Futbol maçının seyircisi toplumun barometresidir!

SALI, 22 Nisan 1997

Futbol maçının seyircisi

toplumun barometresidirl

RAFİK canavanna kurban
giden üç Trabzonlu vatandaşımızın cenaze töreni ürkütücüydü. Başsağlığı dilemeye giden teknik direktör Yılmaz Vural’la kaptan Ogün, cami
avlusunda, linç edilmekten kılpayı
kurtuldular.
Sanki, trafik canavarının gaz
pedalına onlar basmış. ..
Polis nerede? Yok… Linç teşelzv
büsünün sebebi ne? Yok…

i***

Beşiktaş-Galatasaray maçında puanlar kardeşçe paylaşıldı. Hakem haksız
düdük çalmadı. Peki, taraftarlar_ maç bitiminde niye birbirlerine girdi? Uçü ağır,
yüzü hafif yaralı nereden çıktı?

Polis nerede? Çoğunluğu İstanbul
Kurtuluştaki 150-200 kişilik “Aydınlık
Için Karanlık” eylemini dağıtmak için
görevliydi. Dişlerine göre buldular
zâhir…

3540.000 insanın, hınç, öfke dolu
Dolmabahçe dağılışını kim takar?

***k

Futbolun ne olduğunu hâlâ öğrenemedik… lnsanlık tarihinin en eski, en örgütlü beş kurumundan biridir. Obürleri
kumar, fuhuş, politika, dindir.

Devam edelim… Sanayi devrimi takım sporlarını doğurdu. Başta futbol…

“Sanayi devrimi yıllarında ücretler düşmüş, işsizlik çok artmıştı. işsizlik, düşük ücret, sekiz saatlik işgünü, grev gibi sınıfsal işlere
işçiler kafayı takmasınlar diye, her
fabrikada, her maden ocağında,
patronların teşvikiyle, futbol takımları kuruldu. Fabrikalar arası
rekabeti körüklemek için ligler örgütlendi…”

i’ *k ‘A’

Futbol, hoşgörü ve demokrasinin
“sözümona beşiği” olan İngiltere’de,
en sızıltısız maçlardan sonra bile, taşkın
kalabalıklar sokağa dökülür, karakol,
mahkeme basar, zengin evlerini kundaklar, dükkânlan talan ederdi.

Niye?

Bir kere, tribünlere doluşan fakir ve
işsiz insanların “maç seyretmek” gibi
niyetleri yoktu. Bütün maksatları boşalmak, kin kusmak, kırıp dökmek, yani
“bağcı dövmekti”. İkinci sebep, futbo
lun özrnantığından geliyordu.

“Futbol, kalelerini mulıafazaya
aldıktan sonra, çarpışmak için
mevzilenen iki düşman ordunun
muharebeye tutuşmasınln benzetimidir…”

s

ı

Devarîî edelim.:. ”Futbol sahası,
muharebe meydanı maketidir. Kale direklerinden oluşan dikdörtgene, can-kan pahasma savunulması
gereken bir mevzi gözüyle bakılır.
Antrenör komutan, oyuncu askerdir. Seyirci, milis kuwetidir. Bu
oyun planıyla örgütlenen bir spor
dalmda, oyuncunun oyuncuyu, seyircinin seyirciyi düşman olarak
görmesi kadar doğal bir şey olamaz. Aralarındaki sürtüşme, küçük bir kıvılcımla, kanlı kavgaya
dönüşebilir…”

i’ ‘k i’ .

Tek bir kobay almışlar, suyu, yemeği
bol, ferah bir odacığa koymuşlar… Ohh
ne rahat! Bir süre sonra, yanına bir
“misafir” vermişler… Misafir misafiri
sevmez… Pis pis bakışmış iki kobay…
Derken, kobaylar dörtlenmiş… O kadarı
fazla… Diş göstermeye, hırlamaya başlamışlar birbirlerine… Az sonra sekiz olmuş kobaylann sayısı… Tek kobayın yedi düşmanla baş etmesi mümkün değil,
dörderlik dayanışma grupları halinde
toplanıp saldırmışlar birbirlerine… Ortalık kan gölüne dönmüş…

Kobaylann sayısı on altıya çıkanlmış
bu sefer… Herkes halvet olmuş, cinsel
davranış bozukluklan başlamış…

Saldırganlık, cinsel sapma… Yani,
davranış bozukluklan…

Kitleselliğin sonucu… Tribünleri
“boşalamayacak” kadar doldurmanın
vebali, kefareti…

i’ ‘A’ i’

Önümüzde 23 Nisan var. Ulusal çocuk bayramı. 26 Nisan var. Milli Güvenlik Kurulu günü… 30 Nisan var. Türki
e-Belçika milli maçı. 1 Mayıs var. Hakş. Türk-İş, DISK, KESK, ya sokaklarda,
ya salonlarda kutlayacak. ..

Tribünler dolacak… Dolduktan sonra
sokağa taşacak. ..

Futbol seyircisi, toplumun barometresidir.

Ya tribünler boşalırsa? Ya seyirci sahaya, sokağa inerse?

Ya hakemlerden biri son düdüğü çalarsa?