Bir T.E.K (faturası) daha ver!

Bir T.E.I(. (faturası) daha ver!

VLERİNDE elektrik olan vatandaşlarımız ne yapar, bilmem,
ama, Türkiye Elektrik Kurumu’nun sırtı yere gelmez… “Yine
zam yaptılar!” diye bağrış-çağrış

tasarruf tedbirleri _aramaya başlamış…›

Mektubunun’ gerisini aynen aktarıyorum.

“Eski bakanlardan biri, elektrik

yok, bürokratik kafalar rahat… Yap- ihraç etmediğimiz dönemlerde, evtıkları zamları bangır-bangır bağıra- deki üç arnpulden birini
caklarına, ayda ‘ ‘ mizi istemişti.
yüzde 5, yüzde 7 Çağ atladık, eskihesabıyla, tüketi- ye döndük. Tuciye bindiriyor- valete iderken
lar. elektriği yakan

Usul usul, oğlumu dövü oacıtmadan yapıl- rum. Karanlıkta
dığı için de kim- yapsa ne kaybesenin sesi çıkmı- der eşek sıpası?
yor. Sonra aile sıcak
Derken, yılın lığı, aile yakınlık
son ayının fatura- ve dayanışması
ları dayandı kapı- olsun diye, herIara… kesin salonda

Herkes şokta, toplanmasını istiahlar vahlar, ba- yorum. Gerçi

yılmalar, kolonya getirtmeler, acil
servisten ambülans (can ve mal kurtaran) çağırmalar…

Sabah sabah Ankara’dan bir
mektup aldım. Çankaya’da otururmuş vatandaş… Yılbaşında çocuklarına üç-beş kuruşluk hediye almak,
sofrayı biraz daha güzel donatrnak
için biriktirdiği 300 bin liraya yakın
paranın elektrik faturası yüzünden
uçup gittiğini, her yılbaşındaki sofra
mıgırlığına talim edeceklerini yazıyor. Ekim ayında 150 bin lira ödeyip hesaplarını ona göre yapınca,
Aralık faturasını 480 bin lira gönnüş,
“grog ‘ olmuş… Yine de “kalendermeşrep”… Bütün bir yıllık elektrik
zamlarının geriye biriktirilip yılbaşında ödettirilmesini içine sindirmiş,

evimizde iki televizyon var, herkes
istediği programı seyretmeye çabalıyor, ama, onun da kolayını buldum. Televizyon ekranlarının radyasyon neşrettiği haberlerini ya dım evde… Hem çay korkusu vardı,
televizyon korkusu da başladı…”

Okuyucumun uyarıları fazla ses
getirmemiş anlaşılan…

Videocudan beş kaset savaş filmi
almış… Biri dört, biri sekiz yaşındaki
iki çocuğunu “Hava saldırısı var,
karartmaya geçin!” diye korkutuyormuş…

Traji-komik bir mektup, ama, zaten istikbaldeki enflasyondan korkan insanlara “geriye dönük enflasyonlu fatura” itelemek de komedi…
Ya komedi, ya fars… ‘

. K
ICJRULUMPA isi ßıriıziızız.

BAKANLAR BİRBİRİNE LAKAP TAKIYOR

ozmffwêseâîéil Câınllkîßiîız

ARAMIZDA Bil? iki
suumowâî..

Kurthcın F SEK `.

Emel Iıanım
ıırotolıolıle

MEI. Hanım Başbey’in özel
E kaleminde sekreterdir. Son basın toplantısında mesele çıkartmıştı. Koltuk meselesi… Babanın
ağzından damlayan ballardan nasiplenmek için en ön sırada yer aradı Köksal Toptan… Kendisine tahsis
edilmiş koltukta Emel Hanım’ın
oturduğunu görünce sinirlendi, toplantıyı terk etmeye kalkıştı, baba
kolundan yakaladı, “Koltuk var da
vennedik mi?” dedi, geri getirdi.
Bir sonraki basın toplantısı evvelki gündü. Aynı hata olmasın diye, ilk sıraya ”bakan”/ ikinci sıraya
“sayın milletvekilleri”, üçüncüsüne
“gazeteciler”, Başbey’in sağına
” oreign embassies” kağıtları yapıştırılmıştı.
Once yeşil manto geldi, öne

oturdu. Arkasından hanım çantası

geldi, o da yanına tünedi.

On iki bakan katıldıtoplantıya…
“Yer tutulu, Nazmiyanım gelecek
herhalde!” diye kimse ilişmedi o
koltuklara… Mehmet Kahıiaman
yer bulamadı, Vefa Tanır açıkta
kaldı, biri yabancı erkânın en sağındaki, öbürü en Solundaki koltuğu
işgal etti.

Iki-üç yabancı diplomat gerçi
açıkta kaldı, ama, ossun! Emel Hanım yeşil paltosunun yerini az sonra şahsen aldı. Çantasının yerine de
Cavit Ça lar tünedi. Babanın kendisini “as er bavulu” gibi yanında
taşımasına (veya “kadın çantası”
niyetinetaşıtmasına) şahsen itira
_zım yok da, millet gülüyor vallaaa!

Ayıptır söylemesi, bazıları yazıyor.

“Az bilen çok şüphelenir…”
(Lucien Levy-Bruhl, 1911)

Kanterör
hayat teli.: .

RKlYE’de hayatın felç olması
için atom bombası kullanmaya,

savaş çıkarmaya gerek yok…

` Yağmur bombası atar, kar yağdırırsın

yeter… Neyse, bilcümle tabiat afetleriyle mücadele ederek büroya geldim, yeni bir “bahane” öğrendim.
Diyarbakır (hha) büromuzun haberine göre, bölgenin S yerinde devam
eden arkeolojik kazılar ertelenmiş…
Ergani yakınlarında bulunan insanoğlunun ilk yerleşim merkezlerinden Çayönü’de, Yayvantepe’de, Silyan’ın Hasumi mağaralarıyla, Bismil
Uçtepe Höyüğü ve Batman Hallamcemi’de “bilimsel hayat” felç sizin
anlayacağınız… Tek sebep “terör”…
Bilimadamlarından biri konuşmuş…
“Biz buraya tarih araştımıaya gelmiştik, tarih olup gitmeye hiç niyetimiz yok…”

Pek de haksız sayılmaz… Oraları
gitgide boşalıyorrnuş gibi bir his var
içimde…

ICHEL HANSENNE UluslaM rarası Çalışma Orgütü (ILO)
genel müdürü sıfatıyla, bizim çalışma bakanı Mehmet Moğultay’a
bir tebrik mektubu göndennişsin… “ILO sözleşmelerinin imzalanması dolayısıyla, sizi ve Türkiye Büyük Millet Meclisi ‘ni kutluyorum…” demişsin, “Bu tasamıfunuz, ülkenizin ILO ilke ve standartlarına bağlılfının göstergesi.
dir…” lyi, güzel, oş da, 19 Aralık
tarihli gazetelere göre, lLO direktörü william Simpson, “Helâl olsun Ozal Abime! ILO sözleşmelerini veto etmekte yerden g” e
kadar haklı…” demişti. Akım erken kakam anlamak, anlaşılan,
ulusal değil, uluslararası bir haslet… Neyse, aranızda karar verin,
biz de ne yapacağımıza karar verelim…