Böyle “Görünmez kaza” ancak Türkiye’de olur

LORYA’daki evinden .

çıkıp Sirkeci’deki işyeri
ne giden 34 FVV 51

plakalı arabanın sürücüsü Abbas Vural anlatıyor.

“Evimden çıkmış, Florya
yolunda, orta şeritten, trafık kurallarına, hız sınırlarına uyarak gidi ordum.
Birdenbire ku aklarım
uğuldadı, kulak zarlarım
patlayacak gibi oldu,
önümde kocaman bir karaltı belirdi.
Frene bastım. Ne olduğunu anlayamadan, önümden bir uçak ıgeçti. Arkamdan çar n arabalar o du, ama,
olsun… Veri miş sadakam vamıış, vatan sağ olsun…”

Bizim lûgatımızda buna “görünmez
kaza” denir.
Evinden çıkıp işine arabayla giderken
uçak çarpabilir.
‘A’ ‘A’ ‘k

Trabzon’dan kalkıp 171 kişiyi lstanbul’a götüren dev Boeing 737-400 yolcu
uçağının verilmiş sadakalılarından Bülent Öztürk, hâlâ yaşadığının şaşkınlığı
içinde, izlenimlerini aktarıyor.

“Uçak durur durmaz hostesler kapıları açtı. Tahliye kaydıraklarından
aşağıya kaymaya başladık. Nerede
durduğumuza bakmamışlardı zâhir… Kendimizi tren ra larının üzerinde bulduk. O sırada anliyö treni
hızla yaklaşıyordu. Kendimizı kenara
zor attık. Aikalsın trenin altında kalıp can verecektik…”

Düşmüş, sürüklenmiş uçaktan sağsalim kurtul, yağmurdan kaçarken doluya
tutul, banliyö treninin altında kal, ezil…

Böyle “görünmez kaza” ancak Türkiye’de olur.

i’ ‘k ‘k

Bütün kabahat “Birinci Cumhuriyet”
denilen örgütlenmede mi.?

Osmanlı’nın çağ atlamışı olan “lkinci
Cumhuriyet”, şimdiki hariciye bakanının direnişini kırıp her şeyi özelleştirseydi, böyle görünmez kazaları caydırabilir
miydik?

Hayır! Bu görünmez kazaların dikâlâsı Osmanlı’da da oluyordu.

Alalım, Padişah ll. Mehmet?… “Fatih” sıfatı çok hoşuna gitmiş, bunu haketmek için lstanbul’u almayı aklına koymuştu. Dünya ölçeklerinde “su taşımacılığı aracı” sayılan gemilerine dağ-hayır
aşırttı, karayolundan Haliç’e indirdi.

BOYLE “GQRUNMEZ KAZA”
ANCAK TÜRKİYE’DE OLUR_

HOCA

YAZIYOB

Şimdi, İstanbul (Bizans) surlarına bay- `

rak dikmek için, Bursa’nın Ulubat köyünden eşek sırtında kalkıp gelen Hasan’ın yerine koyun kendinizi… Tırıs (veya rahvan) giderken, istanbul’un fethine
yetişmeye çalışırken, vapur, gemi, firkateynj iskampavya, transatlantik, kruvazör
cinsinden bir “su aracı” çıkıyor karşısına… Eşek ürküp kaçarsa mesele yok…
Kurtulur. Kaçamazsa öldüğüyle kalır.
Kurtulursa ne der?

“Vallaaaa, padişahıma ve lstanbul’un fethine katılmak için eşek sırtında dağı tırmanıyordum. Karşıma
emiler çıktı, çarptı. Verilmiş sadam varmış, vatan sağ olsun…”

f**

Durun, Osmanlı’nın görünmez kazaları daha bitmedi.

Padişah ll. Abdülhamit kalabalıklardan çok korkardı, “sûikast” korkusuyla
yaşardı. O yüzden, cuma namazına gittiği günlerde, sanırsam 1901 yılında,
Haliç çevresini atlı araba trafiğine kapatmıştı.

Cumalardan biriydi. Padişah camiye
bırakılmıştı, dört küheylanın çektiği arabası park edecek yer arıyordu.

Ya değnekçilerden biri sesini yülseltti, ya Eminönü pazarcı esnafı “badadiiizzz soğvaaannn” diye bağırdı,_atlar
ürktü, gemi azıya aldılar. Trafiksiz Istanbul trafiğinde, Abdülhamit’in hem atlı
arabası, hem karayolu taşımacılığı için
yaratılmış dört küheylanı Haliç’in ça
murlu sularında kaybolup gittiler.

Hepsi hâlâ orada…

Birinci cumhuriyet çıkaramadı.

Bedrettin Dalan çıkaramadı.

Osmanlı yapmışsa, ikinci cumhuriyet
hiç çıkaramaz…

Görünmez kazâlara alıştık. Alışmasak ne olur? Başa gelen çekilir. Yedi asırlık tarihimiz görünmez, beklenmedik

‘ kazalardan ibaret zâten…

Mevcut koalisyonu icât edenlere s0
run… Şahidim onlardır.

1 Eylül 1994
PERŞEMBE