Bugün Nevruz’un arefesi…
Bugün Neııruz’un aretesi…
EVLETlN gözüyle bakıldığında
“kötü”, kendime göre “sapma
kadar doğru” bir huyum var.
Doğru bellediğimi söylerim… Beğenen beğenir, beğenmeyen varsa, o da
onun “paşa önlü”…
Devleti i defa 1952 yılında tanıdım. Simit 40 para (bir kuruş), halka
100 para (iki buçuk kuruş) fiyatlıydı,
enflasyon yoktu, babalarımız aynı
harçlığı verirler, yıldan yıla katsayı
ayarlaması yapmazlardı.
Okula gidiyorum… Benim yaşlarımda bir çocuk tablasından simit satıyor. Ortası delik maderı* yüz parayı
(şimdiki kağıtlar da delik) uzattım, halka alacağım… Para gitti, halka geldi,
benim elimdeki halkaya, yaşıtımın
önündeki tablaya belediye zabıtasının
elleri yapıştı.
Belediye zabıtası…
Devlet…
Benim halkalar gitti, garibimin tablası…
O sahnenin üstünden 40 yıl geçti,
göz pınarlarından sicim gibi yaş akan,
arkası açık bir zabıta kamyonetinde
“istikameti meçhul” bir yere giden,
götürülen simitçi yaşıtımı unutmadım.
Kuıfhcın F SEK
Unutmadım, ama, devleti o imajıyla tanıdım…
***k
“Devlet” dediğimiz ne?
NapoIyon’a sorarsan bürokrasi,
dainî ordu, s’ “polis… daıf sistemimizin ilham aynağı Code Napoleon’dur. Doğum tarihi 1804’tür.
Çağın çok çok gerisindedir.
Meclis (yasama) halkın iradesidir.
Yargıtay, yanılabilecek mahall* adaleti
“insancıklar adına” dengeleyen unsurdur. Sayıştay insanlarımızdan toplanan paraların doğru harcanmasını
denetler. Danıştay’ın vazifesi, devleti
korumak ve kollamak değil, vatandaşı
devlete karşı korumaktı r.
***k
Söyledim, Ankara’nın doğusuna ilk
defa geçtim. Hâlâ 0 şokun etkisinde
yım…
Nevruz’a dört gün kala bir şey söylendi: “Bayram kan dökmek değildir,
baskı değildirağğıışn sıkmak kgeğildir,
ateşyakınak ‘ ir. Sevme ‘r, z’ rettir, yakınlaşmaktır…” ‘ya
Devlet nedir? v
Uzlaşmaktır, insanı (tekil) korumaktır.
partinin temsilcileriyle
konuşuyoruz. Milim
sapmadan, tam bir ağızbjyliğiyle,
aynı şeyi istedi hepsi… “Uniter
Devlet”… Sonra ekleme yaptılar:
“gir şaşîlıautıßölgemizden batıya
goçen mı yon insanımız
orada hangi imkânlardan
yararlanıyorsa, bölgede kalan 5
milyonumuz da aynı imkânlardan
yararlansın…”
Dağılırken ayak üstü gruplaştık
lobide… Deıtleşmenin eksik kalan
bölümlerini tamamlıyoruz… lsmi
bende kalsın, partilerden birinin
temsilcisi girizgah yaptı: “Aslında
hayal kovalıyoruz. Doğu-batı farkı
anmaz…”
Niyesini sordum. “Kara mizah
şaheseri” bir cevap aldım.
“Aradaki fark 4 bin yıl da
ondan.. ”
D İYARBAKIRDA dört
TANSU ÇILLER
Fotoğrafçı deyimiyle “güzel resim
verdiğin” muhakkak… Iktisad* icraatınla ilgili olarak aynı şeyi söyleyemeyeceğim… Hayatım bürokraside
geçti, basında geçti, üniversitede
geçti, iktisat bilgim senin derinliğine
ulaşmaz, ulaşamaz, ama, bildiğim
bazı şeyler var. Bakan bürokratıyla
dalaşmaz… Ya kendisi istifa eder
(bürokrat kuwetliyse), ya bürokratı
kovar. Bakan bürokratıyla uzlaşmaz, siyasî iradeyi tebliğ eder. Restoran tabldot… Ya yer, ya aç kalır.
Baba ve Saracoğlwyla beraber çekilen resimlerde, bürokratının iki
adım gerisinden gelmene bir anlam
veremedim doğrusu…
“Canı
r
&Iman
kadar
kuwetli, at
kadar hızlı olur…” (Anadolu
özdeyişi, on altıncı yüzyıl)