Bugün ne desem, yesem, giysem?

ııiıı üıııı ııiııîızsi
-KURTHANFİŞEK

Bugün ne desem, vesem, givsem?

ince zenaattir. Uykuda düşün
meyi, uyandığında karar almayı, gün boyunca o kararları uygulamayı gerektirir. Yeme-içme, giyimkuşam gibi şahsi ihtiyaçlarla ilgili hayaîvlîararları da bunlara eklelîseniızı;
“d et ” ‘, hele “Büyü Tü
Büyüğü” (tabir Bekir Coşkun’undur)

olmanın dayanılmaz, altından kalkıl
Devlet büyüğü olmak zor iştir,

. maz zorluğu ortaya çıkar.

Onca yükün altına niye girer insanlar?

Altından nasıl kalkarlar?

Pazar günü adamdan sayılmayı
evimde beklerken, son on yılımızın
politika galerisinde hızlı bir gezinti
yaptım.

*kir*

Devlet büyüğünün yataktan kalktığında ilk aldığı karar, “Bugün ne yesem?” kararıdır.

Rahmetli 0zaI’ın’fazla sıkıntısı
yoktu o konuda… En azından kahvaltı menüsünü Semra hanım kendi
elcağızlarıyla hazırlardı. Rahmetlik
olduğu gün, kahvaltıda, 250 gram sucuklu, 4 yumurtalı sahanda yumurtayı Köşk fırınında yapılmış büyükçe 4
sandviç ekmeğiyle götürmüştü. Evren
kanaatkârdı, hiç zorlanmazdı bu konuda… “Karavana” alışkını olduğu
için ne bulursa, ne olursa yerdi.

Çiller’in işi zor… Kocası yemek
yapmaktan anlamadığı için yardımcısı yok._.. Kilosuna dikkat etmesi lâzım… “Imai” meselesi… Garplı görünme çabası…

**kir

Devlet büyüğünün yataktan kalktığında ikinci aldığı karar, “Bugün ne
giysem?” kararıdır.

Rahmetli Özal 0 bakımdan rahattı. Façayı Biian düzer, pijama, terlik
ve eşofmanları Semra hanım özenle
seçerdi. En rahatları Evren’di. Gardrobunda yetişkin hayatının çok büyük bölümünde devamlı giydiği üni
formaları vardı. Şimdiyse ressam önlüğü var. ‘ A›

ÇiIler’in işi burada da zor… Ustüne üstlük, tarak-fırça da kesmiyor kuaför problemini…

***k

Devlet büyüğünün asıl zor kararı
üçüncüsüdür. Bugün ne desem?

Rahmetli Öza|’da lâf çoktu. Lâf
kense, ya birini kıçının üstüne oturtur, ya torunuyla (Küçük Turgut) oynamaya dâvet ederdi. Her konuda
(aritmetik hariç) derin bilgisi olduğu
için, asmaktan beslemeye, futboldan
resime kadar, ortama uygun bir şeyler bulup çıkarırdı söyleyecek…

Çiller’in işi büsbütün zor… Devletin resm^ diline yeni yeni alışıyor. Her
gün bir şeyler söylemeye kendini
mecbur hissettiği için (selefleri gibi)
teklemeden edemiyor. Neyse, alışır.

SHP alıştı, biz de alışıyoruz…

EEKTIIİIlll
ANIIALYE /

MESUT YILMAZ

Dört eğilimi barındıran, er kafadan değişik seslerin çıktığı
ANAP’ı birleştirdin, tek sesli bir disipline bağladın… Işin ilginci, parti
içi demokrasiye fazla ilişmeden başardın bunu… Kutlarım…

Ama, ANAP’ın güneydoğuyla ilgili tedbir paketini büyük tantanayla
kamuoyuna açıklayacağının duyurulduğu gün, minik bir terslik oldu.

ANAP’ın tedbir paketinde cesur
bir çıkış vardı: “Kürtçe eğitime,
kürtçe radyo-televizyon yayınlarına uygulanan yasak kalkmalı…”

Tartışılır bu… Ben işin orasında
değilim… Bir gece önce, DYP’Ii
Coşkun Kırca’nın çabaları ve bir
bölüm . ANAP’Iının oylarıyla,
TBMM genel kurulundan, yeni radyo-televizyon yasasının altı maddesi geçti. Dördüncü maddenin hükümleri açık… “Kürtçe yayın yapıLamaz!” lâfzı değilse bile, yorumu

u…

Tantanayla açıklanacak tedbir
paketinden ne çıkacak, merak etmeye başladım…

.““

Bu FULAIZI cözsce
VAIZ6A ÇlKsıu K

9 Kasım1993
` SALI

&f;

Nermin’in
sessizliği
Mesutun
gevezeliği

ağır-dilsiz bir
S anneyle babanın
kızı olarak dünyaya

geldi Nennin
Merdanoğlu… Fiziksel
özürlü olmamasına
rağmen, dokuz yaşına
kadar konuşmadı.
Bülbül gibi konuşmaya
başladıktan sonra da,
bütün hayatını
“sessizlerleiletişim”e ,
verdi. Şimdi, TRT-2’nin
akşam haberlerinde
ekranın sağ alt
köşesinde, sağır-dilsizler
için “simultane
tercüme” yapıyor.

Yani, önündeki yazılı
haber metnini, eliyle,
koluyla, ânında
aktarıyor. Ekranın büyük
bölümünde kim
konuşuyorsa, hem ses,
hem görüntüsü var.
Merdanoğlu da küçük
karede tercüme ediyor.

Hayatının en büyük
sıkıntısını geçen gün
yaşadı Merdanoğlu…
Onündeki yazılı metne
bakarak ANAP genel
başkanı Mesut Yılmaz’ı
tercüme etti, durdu,
etrafına bakındı.

Tam 34 saniye
bekledi.

Mesut Yılmaz’ın
konuşmasının bitmesi

için…

“Washingtorfa
bakıyorum… lçiiçeriği en boş bina,
sosyal güvenlik ve
istihdam
bakanlığıdır…”
(Gerald Ford, 1966)

..«……_….. …AM `ııııvu L ç_ __ı