Görmemişin Jaguar’ı olmuş, çekmiş vitesini koparmış.

Kurthon FISEK

Görmemisin Jaguarı olmus,
cekmiş vitesini koııarmıs…

EMSİ’nin üstüne çok gittiler. Bana
kalırsa, çok haksızlık ediliyor çocuğa…

İşçi sınıfı tarihine altın harflerle geçmesi gerekirken, bulmuşlar garibimi,
vurdukça vuruyorlar. “Vurmak” ne lâf?
Yerin dibine batırıyorlar.

İşçi sınıfı tarihimizde Şemsi Denizer’i yerli yerine yerleştirelim, Sezar’ın
hakkını Sezar’a, Şemsi’nin Jaguar’ını kendisine verelim.

Çok çabuk par
ladı, çok çabuk
yükseldi, eski sendikacılar bu yükselişi içlerine sindiremedi. Zonguldak maden işçilerini, ailelerini, çoluk-çocuklarını sokağa çıkardı. Zonguldak-Ankara
yolunun yarısına kadar yürüttü. Gerede
dolaylarında T.C. devletinin koskoca
başbakanı Yıldırım Akbulut merasimle,
bandoyla, asken^ törenle karşıladı kendisini… “Babacığım, Şemsi’ciğim, canım,
cicim, bitanem, biz ettik sen etme!” dedi Akbulut, “Sana özel makam arabamı
tahsis edeyim, seninle beraber yürüyen
kömür emekçilerine belediye otobüsü,
damperli kum kamyonu göndeririz nasıl olsa…”

Kendisini karşılamak için devletin
başbakanı yollara dökülürse, ikram ettiği Mercedes’e ben de binerim vallaaaa!

DE
@IS

Bazı memleket meseleleri gazino
larda, pavyonlarda, kahvelerde
daha kolay hâlledilir. Bunun bilincindeydi Şemsi… Oralara gitti, sazendelere
şampanya yolladı, hanendelerin başından aşağıya gül yaprakları döktürdü,
toplu pazarlık görüşmelerinin seyrini etkilemek için, hem kendi yanına, hem
` öbür pazarlıkçıların
birer, ikişer tarafına
sahnelerimizin hanımefendi sanatçılarını
oturttu.

“Biz bunu daha
önce nasıl akıl etmemiştik?” diye bozuldu
eski kuşak sendikacılar… Tezvirata başladılar.

BİIZ
ALSAM..

Ne o? Türki
ye’deki gelir dağılımının eşitlenmeye
başladığını ispatlamak için, “patron binerse, işçi de biner” diye, mütevazı bir
Jaguar aldırdı kendine…

Kıyamet koptu.

Niye? Davulcuya lâyık görülen Jaguar’a işçi binemezmiş…

“l Mayıs” tarihinin ne anlama geldiğini bilmeyenler, bisiklete binseler
kaç, otomobile binseler daha kaç yazarmış? Fasafiso!

24 Ocak kararları 12 Eylül’ü yarattı,
Özal’ı yarattı, Şemsi’yi yarattı.

Sahi, Türk-lş kongresi ne zaman? Çağrılırsam giderim.

BU .
levmcıuxrzınıcı!..

Aktuna hayatını

yasamaya basladı

ÜNEYT Arkın buzdolabını tekme
C tokat döverek şöhret olmuştu.

Yıldırım Aktuna çok daha fazla
şöhrete hastane kapılarını omuzlayarak
ulaştı. Neler hissettiniz? diye soran gazetecilere, Ayağımın iki parmağı çatladı, omuzum sancıyor! diyerek popüler
‘ liğini pekiştirdi.

Tansu hanımın seçilmesi için arılar
gibi çalışan Aktuna’ya kabine kurulurken sormuşlar… Hangi bakanlığı istersin?

Az çalışıp çok konuşmak esas olduğu için, hükümet sözcülüğü istemiş…
Oldu! (Okey karşılığı) denmiş kendisine… Oldu da netekim…

Ama, Aktuna dostuma minik bir tavsiyem var. Çok konuşmaktan zaman
ayırabilirse, kendi elleriyle kadrosunu
oluşturduğu sağlık bakanlığında çok
ciddi tasfiye operasyonları var.

”fartışmak erkeklere, dedikodu
yapmak kadınlara mahsustur…”
(Louisa May Alcott, 1872)

ELEKTRİKLİ ı
şııuııııu:

MEHMET ÖZKAN

Nisan 1920’den bu yana,
23 yüce meclisin çatısının al
tından iyisi de geçti, kötüsü de… Ama, senin gibisini ne gördüm, ne işittim…

Resm^ heyetle, yani devletin harcırahıyla Yeni Zelanda’ya gidip, dönüşte “Şöyle bir Singapur’a uğrasam fena olmayacak!” deyip kayıplara karışmışsın… Sonra da, memlekette bazı meselelerin olduğunu her
nasılsa akıl edip müşavirini aramışsın… “Ulaştırmada bir ihale işi var.
Bizim Yaşar’a söyle de hâllediversın…” «Yaşar T0pçu’nun artık bakan olmadığını, yeni kabinenin kurulduğunu, hafta başında güven oylaması
yapılacağını bile bilmiyorsun…
Ama, önemli değil, TBMM insan
hakları komisyonu üyesi sıfatıyla
Kulp olayları hakkında rapor yazmıştın… Kulp’a gitmiş gibi yapıp gitmeden, devletin harcırahlarını, otel

_ paralarını cukka ederek…

Dedim, diyorum, çok milletvekili gördüm, tanıdım, ama, senin gibisini görmedim. Ayıptır eklemesi,
Singapur harcırahlarını devlet ödediyse, böyle TBMM de görmedim…