Ben demedim mi?” demekten bıkmaya başladım artık…
AÇ kere yazdım, hesabını ben bile şaşırdım.
“Refah’a para sormayın, borçlu çıkarsınız…”
Hem Refah Partisi, hem
selefleri Milf Nizam ve Milf
Selâmet partileri, “müdebbir
tüccar” sınıfına girer. MerkepIerini önce sağlam kazığa bağlar, sonra Allah’a dua ederler.
Yine öyle oldu.
Siyasî partiler kapatılınca,
mallarına hazine el koyar.
Halefle seleflerinin tek bir dikili
ağaçları bile yoktu. Başlarına belâ gelebileceğini bildikleri için, bütün malmülklerini (ve paralarını) mûtemet (güvenilir) üyelerinin üstüne yapmrşlardı.
MNP’nin kapatıldığı 1971 yılını hatırlıyorum. Partinin binasına el konulmuş, 12 Mart cuntası “hazineye irâd
kaydetme”nin sevincini kısa süre için
yaşamışlardr. Birkaç gün sonra, parti
binasının yasal mal sahibi çıkageldiydi.
“Ben fakir adamım, kira gelirlerimle yaşıyorum. Bu parti (MNP) kaç zamandır bana kira ödemiyor, alacaklanmı ödeyin lütfen…”
Tıkır tıkır aldı birikmiş kiralarını…
Hem de yasal faiziyle…
Çorap söküğü gibi geldi arkası…
Türkiye çapında örgütlenen, günün aynı saatlerinde beş vakit toplanan partinin tek bir dairesinin olmadığı, olmadığı gibi yığınla kira borcunun olduğu
anlaşıldı. Hazine adına müsadere edilen parti demirbaşları sınırlıydı.
Uç terlik, dört seccade, iki ibrik, yirmi iki takunya…
i***
Her partinin (ve partilinin) şahsi hesaplarında pürüzler olabilir. Hatâsız
kul ve cemaat olmaz…
Muhtemelen RP’de ve RP’lilerde de
vardır.
Ama, böyle “ufak-tefek pürüzler”,
kendi malvarlığı tartışılan bir yürütme
organı başına, “O partiyi gerekirse kapatırız!” deme hakkını vermez.
i**
Almanya’dan duyduğuma göre,
Bosna-Hersek konusunda “parasal fırtınalar” kopuyormuş…
Gülüyorum. Ciddiye de almıyorum.
O bağışta bulunan bir vatandaşı
‘Ben demedim mi?’ demekten
Iııkmaya basladım artık…
mızla konuşma fırsatım oldu. “Paramın Bosna-Hersekteki dindaşlarıma
gideceğini sanıyordum…” dedi, sonra
ekledi: “Nereye giderse gitsin… Hak
yoluna gitsin de…”
Bizim köktenlâikler borçlu çıkacaklar, farkında değiller…
i***
Dokuzuncu cumhurbaşkanımızın
Hürriyet yazarlarıyla sohbeti vardı üç
gün önce… Çok paylaştığım bir şey
I söyledi.
”İllegal duruma düşmedikçe siyasi
partilerden endişe etmeyin. İllegal duruma düşerse endişe edin. Netice itibariyle halkın önüne çıkı/acak. Halkın
önüne çıkanlar bir şey söylemeye meçburdurlar. Halk sağduyuludur. Siyaset
o işi temizler. Siyaseti, serbestiyeti yaşayabildiğimizce yaşayalım. Bir taraftan serbestiyeti savunurken, bir taraftan
güdümlü/ük aramayın. Türkiye, dünyada aleyhine en çok lobi yapılan ülkedir. En çok komşusu olan ülkeler arasında 4’üncüyÜz. Türkiye, Müslüman
ülkeler içinde bir yıldızdır ve Türkiye’den vazgeçi/emez. ”
Durum budur.
İşine gelmeyen partileri kapatmak,
Türkiye’de “fetişizm” hâline geldi. Siyasi hafızalarınızı zorlayın, gözlerimin
içine bakın, ne dediğimi çok iyi anlarsınız…
Profesörüm, ama, kimseden daha
akıllı değilim… Muntazam aralıklarla
sandık başına giden, gönlünce oy kullanan bir vatandaşım… Dağdaki çobanla belki aynı zekâ ve bilgi düzeyindeyim… Belki o benden bilgedir, belki
benden bilinçlidir. Belki ben ondan
bilgeyim, bilinçliyim…
Kimse karışamaz. Durup dururken
sandığa süngü bulaştırmak gibi olmasın, ama, ben demokrasiyi seviyorum.