Bir sanat yazısı yazdım, şaşırdım hayatım değişti.
ŞAŞIRDIM, HAYATIM DEĞİŞTİ
Prof.Dr. Kurthan Fişek
(Hürriyet Gazetesi Yazarı)
Dönemin Kültür Bakanı Fikri Sağlar aradı.
“Bilim, sanat ve kültüre üstün katkılarımdan dolayı” bana takdirname
verileceğini söyledi.
Şaşırdım. Sanat bilgim, kültürüm sınırlıdır.
Biraz almanca bildiğim için, “Verdi”yi “Ferdi” diye okurum…
Ailecek kibar olduğum için, “Sen” nehrine “Siz” nehiri, “Don”
nehrine “Külot” nehiri derim… Nice kentinin “Nis” diye okunduğunu
kıt fransızcamla bildiğim için, Lice ilçemizin girişindeki levhayı
“Lis” diye okumuştum. Herkes cehaletime, kültürsüzlüğüme güldüydü.
Neyse, uzatmayalım, “Kültürde Üstün Hizmet Madalyası” alacak son
kişilerden biri bendim…
Sevgili bakanımızın benimle kafa bulduğunu varsayıp “Dalga mı
geçiyorsun?” diye sorduydum.
Yarım saat sonra bir faks metni ulaştı elime…
Vaktiyle ben yazmışım… Sabrınıza sığınarak birlikte okuyalım…,
***k
BEN EŞİMİ ÇOK SEVİYORUM
OYUNUZU ONA GÖRE KULLANIN
Etimesgut tank okulunda yedek subay öğrencisiydim. Gözaltına alındım,
Albay Y.S. yönetimindeki Yurttan Sesler Korosu’na katılmak üzere
Mamak’taki Keçikıran tepesine çıkarıldım, dört gün süren bir işkence
faslı başladı.
Tamamen düzmece bir suçlamaydı. Her şeyi reddettim.
Dördüncü günün sonlarına doğru, sorguçlardan biri (gözlerim devamlı
bantlıydı, göremedim), elektriğe ara verip iki tokat attı.
“Konuşacaksan konuş, yoksa karını buraya getirir, gözlerinin önünde
beceririm…” dedi.
Gözümü kan bürüdü. “Onu yaparsan, burada, karşımda karımı görürsem,
cesedimi çıkartın buradan… Yoksa, sağ çıkarsam, aynın şeyi karına,
kızlarına yaparım, yaptırırım…”
* * *
Ecevit seçimi kazanmış, ilk celsede tahliye olacağımız belli olmuştu.
Eşime, “Mahkemeye gelmene gerek yok, provana git…” dedim, “Gelir
seni alırım…”
Ankara’nın tarihi Türkocağı salonunda “Şımarık Kız” provası vardı.
Asker bavulumla gittim, perdeyi aralayıp içeri baktım. Dersi cumhuriyet
balesinin kurucusu Dame Ninette de Valois veriyordu. Kesti provayı…
“Bugün tatilsiniz, demokrasi geldi!” dedi, eşimi iki yanağından öptü,
yanıma yolladı. Gözlerime yaş yürüdü.
* * *
Otuz yıllık eşim, konservatuvar yılları dahil, elli yıllık devlet bale
sanatçısıdır.
Cansu Akbel’in ATV’deki Recep Tayyip Erdoğan röportajını izliyordum.
Dünyanın en büyük 7-8 megapolünden biri olan İstanbul’un seçilmiş
belediye başkanı tevil edilmeyecek bir netlikte konuştu: “Baleye,
balerine niye saygım olsun? Hepsi belden aşağıdır…”
Dönüp eşime baktım. Sarsıla sarsıla ağlıyordu.
Gözümü kan bürüdü.
i**
İki cuntayı sandıkta kusan Türkiye seçmenine hem saygım, hem güvenim
var. Bugün bazı yerlerde seçim var.
Benim de oy kullanacaklara hem güvenim, hem bir çift sözüm var.
“Recep Tayyip Erdoğan insan değil, zihniyettir. Kadınla erkeğin
_ nüfustaki paylarının yaklaşık eşit olduğu bir ortamda dört eşliliği
savunanların aklı cinsellikte, gözleri başkalarının eşlerindedir…”
Bugün pazar… Beldenizde seçim varsa, gidin, oylarınızı ya aklınızca,
ya nesebinizce kullanın…
Pazartesi sabahından başlayarak, ya hayrını görürsünüz, ya şerrini…
± * *
Jeton oracıkta düştü.
Seçim günleri “seçmeni etkileyecek yazı yazmak” yasaktır.
Bale sanatını savunmak için yazdığım yazıda, seçmeni etkilediğim için,
altı ay hapis cezası yemiştim..
Neyse, para cezasına çevrildi.
Ama, “sanat yazısı” yazarak “politik suç” işleyen biri olarak sanatadalet tarihine geçmenin gururunu yaşıyorum.
* * *
Neyran Fişek’le evliliğim otuz yıldır sürüyor.
Onun yüzünden 97 kere Kuğu Gölü izledim… Siegfried’i gözüm kapalı
oynarım.
Uyuyan Güzel’i 53 kere izledim… Carabosse sakatlansa, onun yerine
zıplar hoplarım…
Sevgili Ömer Yılmaz çok şaşırdıydı. Rigoletto provaları vardı. Sevgili
genel müdürümüzün odasında “La Donna Mobile”yi bağıra çağıra söyledim.
Ben söylemeyeyim de kim söylesin? 44 kere dinlediydim…
Güzel insanların benden niye “sanat yazısı” istediklerini daha iyi
anlamaya başladım.
Herkese eğlence çıkıyor.