Bul beşi, bitir işi!

l ,sine, Türkiye’nin -`

ANKARA’DA “beşli çete” olduğunu söylerlerdi, seksen yıllık Ankaralıfyım, inanmazdım.

__ Isim verirlerdi. Cavit Bağlar,
Omer Barbutçu, Yaşar lopçu, Ali
Şeneder,_Naf’ız Oturt… Yine inanmazdım. lnanmazdım, çünkü, Türki

Bul nesi,

Kurlhan F SEK
I II’ I$I .
müş… Sonra başını tekrar devirmiş,
“Caviiittt, Cavit! Çocuklar burada,

beri gel!” diye bağırrnış…
. Sofraya oturulmuş, çorbaya kürt
kaîığı çalınmış, “Ooool Ali bey de

e diler!” diye ayağa fırlamış heres… Kayınço sofraya buyur edil
ye’nin Anka- miş… O_, bu, herĞgirğılıtlafîoçýigl Bu İZIET, Bu İKRAM ‘Ãîaleéêlıaêğğî
yen Baykal’ın ak- DEVAM EDEKRÃlğEDîlR «ç nin dışında olan

Ankara’dan idare

N& YESEK

Necmetin Cevheri ayakta dım
edildiğini biliyo- dızlak kalmış…
rum. Ördövr (aburAnkara Türki- cubur), ara sıcak,
Ege’nin ta kendisi- ara sıçğuk detrıken,
ir. Cev eri az- iraz
* .k i. bir şeyler atıştır’ mı , “Kusura
.DYP .Ankara bakmayın, ikram
mılletvekılı İrfan i i Olmadım di_
Köksalan’ın oteli- y °

nin açılışı yapılacaktı geçenlerde…
Adı son zamanlarda “in”, yani moda… Apart Otel… Apartmaktan değil,
apartmandan geliyor.

Açılış kokteylinin yapılacağı salona, Süleyman beye benzerliğiyle
tanınan Onıer Barbutçu irmiş önce… Başını geri atmış, ger an kırmış,
başını çevirmeye zahmet etmeden
önüne gelenin elini sıkmış… Tıpkı
babası, hık demiş, burnundan düş
~ yenlere, “Ossun,
evde kamımı doyururum!” demiş…

***k

En çok karnı doyanlar kim?

Erken gelip geç giden, ayağı kaydı
kayan TRT bürokratları…

Ankara Türkiye’nin kalbinin attığı
yerdir. lşler orada başlar, orada biter.
Ankara OteIi’nden sonra, KöksaIan’ın yakında açılacak Karlı Sokak
tesislerine bekleriz efendim…

HOCALAE GEÇİYOR
ALI.! YE$lLLl m

ECEVİT: REFAH BİZE DAHA YAKIN…

Sela mı? cefa mı?

lZlER bu satırları okuduğunuz sırada, babanın manevî
vlâdı, kabinenin liberosu, Bursa’nın iplikçi Sultanı Cavit
Ça lar Amerika’da olacak…
Ba asıyla randevu istemek için
aramıştık, Güniz Sokak’ta bulamadık, başka yerlerde hiç bulamadık.

Nihayet yakalamış arkadaşlar… “Birkaç günlüğüne Arnerika’da olaca m, dönünce konuşuruz çocu !”

“Hükümet ziyareti falan mı?”
diye sormuşlar…

zHayırl” demiş, “Şahsi bir

ış…

Bizde işler şahsîleşti mi, kadın-kız meselesi olur, iş bağlantısı olur. Duyduğuma göre, ikisi de
değil…

“Sefa”_ gezisinin “cefa” ihtimali var.

O ihtimal var, çünkü, “Amerika seyahatleri” ziyadesiyle sıklaşmaya başladı. Mâlûm, kendini
Türk doktorlarına emanet eden
devlet büyüğü kalmadı.

ı

ÜLEYMAN DEMİREL
S 1963 yılında Amerika’dan aldığın (Eisenhower
bursuyla) devetüyü paltonu,
1971 ve 1980 yıllarında demokrasi (ve baba) yadigarı
şapkanı bırakmıştın… “Benim naçiz vücûdum elbet
bir gün toprak olacaktır,
ama, paltom ve şapkam ilelebet payidar olacaktır!” bile demiştin… Duyduğuma
göre, Böbrek Nakli ve Hemodiyaliz Hastaları Derneği
yöneticilerini kabul ederken,
“Böbrelderinizi ve öbür sakatatınızı ba r mısınız?”
diye rica ettik erinde yan çizmişsin… “Daha hazır değilim, 69 yaşında m!” demişsin… Ha palto, a şapka, ha
Sakatat… Askere kaptıracağına garibim nasiplensin bari…

olursa, ikisi birden
çukura düşer…”
(Huldrych Zwingl i, 1524)