Benim başkanım senin başkanını fena döver!

,21 Eylül 1997,

Benim başkanım senin
başkanını fena döver!

EM gündemi diri ve
değişken tutmak, hem
gündemdeki kendi yerini korumak ve kollamak için, cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, daha önce
kimsenin aklından bile geçmeyen bir fikir attı ortaya…
“Başkanlık sistemi…”
Türkiye’nin bütün sorunlarını
çözecek olan bu yönetim formülü beni çok heyecanlandırdı, duygulandırdı. ‘ ‘ `
“Aklınla bin yaşa baba!” dedim kendi kendime, “Ne varsa yine seııde var. Kimsenin akıl etmediğini, edemediğini yine sen
ettin…”
Başkaları belki duymamıştır diye,
sırf benim aklıma gelmiş gibi, arkadaşlara hemen müjdeyi yetiştirdim.
. “Başkanlık sistemi gelirse

memleket güllük-giilistanlık
olur…”
Alay ettiler benimle…

_ ‘A’ i( ‘A’
Önce, gazetemizin değerli bir ta
rih yazarı, “cumhuriyetin cahil.

profesörü” sıfatını yakıştırdı bana…
Sonra rahle-i tedrisine oturttu.

Bizde yeni değilmiş “başkanlık
sistem?…

Osman Gazi’yle M.S. 1300’de
başlamış, 623 yıl sonra bitmiş… Başkanlık (veya o zamanki adıyla “padişahlık”) sistemimizin son simgesi
Vahdettidmiş…

Şaşırdırn doğrusu… Bilrniyordum.

‘A’ *k i’

Cesaretin ana kaynağı cahilliktir.

Belki orada hava basabilirim diye,
“tarih bilgisi” yakın tarihimizle sınırlı
bir dost topluluğuna bodoslama daldım. . ‘

“Osmanlı yönetim geleneklerini diriltsek fena mı olur?” dedim, “Gül gibi başkanlık sistemi
uyguluyorlarmış… Cumhuriyetten sonra, başkanlık sistemini
bıraktık, bakın ne hâllere düştük…”

Cahilliğime acıyarak baktılar suratıma…

“Seni vaktiyle bu üniversiteye profesör yapanm…” demeye

getirdiler. Neyse, nezaketleri tuttu,
î sonunu getirmediler.

1923-1950, döneminde. de› “i

kanlık sistemi” varmış meğerse…

1950-1960 arasında, kısa bir m0la verilmiş, sonra geri dönülmüş…

12 Eylül’de “kerameti kendinden menkûl” birinin önderliğinde,
yine “başkanlık sistemi” . hortlamış…
Yani, M.S. 1300 yılından bu yana, bazı ufak-tefek aksamalara rağmen, kesintisiz devam ettinnişiz başkanlık sistemini…

Hayrından çok şernni gömıüşüz…

Bilmiyordum, yeni öğrendim vallaaaa! ş

‘A’ i’ i’

Cahilliğimle baş başa kaldım.

Kırk yılda bir de olsa, cumhurbaşkanımıza, sayın Süleyman Demirel’e katılacaktım. Türkiye için
“başkanlık sistemi” isteyecek
Bunun, Türkiye içiıı, tek çıkış yolu
olduğunu, daha önce kimsenin akıl
etmediği, denemediği bu sisteme geçilmesinin “tek kurtuluş umudumuz” olduğunu belirtecektim… Hatta, Demirel’in, “Kendim için bir
şey istiyorsam nâmerdim…”
mealindeki söylemini tekrarlayacak
Bu kadar özverili, bu kadar ileri
görüşlü bir politika-yönetim ustasının
başımıza çok yakışacağını söyleyecektim…

Cahilliğim yüzüme vurulunca vazgeçtim.

‘k i’ ‘A’
‘ Tek bir kişinin zekâsı (veya kurnazlığı) mı?

Yoksa, 65 milyon insanımızın, seçilmiş-sorumlu bir mecliste sentezini
bulan kolektif-kümülatif akıl ve mantığı mı?

‘ncisi…
Doğruyu buldum sonunda…

Ne de olsa, durmuş saat bile ,

ikidefa doğruyu gösterir.