dam cezası kalkarsa bunları kim asacak?
,., , bu n Iarı kim
z, Ağustns 1995
RKÄDAŞIAR ben-f” .ş
,den &Şııiıdğa-Ata- ‘
bıstanıdakî-*ıiaaın- r
lar” konusunda yazı
yazmamı istediler. Tereddüt
ettim. Söylenen söylenmiş, `
kamuoyu fena hâlde bölün- ,
müştü. Benimki “pişmiş aşa_ î
soğuk su katmak” olacaktı.
Kerhen yazmaya koyuldum. .f ,
Once “hangi tarafı tuta- ‘
cağım” konusunda karar vermek için,
– muhtelif görüşlerin dökümünü yaptım.
Refah Partisi’nin örtülü-örtüsüz çizgisini izleyebilirdim… Yani, şeriatın kestiği el, kol,
kelle, parmak acımazl.. Bir memleketin kanunlarına uymak zorundasın…
Bu “çizgi” beni sarmadı.
Mevcut anayasayı sevmiyorum, yasalar beni ırgalamaz…
İdam cezasının kendisine
karşı çıkabilirdim… Albert
Camus`den devşirebilirdim: “İdam cezası, vahşet ve barbarlığın son
vestijidir. Bireysel ve kitlesel intikam duygularının somut ve hunhar ifadesidir… ldamlara hayır!”
Aslında yanlış fikir değil… İnsanlığın görevi insanı yaşatmaktır.
O çizgide yazı yazabileceğimi düşünerek, rölantiye aldım kendimi…
Suudî kanunlarına göre, zi
na yapanın pipisini, hırsızın elini, kraliyet ailesinden olmamak şartıyla uyuşturucu kaçakçılığı yapanın kellesini keseceksin… Katılabilirdim bu görüşe…
Ama, katılmadım…
Toprağı bol olsun, Freud’un dediği
gibi, “bir yerlerinin kesilmesi ihtimali” devam ettikçe, “kastrasyon kompleksi” oluşur.
İdam cezasının infaz şekline karşı çıkabilirdim…
Ona da aklım yatmadı. Bizim bütün kanunlarımız, idarî yapımız, Code
Nap0leon’a (1804), yani Fransa’ya
endekslidir. Frenk’lerin giyotini varsa,
müslümanın elbette kılıcı olacaktır.
Seçenekler tükendikçe, bunalmaya
başladım… Değişik ne yazabilirim?
Diplomatik girişimlerde
bulunarak infazları askıya
aldırabilirdim…
Meselâ, Suudî Arabistan’a en yakın, Saddam’a en karşı devletin başkanı Bill Clint0n’dan “tavassut”°
(arabuluculuk) ricasında bulunsaydım, l
ne olurdu?
Hiçbir halt olmazdı.
Clinton, Fahd’ı aramış… Geyik
muhabbeti olmuş. ..
“Saddam’ın kızları, damatları;
kaynanası, __eniştesi, baldızları,
hatta oğlu Urdün’e kaçmış… Incirlik bizim için çok önemlidir,
ama, Türkiye’nin ne yapacağı
pek belli olmaz… Ben lncirlik’ten Irak’ı vurayım, sen de
oradaki 40-50 kişiyi asma, bırak…”
Böyle bir “telefon konuşması”
olsaydı, Suudî Arabistan’da kellesinin
kesilmesini bekleyen vatandaşlarımız
kurtulurdu.
Once Vietnam’dan, sonra Irak’tan
beri “âtıl vaziyette” bekleyen Ame-*
rikan savaş makinesini (ve sanayiini)›
harekete geçirmek, bana düşmez… ;_
i**
Ama, Amerika’nın Irak’a* “tekrar
saldırmak” niyetinde olmadığı anlaşıldı. Amiyâne tabiriyle, “yemedi”.
Peki, ben ne yazacağım?
Suudî Arabistan’ın fuhuş, uyuşturu-x
cu, içki trafiği kraliyet ailesinin elindedir. Rakip istemedikleri için, ortada
“haksız rekabet” vardır.
Ailenin zürriyetine, bereket ve
irâdına (gelir) uzanan her uzuv kesilecektir.
Bunu mu anlatayım yani?
Anlatmıyorum. .. Beni okumaya ta-`
hammülünüz varsa, bu haftaki TEMPO’yu okuyun…
İdam cezasına karşı değilim… Bütün vahşetine, barbarlığına rağmen,
idam cezasına taraftarım…
Taraftarım, çünkü, cellatlardan
intikam almamın başka yolu
yoktur, asmayıp besleyelim mi
netekim? v