Ben Alman’ım, yakarım anam!

Ben AIman’ım,

LMAN ırkı yangın çıkannaya, inA san ve kitap yakmaya ziyadesiyle

_ meraklıdır.

Ilk büyük yangınları 27 Şubat
1933’de oldu.

Almanya’nın en kudretli dört adamı,
iki ayrı yerde, ikiye parsellenmiş vaziyerte, akşam yemeği yiyorlardı o sırada… Şansölye yardımcısı von Papen’le
cumhurbey Hin

Kurthcın FISEK

yakarım anam!

‘A’ ‘k ‘A’

Alman’ların ikinci_yangını 10 Mayıs
1933’de çıktı. Berlin Universitesi’ne bakan Unter den Linden meydanında,
dünya edebiyat ve felsefe tarihinin bütün klasikleri yakıldı.

Propaganda bakanı Goebbels 0rgazm halindeydi: “Alman ırkının ve

kültürünün düşmanı olan bu kitaplann .

her birinden çıkan

denburg, propa- alevler, tertemiz,
ganda bakanı katışıksız ırkımızı
Goebbels’Ie şan- aydınlatan birer
sölye Hitler… meşale olacakIkinci masa- tır…”
nın üçüncü misa- ‘k i’ i:
firi Goering saati- Almanya’da çıne baktı, birdaha kan, çıkarılan her
baktı, ayağa fırla- yangın, melânet ve
dı: “Aaaaal Re- felâket habercisiichstag yanıyor- dir.
muş…” Aralık ayının
Hemen tele- 16’sını 17’sine
fona saldırdı, bağlayan gece
Gestap0’nun ye- (1988), Almanni şefi Diels’i ara- ya’nın Schwan
dı, buldu: “Komünistler Reich’ımızı hedef aldı. Yeni hükümetimize suikastlir
bu… Komünist ihtilalin başlan ıcıdır.
Merhamet gösterme ‘n, nerede ünist bulursanız köpekler gibi sokak ortasında öldürün… Darağaçlarını kurun,
komünist milletvekillerinî de asın…”

Reichstag yangınını Goering’in ajanIarının çıkardığı sonradan anlaşıldı.
A’ma, köpek gibi sokak ortasında, bir
gün gecikmeyle darağacına çekilerek
ölenler öldükleriyle kaldı.

d0rf’unda çıkartılan bir yangında, ‘Osman (52), Fatma (45) ve Mehmet (12)
Can’la beraber, lurgen Hübener (65)
yanarak ölmüştü.

Dışişleri bakanı Mesut Yılmaz’dı o
sıralar… “Mahalli bir mesele, hükümetimizi ba amaz!” demişti.

Şim iyse, aynı ANAP “Hükümet
hesap sorsun, Almanya’yı gidip işgal etsin!” havasında…

Ya terbiyesizliğin, ya densizliğin, ya
unutkanlığın ölçüsü kalmadı galiba…

ÖZAL’IN TESBİHİ…

…w

Yln, artık
Avruııalı olduk

litalia’nın geçen cumartesi günA kü Roma-Istanbul uçağında bizim hariciyenin bütün kodamanları vardı. Alı ılmadık kadar neşeliydi, şen-şakraktı epsi… Bir tek göbek
atmadıkları eksikti. _
Kalkış için piste doğru hareketlendi
uçak… Normal anonslar başladı. Once
italyanca, arkasından, sıkı durun,
Arapça… Atmaya hazırlandığı kahkaha
dışişleri bakanı Hikmet Çetin’in boğa
, zında kaldı. Dönüp baktı arkasındaki

koltuklara… Arap’a benzeyen tek bir
yolcu yoktu. Hostesi çağırdı yanına…

“Istanbul uçuşunda niye Arapça,

anons yapıyorsunuz?” diye sordu.

Hikmet Çetin’in öfkeli çıkışına anlam verememişti kız… “Aman efendim,
siz bu uçuşun şeref konuklarısınız…”
dedi, “Jest olsun diye _sizin Iisanınızla

aptık Yoksa, Istanbul’da başka bir lisan mı konuşulu or?”

Keyifleri kaçtı bizim ilerin… Yolculuk tek kelimeyle zehir oldu. Olmayacak gibi değil… Türkiye’yi Batı Avrupa
Birliği’nin (BAB) ortak üyeliğine kabul
edip batı dünyasına bağlayan belgenin
imza töreninden dönerken benim başıma bu gelse, zil takıp oynamazdım
herhalde… Somurtur, otururdum. Tıpkı
bizimkilerin yaptığı gibi…

_ kasabasında
bir facia yaşadık. Insanlık faciası…
Sapık ruhlu, Nazi artığı bir sürü
deyyûs, insanlıklarını bilmeyip
insanların yaşadıkları bir yeri
kundakladılar. Olen öldü, kalan kaldı.
Onemli olan o değil… “Hükümet ne
yapı or? Uyıgor mu? Tavır koysun,
akt’ olsun!” emişsin… 16-17 Aralık
1988 tarihinde, Almanya’nın
Schwandorf’unda çıkartılan bir
yangında yine 3 Türk ölmüş,
borazanlığını yaptığın Mesut Yılmaz,
“dışişleri bakanı” sıfatıyla, yangının
Almanya’nın “iç meselesi” olduğunu
söylemişti.

“Dün dündür, bugün bugündür!”
demek istiyorsan, babayı (ve havasını)
bulmuşsan, söyleyin, biz de boşuna
“ne oluyor, ne bitiyor?” diye
eşelenmeyelim…

“Nüfusu
Mil

mı n
olanwbir
ülkede 4 milyon işsiz varsa, yolun
sonu, kurtuluş çaresi nazizmdir…”
(Hermann Goering, 1932)

sasııın ııaıııı
Karadeniz’de

U balık milletinin arasında ya tele
pati var, ya telekomünikasyon…

Sinop’lu beyaz balina Aydın’ın
mesajı bütün dünyaya ulaştı: “T üık’ler
çok misafirperver insanlar… Yedirip
içiriyor, yatınp eğlendiriyor. Giderken
de, galsamalanna para koyuyor,
hem şehirlerinin altın anahtanyla fahrî
hemşehrilik beratını sokuyorlar…”

Ege’nin yerlisi olmakla beraber oralarda da fazla görünmeyen garibim bir
fener balığı, beyaz balina Aydın’ın dolduruşuna geldi, Samsun sahillerine yanaşıı.

Şansı Aydın’ınki kadar yâver gitmedi. Karadenizli nereden bilsin, tanısın
fener balığını? Attı ağını, yakaladı garibi, götürdü balıkhaneye…

“Bu hayvan neyin nesi?” diye bir
sürü sorgu-sual… Tecrübeli balıkçılardan biri, “Çendisu fener balığıdır, buğulaması harika olur!” dedi.

Gazetemiz baskıya girerken balıkhanedeki müzayede bitmek üzereydi.
Verilen son fiyat kilosuna 225 bin li
raydı. idama giden Laz’ın dediği gibi, ~

“Bu bana ders olsun!”

llostlar insan_ __
haklarında gorsun!

ECLİŞ binası dahilinde faaliyet
gösteren “insan hakları
komisyonu” nihayet dışa açılmaya karar verdi. Alınan ilk karar (oybirliğiyle) Almanya’ya topluca gidilerek neo-nazi vahşetin “mahallinde ve
derinlemesine” incelenmesiydi.
Toplantının sonlarına doğru, Kahramanmaraş bağımsız milletvekili Recep
Kırış ayağa fırladı, -yılbaşına doğru Sudan’da yapılacak olan “Islâm Ulkeleri
insan Hakları Teşkilâtı” kuruluş toplantısına temsilci gönderrnemizi önerdi. Komisyonun çiçeği burnundaki
başkanı Sabri Yavuz oylama yaptırmadı. “Arkadaşlar, dışişleri bakanlığından görüîaistesek iyi olur…” dedi,
“Bildiğim darıyla şeriatçı bir örgütlenme bu… Hata yapmayalım…”

Görüş benimsendi, üyeler dağılg

mak üzere ayağa kalktı, CHP Antalya
milletvekili Faik Altun salona girdi. Sinirliydi. “Olmaz böyle saçmalık!” diye bağırdı, “Meclisın iradesi her şeyin, herkesin üstündedir. Ne yapacağımız konusunda kimseden icazet isteyemeyiz, istemeyiz… Oraya gitmek
veya gitmemek kararı yalnızca bize
aittir…”

Tabiî, CHP’li bir milletvekilinin “şeriatçı” bir toplantıya katılmasını ateşli
şekilde savunması yadırgandı, şa kın
ık yarattı, fısıldaşmalar, kulisler oldu.

Meğer neymiş efendim? Almanya’ya gidilmesi meselesi görüşülürken
tuvalete gitmiş Altun… lşini görüp döndüğünde, öbür seyahatin görüşülmesi
yapılıyormuş, “Dışişlerine soralım!”
kısmına yetişmiş… Almanya’ya topluca
gidilmesi kararının alındığı kendisine
söylenince rahatlamış…