ekin sifonu, gitsinler…

Kurthan FSEK

Gekin sifonu, gitsinler…

İR gece önce canı sıkılan, ertesi sabah ders vermeye üşenen hocaların beylik numarasıdır. En acımasız
sur t ifadesiyle dersliğe girer, “kâğıt-kale çıkartın” der, sınav yapar.
Benim de öylesi günlerimden biri…
Tadım yok…
‘r zahmet, kâğıt-kaleminizi hazır

edın
*i*

0 İstanbul öteden beri problemli şehirdir. Fatih Sultan Mehmet, Bizans’tan tam
bir enkaz devraldı. Sular akmaz, kanalizasyon boruları patlar, trafik tıkanırdı.
“Seçilmiş” biriyle bu problemlerin üste
sinden gelemeyeceğini anladı, belediye
başkanlığına birini tâyin etti. Kimi?

a. Kadı Burhaneddin

b. Şeyh Bedreddin

C. Obür Bedreddin

d. Bizim Nureddin

e. Ayak Naibi Süleyman.

9 İstanbul’un kronik sorunudur. Halk
birbirine, esnaf halka, zabıta esnafa çektirir. Bitmek bilmeyen şikâyetlerden-yıldı
padişahlar… “Belecî kolluk” (zabıta) görevini ihtisaslaştırdılar. Başzabıtanın adı
ne oldu?

a. Çöplük subaşısı
b. Lağımcı

c. Asesbaşı

d. Böcekbaşı

e. Hahambaşı.

9 Ankara’daki evimin hemen yanında
“Ziya-ül Hak Parkı” vardı. Bir sabah
uyandım, “Kardeşim Ziya”nın uçağı
düşmüş, parkın adı da “Zülfikar Ali Butto Parkı” olmuş… Belediye `mecIisIerinin
cırt-pırt sokak, park, meydan ismi değiştirmelerinden en çok da taksi şoförleri şikâyetçi… Laf aramızda, ben de şikâyetçiyim… Yirmi yıldır oturduğu sokağın 11
yıl önceki adını hatırlayanınız var mı?

a. Evet

b. Hayır

i**

İngiltere’nin ünlü politikacılarından
Lord Beaverbrook’un mahallî politikacılara saygısı yoktu. “Kanalizasyon borusunu dürbün gibi kullanıyorlar, ama atık
suların akış yönündeki delikten bakıyorlar!” deyip dururdu;

Ben de öyle yaptım galiba…

Çekin sifonu, gitsinlerı
l q (s ‘cı (z ‘a (ı :avm/Asia

” LLAs” Dizisi
oyum/vız DA

‘ ” ‘OEGUN .
HIC êoYtğlEêkıY E,

` *

i up!” is#
ANNE ,
HABER PORİOGRAMI

Trekking mucitleri
İTBKKİII!] kurlıanları

BDÜLKADİR Ateş .iç turizme iki yeni
Mavram kazandırdı. llki rafting’di. Bindi’i teknenin alabora olması üzerine, kendisiyle beraber salda bulunan iki gazeteci hanım az kalsın ölüyordu. İkincisi trekking’di.
Tabana kuwet yapılan bu dağ-hayır yürüyüşlerinin ilkinde, Abdülkadir Ateş’in ayağı burkuldu, Erdal İnönü’nün ayakları su topladı.
Ama başka vukuat yoktu.
Asıl “vukuat” geçen hafta oldu.
Fethiye’nin eşsiz güzellikteki vadi ve kanyonlarını Atlas dergimizde gören 30 kadar
üniversiteli genç, sırt çantalarıyla, dağcılık kıyafetleriyle tırmanışa geçtiler. Çobanların ihbarını değerlendiren jandarma da bölgeyi kuşatmaya aldı, gençleri toparlayıp karakola götürdü. Tam 36 saat sürdü sorguları… ”Turistik
bölgeleri bombalamaya gelen PKK teröristleri” olmadıklarını ispatlayıp tahliye oldukları
saatlerde, bu ilginç turistik sporun mucitlerinden Ateş, son otuz yılın turizm bakanlarına
şilt veriyor, Inönü de eşiyle tango yapıyordu.

“Darağacına
çıkmama yardım . v
ederseniz, inişte

kendi yolumu

bulurum…”
(Sir Thomas More, 1535)

ERD_/_L İNÖNÜ

EYLUL kurultayında parti
başkanlığını bırakıp gidiyorsun… Aslında, bunda bir “bit
yeniği” olduğunu düşünmüyor
değilim… Kendine göre haklı olduğun yönler vardır herhalde…

SHP’Ii haber kaynaklarımın
asıl rahatsız oldukları konu, ”Ergun Göknel Olayı”… Daha önce yazmıştım, tekrar söylüyorum, Mart 1994’te yapılacak belediye seçimlerini Ankara, Istanbul ve lzmir’de SHP kazanacaktı. Şimdi ne olur, kestiremiyorum…

Hem şahsın, hem on yıl başkanlığını yaptığın partin adına
garip, açıklanması imkânsız bir
suskunluk içindesin… “Benden
sonra tufan!” demeyecek kadar
sorumluluk duygusunu taşıdığını da biliyorum…

“Ergun Göknel Olayı”
SHP’nin silkelenmesi, arınması,
toparlanması için önemli fırsattır. Değerlendirmek istersin diye
düşündüm. lstemezsen, senin
bileceğin şey…