Gizlide gebe kalan ortalıkta doğurur!

_:23

Gizlide

a… »o

iaiaviî 199?

ebe kalan

ortalıkta doğurur!

TALARIMIZIN
başlıktaki özdeyişini ne kadar sev
diğimi yeni anladım. Türkiye’yi bu kadar
iyi tarif eden ikinci bir lâf
olmaz!

Belki olabilir.

“Merd-i kıpt; şecaat
arz ederken sirkatin
söylermiş…”

Yani, cesaret taslayan
çingene, suçunu ortaya
dökermiş. ..

***k

Sizin duymaktan, bizim yazmaktan bıktığımız lâilara bakın…

“Ortülü ödeneğin nereye
harcandığını söylersem savaş
çıkar…”

Türkiye’nin savaşı kimle çıkar?

Gerçi Adriyatikten Çin Seddfne
kadar uzanan hayaller peşindeyiz,
ama, muhtemelen, sadece sınır
komşulanmızla savaşabiliriz. ..

Yani, ya Çeçenistan, ya lran, ya
lrak, ya Suriyddeki soydaş direnişçilere gitti paralar…

t**

Gevezeliğe devam…

“Adam olsa söylerim de
adam değil…”

Koalisyon ortağı partinin başkanı
ve Türkiye’nin başbakanı hakkında,
koalisyon ortağı öbür partinin başkanı ve eski başbakanın ettigi lafa
bakın…

Üstelik, cumhurbaşkanına söylü- .

yor.
Hemen duyuluyor bu laf…
Demeye getirdiği şu… “Ona
söylersem herkese söyler…”
Nasıl “devlet sım” ama?
Halef-selef ilişkisi nasıl aına?
‘k ‘k i’
Biri konuşuyor…
“Başını örtmeyi bile bilmi
yor…”
Obürü karşılık veriyor.

“Abdestini başkasına aldımyor…”

Birbirlerinin malvarlıklannı soruşturmamak için anlaşabiliyor bunlar…

Yani, “sen benim malımla
uğraşma, ben seninkine ilişmem” uzlaşması…

Yeni koalisyonun pazarlığı nasıl
ama?

Kimseyi şaibe altında bırakmak
istemem, ammmaaaaa, malı nasıl
götürürler ama?

i**

Türkiye bir tuhaflaştı.

Herkes sır tutmaya başladı.

Ama, yazarımız Gülçin Telci’den
sır şaklanmaz…

Örtülü ödenekte ilk “S.P.” rumuzunu gördü, ikincisini buldu.

Suna Pelister…

Selçuk Parsadan…

Sevgili Gülçin iz üstünde… Çok
özel “örtülü ödenek” listesinde bir
tane daha S.P. varmış…

Bakalım, kim çıkacak?

t**

“Kimden neyi saklıyor bunlar?”
sorusunu sorabilirsiniz. .. Sormayın!

“Bu sırrı açıklarsan beş yıl yersin!” tehdidiyle karşılaşabilirsiniz…
Aldırmayın…

Burası Türkiye… “Sır” dediğimiz
şey belli…

Ziya Paşa’nın ölümsüz sözleriyle,
“Sen biliyorsun, ben biliyorum,
bir de etkâr-ı umûmiye biliyor…”