdi. “Kanundun or

tak askeri kâbuslar, aynlmış demokratik yollan birleştirir…”
Anlatılması çok zor olan eşsiz bir
“spor ve demokrasi” dersi verdi
Mehmet Ali bey… Balkan atletizm
şampiyonalannın ikincisine, elli yıl evveline, Türk-Yunan yakınlaşmasının

sembolü olarak Venizelos’la lnönü’nün şeref tribününde yan yana
oturdukları günlere taşıdı hepimizi…

“100 metre finali için Semih
Türkdoğan’la beraber start yerine yürürken donup kaldık. Geçen
yılki şampiyonada kendi atletiyle
sözleşip erken start veren, bizi
üç metre geri çıkarttırıp yarış
kaybettiren starter oradaydı. Hemen idarecilere gittim, durumu
anlattım, startı o adam verirse
koşmayacağımı söyledim. Ellerinden bir şey gelmeyeceğini söylediler. Ben de eşofmanlarımı giyip
soyunma odasına döndüm. Az
sonra, elinde bir kâğıt parçası,
federa on başkanı Burhan Felek
geldi. ‘smet paşanın özel emri` dedi, ‘Koşacaksınız`… Paşa emriyle,
devlet zoruyla koşmam, koşmayacağım, koşturamazsınız dedim.
lsrar etti Burhan bey, ‘Şu kâğıdı
imzalayacaksınız’ dedi. Alıp okudum kâğıdı. ldarecilerin her dediğine itaat edeceğime söz verdiren bir belgeydi. “Ben amatörüm’
dedim, ‘lster koşarım, ister koşmam… Hem sizleri iyi bilirim, böyle
bir belge imzalarsak, yarışmalardan
önce, bonfile yerine, kuru fasulye çıkarırsınız adama… lmzalamıyorum,
koşmuyorum. . . ”

Koşmadı Mehmet Ali bey… lki
gün sonraki bayrak yarışında starter
değişmişti, koştu, altın madalya aldı.

Türkiye’ye döndüğünde de “ebedi
boykot” aldı.

*i*

Hoşçakal sayın başkanım! Belki
sosyalizmi değil, ama, demokratlığı
sizden öğrendim.