Efendi, bir parça nezahat!”

II Nısun 19.93, Perşembe l

Kurthcın FISEK

“Efendi, Iıir parca nezahatl”_

° ‘ NLÜ tarihçiler Bernard Lewis, Sina Akşin ve İlber 0rtayIı’nın ortak tesbitlerine göre, ağzını bozan

ilk mebusumuz Ahmet Vefîk Paşa oldu.
1877’de Meclis-i Meb’usan başkanıydı, frenk kültürüyle yoğnılmuş, iyi aile
terbiyesi almıştı. Yönetmeye çalıştığı oturumdaysa, sağa sola bulaşan, herkese sataşan, yerinden fırlayıp kürsüye kaba elkol işaretleri yapan mebuslardan birine
sinirlendikçe sinirlendj, sonunda dayanamadı, uyardı. `
Ilsııs &k!ll

Uğur Mumcu’nun meclis zabıtların
. dan tesbitlerine göre, biraz da Kurtuluş

Savaşı veriyor olmanın asabiyetiyle; ilk
Büyük Millet Meclisi’nde, sövgüleşmenin dozu arttı.

Kürsüdeki konuşmacı, aynı çatı altında bulunmaktan “hicap duyduğu” meguslardan birinin tarifini yapmaya koyul
u

“Şu Recep eferıdiyi arzedeyim… Bkişehir’in sukutundan (düşmesinden) iki ay
ewel, Recep namında, birinci defa kerhaneci, ikinci defa dolandırıcı, üçüncü
defa hırsız, dördüncü defa şuna buna
böyle yapan, ve erkek getiren teres…” (TBMM: 124, 8.12.1337, C.2,

5.448)

Genel kurul salonundakiler donup
kalmıştı.

Şoku atlatıp boğazını ilk temizleyen,

oturum başkanı oldu. Ateşli konuşmacıyı

uyardı.
“Efendi hazretleri! Bir parça nezahat
lütfen!”

*i*

Büyük hiciv ustası Şair Eşrefin ağzı
bozuktu. lkinci Meşrûtiyet meclisinin
otuıumunu izledikten sonra, ağzı büsbütün bozulmuştu. Dörtlük döktürdü.

Eşkiya kesretçe (sayıca) mebusanımızdan fazladır

Etmeyin iğmaz ile aldınnazlık,

. aldırın;

Oynamaz bir ipte bin canbaz, rezalet
çıkmasın,

Millete kâfîsiniz siz, eşkiyayı kaldırın.

Neyzen Tevfik de az küfürbaz değildi
hani… O da ilk meclislerden birinin oturumunu izlemiş, sinirinden bir dörtlükde
o attınnıgı.

Kime sordumsa seni, doğru cevap
vermedi/er,

Kimi hırsız, kimi alçak, kimi deyyus..
dediler,

Künyeni almak için partiye ettim
telefon,

”Bizdeki kayda göre, şimdi o

meb ‘us.. ” dediler.

***k
ağ atladığımıza çok seviniyorum.
Artık, böyle seviyesizlikler olmuyor, kimse kimseyi nezahata çağırmak zorunda
kalmıyor.

..__.w…_…………am..ammagıınmm. ,ı ..

:yavrum: 0: atm w..

éçnusAu
TURKİYE

“Yaıısak” Iâtını ilk kim etli?

979 yılının Haziran ayıydı. TBMM’nin
1 ortak toplantısında (Senato-meclis) sıkıyö
netimin uzatılması konuşuluyordu. Kürsüde meram anlatmaya çalışan içişleri bakanına, emnlyetçi bir senatörden sata ma geldi.

“Daha dün geldin, cin olma şeytan oldun! Sen ne anlarsın bu işlerden?”

Karşılıklı atışmalar başladı, sataşma a,
yumruklaşmaya dönüştü. Milletvekillerin en
biri (TBMM zabıtlarında ismi geçmiyor) senatöre bağırdı.

“Sen, haysiyetsiz, namussuz, şerefsiz, yav
l şak, katil bir köpeksin…”

Yakın tarihimizin siyasî gözlemcilerinin
tesbit edebildiklerine göre, siyasî literatürümü’ze ilk defa o tarih^ oturumda girdi “yavşak”

âfı…

Yani, patent Çağlar’ın değil…

Ortalarda dolaşıp “Nasıl lâf ama?” diyedursun, asıl sahibine de ayıp oluyor. Cavit
söyledi, olay oldu. O vaktiyle söylemişti, kimse ismini bile hatırlamıyor.

f: – “Siyasetçinin aile ter
__ğ-İM ‘l biyesi, Avam Kama ‘ ‘ rası’nda konuşmaya
başladığı zaman belli

olur…” (George Bernard Shaw, 1938)

CAVİT ÇAĞLAR
Mahalle çocuklarının ağzından
sorumlu devlet bakanı olarak,
ipin ucunu kaçırmaya başladın… Mesut Yılmaz için kullandığın “yavşak” lâfının hangi
lûgatta hangi değişik anlamlara
geldiği beni hiç ilgilendirmez…
Zoologlara (hayvanbilimci) sorarsan, bit vrusuymuş… Hayatında külrtaetmemi lere sorarsan, geveze- lışık emekrniş…
Hiç biri değil?.. Ferit DevellioğIu’nun Argo Sözliğğühe bakarsan, “yavşak” ediğin şey,
yumuşak, nonoş… Ustelik, Devellioğlu da, “edilgin hornoseksüel” anlamına gelen tabiri
kullanıyor. Hiç değiştirmeden,
“ine” şekliyle… Eskiden trilyoner olanın kelime hazinesi de
trilyonlarla telaffuz edilirdi,
ama, “frenli ‘ diye de
bir şey var. lpin (ve dilin) ucu
kaçmaya başladı.